Türk Askeri teslimiyeti ile savaşır ve kazanır. Onu diğer askerlerden üstün kılan ve ona zafer kazandıran şey; şehadet şerbetini içme arzusu ve komutanına olan teslimiyetidir. Yoksa Türk Askerinin, düşmanına göre ilave bir kolu bacağı veya herhangi bir uzvu yoktur. Onun üstün yanı; “ben size taarruzu değil ölmeyi emrediyorum!” emrini veren komutanına olan imanlı teslimiyetidir. İmanlı diyorum çünkü Şanlı Türk Askeri Müslümandır ve vatanı için çarpışıp öldüğünde şehit olacağını bilir.
Şimdi planı baştan inceleyelim: Önce, “yahudi ve hıritiyanlar da şehit olurlar” fikri öne atılarak şehadet kavramı ile oynanıyor! Daha sonra sekiz yüz bin kişilik Türk Ordusu, içinde bulunduğumuz zaman dilimi itibarı ile dört yüz elli bin kişiye indirilip küçültülüyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Askerimizin gerekirse canını feda edeceği yerde bu emri verecek olan komutanları aşağılanıp hapse atılıyor, onurları kırılıyor ve komutanı Askerin gözünde küçük düşürülüyor. Yani Askerin komutanına olan teslimiyeti ortadan kaldırılıyor.
Herkez şunu iyi bilsin ki teslimiyeti olmayan asker, asla ve asla zafer elde edemez! işte tam da o sırada bir Müslüman ülke ile savaşa girmemiz gerektiği çığlıkları yükseliyor. Hem de kiminle beraber? Kimin için? Ne için? Bir atasözü şöyle der: “Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını sallar”.
Eğer bu hal üzere savaşa girersek var sayalım ki savaşı kazandık. Biz kimi katletmiş olacağız? Bu zaferle nasıl gurur duyacağız? Bu Şanlı Ordu hiç bir zaman Müslüman kardeşini katledip bununla gurur duymamıştır!
Kime düşman denir? Hemen düşman kelimesinin sözlük anlamına bakalım: “birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimse, hasım”. Şimdi Suriye , bütün dünya kapkara bir bulut gibi üzerine çökmüşken ve bizden yardım beklerken bu kadar derdin arasında bize düşmanlık mı yapacak?
Diğer taraftan; eğer biz bu savaşı kaybedersek Askerimiz kimin için canını vermiş olacak? Vatanı için mi? Ama vatanına karşı Suriye’den gelen bir tehdit yok ki! Ozaman demek ki bizim Askerimiz NATO için bir hiç uğruna ölmüş olacak.
Üçüncü bir bakış açısı daha var: Peki iki taraf da Müslüman olduğuna göre kim şehit olacak? Vatanını savunan Suriyeliler mi yoksa NATO’nun isteği üzerine Müslüman kardeşini katleden Türk Askeri mi?
Özet olarak; biz Suriye’ye savaş açarsak, cephede kim kazanırsa kazansın gerçek tüm çıplaklığıyla ortadadır ki ; kaybeden biz olacağız. Saygılarımla,
Şimdi planı baştan inceleyelim: Önce, “yahudi ve hıritiyanlar da şehit olurlar” fikri öne atılarak şehadet kavramı ile oynanıyor! Daha sonra sekiz yüz bin kişilik Türk Ordusu, içinde bulunduğumuz zaman dilimi itibarı ile dört yüz elli bin kişiye indirilip küçültülüyor. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi Askerimizin gerekirse canını feda edeceği yerde bu emri verecek olan komutanları aşağılanıp hapse atılıyor, onurları kırılıyor ve komutanı Askerin gözünde küçük düşürülüyor. Yani Askerin komutanına olan teslimiyeti ortadan kaldırılıyor.
Herkez şunu iyi bilsin ki teslimiyeti olmayan asker, asla ve asla zafer elde edemez! işte tam da o sırada bir Müslüman ülke ile savaşa girmemiz gerektiği çığlıkları yükseliyor. Hem de kiminle beraber? Kimin için? Ne için? Bir atasözü şöyle der: “Gavurun ekmeğini yiyen gavurun kılıcını sallar”.
Eğer bu hal üzere savaşa girersek var sayalım ki savaşı kazandık. Biz kimi katletmiş olacağız? Bu zaferle nasıl gurur duyacağız? Bu Şanlı Ordu hiç bir zaman Müslüman kardeşini katledip bununla gurur duymamıştır!
Kime düşman denir? Hemen düşman kelimesinin sözlük anlamına bakalım: “birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimse, hasım”. Şimdi Suriye , bütün dünya kapkara bir bulut gibi üzerine çökmüşken ve bizden yardım beklerken bu kadar derdin arasında bize düşmanlık mı yapacak?
Diğer taraftan; eğer biz bu savaşı kaybedersek Askerimiz kimin için canını vermiş olacak? Vatanı için mi? Ama vatanına karşı Suriye’den gelen bir tehdit yok ki! Ozaman demek ki bizim Askerimiz NATO için bir hiç uğruna ölmüş olacak.
Üçüncü bir bakış açısı daha var: Peki iki taraf da Müslüman olduğuna göre kim şehit olacak? Vatanını savunan Suriyeliler mi yoksa NATO’nun isteği üzerine Müslüman kardeşini katleden Türk Askeri mi?
Özet olarak; biz Suriye’ye savaş açarsak, cephede kim kazanırsa kazansın gerçek tüm çıplaklığıyla ortadadır ki ; kaybeden biz olacağız. Saygılarımla,
Hayrettin Kanlı / diğer yazıları