İnsanoğlunun dünya imtihanını kaybetmesinin en büyük sebeplerinden biri de hiç şüphesiz hasettir.
Haseti en kısa nasıl tarif ederseniz diye sorarsanız cevabım; Yüce Allah'ın (c.c.) kendisine vermediği nimetleri başkalarına vermesini kabul edemeyenlerin sergilediği bir tutumdur.
Haset, aklımıza gelebilecek en çaresiz hastalıklardan daha kötü bir şekilde insanı etkisi altına alır.
Kolay değil! Hayal ettiği makamlara, mevkilere canını dişine takmış, tırnakları ile kaza kaza, kan ter akıtarak ulaşacakken başka insanların kolayından, sanki gökten zembille inmesini görmek.
Bu haset illetine kendini kaptıranların sonları tarih sayfalarında gerçekten ibret verici bir şekilde çok acı olmuştur.
Hz. Adem (a.s.)'ın oğlu Kabil'in, kardeşi Habil'i hasetten dolayı nasıl öldürdüğünü, bilmeyenimiz yoktur. Kıyamet sabahına kadar, kardeşlerini öldüren bütün katillerin alacakları cezaların aynısını Kabil'in hanesine yazdırmaları, değişik haset çeşitlerini ortaya koyanların yüklendikleri vebali görmek açısından en güzel örnektir.
Ebu Cehil, kendi avucunun içinde sakladığı ile Peygamber (s.a.a.) Efendimizi imtihan etmek isterken; "Sen peygamber isen avucumun içinde ne tuttuğumu bil!" dediğinde, o taşların dile gelip kelime-i şahadeti söylemesi, kendi kulağı ile avucundaki taşların, Peygamber Efendimizi (s.a.a.) tasdik etmesinde bile iman edememesi haset yüzünden olmuştu.
Çünkü kendisine cahiliye Arapları, hikmetin babası anlamında 'Ebu'l-Hikme' diyorlardı. Peygamber diye gönderilen biri varsa o kişinin o peygamberin kendisi olması lazımdı. Malı mülkü, endamı gösterişi, konuşması yerinde olan, akıllı, kabilesinin lideri idi ve en önemlisi hikmet ondan sorulurdu. Okuma yazma bilmeyen, haşimoğullarının yetimine mi kalmıştı peygamberlik, kendisi var iken!
Ebu'l-Hikme, Peygamber (s.a.a.) Efendimize hasedinden dolayı, Ebu Cehil oldu.
Haset ile mücadele edilmediğinde, hayatın her anında ve alanında, kendini birdenbire ansızın gösterebilen salgın bir hastalık olarak toplumu çepeçevre sarar. Bu hastalık bir yayılmaya başladı mı cahili âlimi, bileni bilmeyeni, dinlisi dinsizi, zengini fakiri, kadını erkeği hiç fark etmeden herkesi bir anda hasta edip akla hayale gelemeyecek durumlara düşürür.
Bu salgın hastalığın yayılması için gereken başlıca ahlaki zemin ise, bencillik, baş olma sevdası, menfaat, ihtiraslar, kendini gösterme arzusu, kibir ve uçup gibi kaba ahlâksızlıklardır.
Bu ahlâksızlar, öyle basit iyileşecek hastalar değildirler, bunların tedavisi konusunda Peygamber Efendimiz'in (s.a.a.) mübarek hadis-i şerifleri ile yazımı bitireyim:
"İnsan, üç şeyden kurtulamaz; Suizan, tayere ve haset. Suizan edince, buna uygun harekette bulunmayınız. Uğursuz zan (tayere) ettiğiniz şeyi, Allah'a tevekkül ederek yapınız. Haset ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyiniz!"
- Denizcilik İşletmeleri / 27.12.2024
- Savaşların kazananları! / 06.12.2024
- Ortadoğu’da gözü olanlar! / 25.10.2024
- Şam’ın ve Halep’in limanı Beyrut’tur! / 18.10.2024
- Kahire’deki Türk şehitliği! / 20.09.2024
- Kavimler göçü veya sığınmacılar! / 17.08.2024
- Avrupalıların keşif dediği ‘sömürü’! / 09.08.2024
- Top oynayan çocuklara atılan füze / 30.07.2024
- Kerbela! / 16.07.2024