Alâeddin Ali Semerkandî Hz.
Seyyid Alâeddîn beyaz bir ata binmiş, yeşil elbise giymişti. Diğer velîler, etrâfında ve arkasında ağır ağır yürüyorlardı. Bu heybetli manzara karşısında herkes heyecanla ayağa kalkıp, o tarafga doğru hürmetle yürümeye başladı. Başta Sultan Hâlid olmak üzere, herkes atından inmişti. İki cemâat karşılaştıklarında, Sultan Hâlid, Seyyid Alâeddîn'in ellerini öptü. O da Sultanın gözlerinden öptükten sonra; "Ey Sultan Hâlid!. O râhip, dostlarımızı üzmüş. Dedemiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz işâret buyurdular. Allah-û Teâlânın izniyle râhibin hidâyete gelmesine vesile olacağız" buyurdu. Cemâat büyük câmide toplandı. Râhibe haber gönderildi. Râhib, Seyyid Alâeddîn Hazretleri görünce, heybetinden titremeğe başladı ve; "Ben, Allah-û Teâlâya ve O'nun Resûlü Muhammed aleyhisselâmın Peygamberliğine inandım" dedikten sonra, Seyyid Alâeddîn'in elini öptü ve: "Bu gece rüyâmda zât-ı âlinizi gördüm. Bütün suâllerimi sorup, hasta kalbimin şifâsı olan cevaplarınızı öğrendim. Artık hiç şüphem kalmadı ve sormama da lüzüm yoktur. İslâmiyetin hak din olduğunu anladım. İmân edip Müslüman olmakla şereflendim" dedi. Herkes hayret edip, ziyâde sevindiler. Seyyid Alâeddîn gülümseyerek, râhibe; "Şimdi tertemiz, günahsız bir Müslüman oldun. Cenâb-ı Hak râzı olsun. Fakat dostlarımızın da istifâde etmesi için suâl sorunuz" buyurunca, o; "Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm; "Ümmetimin âlimleri, İsrâil oğullarının Peygamberleri gibidir" buyuruyor. İsâ aleyhisselâm ölüleri diriltirdi, bu ümmetten böyle bir şey olmuş mudur? Bunun îzâhını istiyorum" dedi. Bu sırada Sultan Hâlid'in sarayından bir hizmetçi gelip, Sultân'a; "Efendim! Hasta olan kızınız rûhunu teslim etti" dedi. Bu haber karşısında herkes çok üzüldü. Seyyid Alâeddîn ise, başını önüne eğerek murâkabeye varıp, Allah-û Teâlâya yalvarmaya, duâ etmeye başladı. Herkes Seyyid'in bir şey söylemesini bekliyor ve çıt çıkmıyordu. Sultan Hâlid de aynı vaziyette bekliyordu. Bu hâl üç saatten fazla sürdü. Sonunda Seyyid Alâeddîn Hazretleri başını kaldırarak tebessüm etti ve; "Ey Sultan! Kızınız, Allah-û Teâlânın izniyle sıhhate kavuştu. Şu ânda yemek yiyor. Sarayınıza gidiniz, bu hâli göreceksiniz" buyurdu. Bu haber herkesi heycanlandırdı. Böylece Seyyid Alâeddîn, müslüman olan râhibin suâline kâl (söz) ile değil, hâl ile (iş yaparak, göstererek) cevap verdi.
Seyyid Alâeddîn beyaz bir ata binmiş, yeşil elbise giymişti. Diğer velîler, etrâfında ve arkasında ağır ağır yürüyorlardı. Bu heybetli manzara karşısında herkes heyecanla ayağa kalkıp, o tarafga doğru hürmetle yürümeye başladı. Başta Sultan Hâlid olmak üzere, herkes atından inmişti. İki cemâat karşılaştıklarında, Sultan Hâlid, Seyyid Alâeddîn'in ellerini öptü. O da Sultanın gözlerinden öptükten sonra; "Ey Sultan Hâlid!. O râhip, dostlarımızı üzmüş. Dedemiz, âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz işâret buyurdular. Allah-û Teâlânın izniyle râhibin hidâyete gelmesine vesile olacağız" buyurdu. Cemâat büyük câmide toplandı. Râhibe haber gönderildi. Râhib, Seyyid Alâeddîn Hazretleri görünce, heybetinden titremeğe başladı ve; "Ben, Allah-û Teâlâya ve O'nun Resûlü Muhammed aleyhisselâmın Peygamberliğine inandım" dedikten sonra, Seyyid Alâeddîn'in elini öptü ve: "Bu gece rüyâmda zât-ı âlinizi gördüm. Bütün suâllerimi sorup, hasta kalbimin şifâsı olan cevaplarınızı öğrendim. Artık hiç şüphem kalmadı ve sormama da lüzüm yoktur. İslâmiyetin hak din olduğunu anladım. İmân edip Müslüman olmakla şereflendim" dedi. Herkes hayret edip, ziyâde sevindiler. Seyyid Alâeddîn gülümseyerek, râhibe; "Şimdi tertemiz, günahsız bir Müslüman oldun. Cenâb-ı Hak râzı olsun. Fakat dostlarımızın da istifâde etmesi için suâl sorunuz" buyurunca, o; "Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâm; "Ümmetimin âlimleri, İsrâil oğullarının Peygamberleri gibidir" buyuruyor. İsâ aleyhisselâm ölüleri diriltirdi, bu ümmetten böyle bir şey olmuş mudur? Bunun îzâhını istiyorum" dedi. Bu sırada Sultan Hâlid'in sarayından bir hizmetçi gelip, Sultân'a; "Efendim! Hasta olan kızınız rûhunu teslim etti" dedi. Bu haber karşısında herkes çok üzüldü. Seyyid Alâeddîn ise, başını önüne eğerek murâkabeye varıp, Allah-û Teâlâya yalvarmaya, duâ etmeye başladı. Herkes Seyyid'in bir şey söylemesini bekliyor ve çıt çıkmıyordu. Sultan Hâlid de aynı vaziyette bekliyordu. Bu hâl üç saatten fazla sürdü. Sonunda Seyyid Alâeddîn Hazretleri başını kaldırarak tebessüm etti ve; "Ey Sultan! Kızınız, Allah-û Teâlânın izniyle sıhhate kavuştu. Şu ânda yemek yiyor. Sarayınıza gidiniz, bu hâli göreceksiniz" buyurdu. Bu haber herkesi heycanlandırdı. Böylece Seyyid Alâeddîn, müslüman olan râhibin suâline kâl (söz) ile değil, hâl ile (iş yaparak, göstererek) cevap verdi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.