Râbia-i Adviyye
Vefâtından sonra kendisini rüyâda görenler; "Münker ve Nekir melekleri ile aranızda ne gibi bir şey oldu? diye sordular. "O iki heybetli melek gelip de bana Men rabbüke (= Rabbin kim?) suâlini sorunca, onlara dedim ki, ey melekler! Hemen geri gidip Rabbime şöyle arzediniz: (Ey Allah'ım! Dünyâda bunca halk arasında, ihtiyar bir kadıncağızı unutmadın. Ben seni hiç unutur muyum?".
Nakledildiğine göre Muhammed bin Eslem Tûsî ile Nu'mân Tûsî, Râbia-i Adviyye'nin kabrî başına gelip; "Halin nasıldır?" diye sordular. Allah-û Teâlânın izni ile şöyle cevap verdi: "Allah-û Teâlâ bana çok nîmet ihsân etti. Nîmetler içindeyim elhamdülillah".
Bessâr bin Gâlib en-Necrânî diyor ki: "Râbia-i Adviyye için vefâtından sonra hep duâ ederdim. Bir defasında onu rüyâmda gördüm. Bana; "Hediyelerin nûrdan mendil içinde ve nûrla kaplanmış tabaklarla bize sunulmaktadır" dedi. "Bu nasıl oluyor?" dedim. "Hayatta olan müminler ölüler için duâ ettiklerinde, ipek mendiller içinde nûrdan tabaklara konup, ölüye götürülür ve (Bu, sana filân dostunun hediyesidir) denilir" buyurdu.
"Ya Rabbî, dünyâda, bana neyi takdir etmiş isen onların hepsini düşmanlarına ver. Âhirette benim için hangi nîmetleri ihsân etmeyi takdir etmiş isen onları da dostlarına ver. Ben sâdece seni istiyorum".
"Ya Rabbî, eğer sana ibâdet etmem Cehennem korkusu ile ise beni Cehennem'e at. Eğer Cennet'e girmek ümidi ile ibâdet ediyor isem, Cennet'ini yasak eyle. Eğer sırf, senin rızân için ibâdet ediyor isem, bâki olan Cemâlin ile müşerref eyle".
Çok defa şöyle derdi: "İstiğfâr etmekle kurtulduk sanırız... Halbuki o istiğfârımız da, bir başka istiğfâra muhtaçtır".
Allah-û Teâlânın muhabbeti ile çok ağlar, hep mahzûn olarak yaşardı. Cehennem lafzını duyunca, onun dehşeti ile kendisinden geçerek bayılıp düşerdi.
"Bir kulun Allah-û Teâlânın takdirine râzı olup olmadığı nasıl bilinir" diye sordular. "Gelen nîmetlerden zevk aldığı gibi, gelen musîbetlerden de zevk aldığı zaman" buyurdu.
Vefâtından sonra kendisini rüyâda görenler; "Münker ve Nekir melekleri ile aranızda ne gibi bir şey oldu? diye sordular. "O iki heybetli melek gelip de bana Men rabbüke (= Rabbin kim?) suâlini sorunca, onlara dedim ki, ey melekler! Hemen geri gidip Rabbime şöyle arzediniz: (Ey Allah'ım! Dünyâda bunca halk arasında, ihtiyar bir kadıncağızı unutmadın. Ben seni hiç unutur muyum?".
Nakledildiğine göre Muhammed bin Eslem Tûsî ile Nu'mân Tûsî, Râbia-i Adviyye'nin kabrî başına gelip; "Halin nasıldır?" diye sordular. Allah-û Teâlânın izni ile şöyle cevap verdi: "Allah-û Teâlâ bana çok nîmet ihsân etti. Nîmetler içindeyim elhamdülillah".
Bessâr bin Gâlib en-Necrânî diyor ki: "Râbia-i Adviyye için vefâtından sonra hep duâ ederdim. Bir defasında onu rüyâmda gördüm. Bana; "Hediyelerin nûrdan mendil içinde ve nûrla kaplanmış tabaklarla bize sunulmaktadır" dedi. "Bu nasıl oluyor?" dedim. "Hayatta olan müminler ölüler için duâ ettiklerinde, ipek mendiller içinde nûrdan tabaklara konup, ölüye götürülür ve (Bu, sana filân dostunun hediyesidir) denilir" buyurdu.
"Ya Rabbî, dünyâda, bana neyi takdir etmiş isen onların hepsini düşmanlarına ver. Âhirette benim için hangi nîmetleri ihsân etmeyi takdir etmiş isen onları da dostlarına ver. Ben sâdece seni istiyorum".
"Ya Rabbî, eğer sana ibâdet etmem Cehennem korkusu ile ise beni Cehennem'e at. Eğer Cennet'e girmek ümidi ile ibâdet ediyor isem, Cennet'ini yasak eyle. Eğer sırf, senin rızân için ibâdet ediyor isem, bâki olan Cemâlin ile müşerref eyle".
Çok defa şöyle derdi: "İstiğfâr etmekle kurtulduk sanırız... Halbuki o istiğfârımız da, bir başka istiğfâra muhtaçtır".
Allah-û Teâlânın muhabbeti ile çok ağlar, hep mahzûn olarak yaşardı. Cehennem lafzını duyunca, onun dehşeti ile kendisinden geçerek bayılıp düşerdi.
"Bir kulun Allah-û Teâlânın takdirine râzı olup olmadığı nasıl bilinir" diye sordular. "Gelen nîmetlerden zevk aldığı gibi, gelen musîbetlerden de zevk aldığı zaman" buyurdu.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.