Nizâmeddin Evliyâ
Hâce Müeyyededdîn Kereh, Sultân Alâeddîn Hilcî şehzâde iken, onun çok sevdiği bir kişiydi. Bu zât, sonra makâmını terk ederek, Nizâmeddîn Evliyâ'ya talebe oldu. Alâeddîn Hilcî sultân olunca, Nizâmeddîn Evliyâ'ya bir elçi göndererek Hâce Müeyyededdîn'in saltanat hizmetine verilmesi için izin istedi. Nizâmeddîn Evliyâ; "Hâce'nin başka önemli bir işi var. Onu bitirmeye çalışıyor" diye cevap verdi. Bu cevaptan hoşlanmayan sultânın elçisi; "Efendim! Siz herkesi kendinize benzetmek istiyorsunuz" dedi. Bunun üzerine Nizâmeddîn Evliyâ; "Sadece benim gibi değil, benden de iyi olmasını istiyorum" diye cevap verdi. Sultân bu cevâbı işitince, bir şey söylemedi ve konuyu kapattı. Hâce Şemseddîn, sarayda önemli bir mevkide idi. Daha sonra bu görevinden istifâ ederek, Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebesi oldu. O büyük velînin mübârek sözlerini derleme vazifesini üzerine aldı. Hâce Şemseddîn bir gün hocasından, seyyahlar ve misâfirler için bir ev inşâ etmeye izin istedi. Nizâmeddîn Evliyâ ona; "Ey Mevlânâ Şemseddîn! O iş, önce bıraktığını iş kadar değersizdir" buyurdu. Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebeleri arasında, kelâm ilminde büyük bir üne sâhîp Kâdı Muhyiddîn Kâşânî isminde bir zât vardı. Nizâmeddîn Evliyâ, bu talebesini de çok severdi. Kâdı Muhyiddîn, Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebesi olunca, hocasının huzûrunda, bir yerin gelirinin kendisine verildiğini gösteren fermânı yırttı ve bir sûfî olarak fakirlik hayâtına kendini uydurdu. Kâdı Muhyiddîn, mânevi terbiyesini tamamladıktan sonra, Nizâmeddîn Evliyâ ona, şu yazılı emirle birlikte hilâfet verdi: "Dünyayı terk edeceksin ve ona meyletmeyeceksin. Sultandan herhangi bir köyün gelirini veya maaş kabul etmeyeceksin. Sana bir misafir gelip de, ona ikrâm edeceğin bir şey bulunmayabilir. Bu durumu Allah-û Teâlâ'nın bir teveccühü olarak kabul edeceksin. Uymanı istediğim bu emirlere riâyet ettiğin takdirde benim halîfemsin". Hocasının yanından ayrıldıktan sonra, Kâdı Muhyiddîn Kâşâni çok sıkıntılı günler geçirmek zorunda kaldı.
Hâce Müeyyededdîn Kereh, Sultân Alâeddîn Hilcî şehzâde iken, onun çok sevdiği bir kişiydi. Bu zât, sonra makâmını terk ederek, Nizâmeddîn Evliyâ'ya talebe oldu. Alâeddîn Hilcî sultân olunca, Nizâmeddîn Evliyâ'ya bir elçi göndererek Hâce Müeyyededdîn'in saltanat hizmetine verilmesi için izin istedi. Nizâmeddîn Evliyâ; "Hâce'nin başka önemli bir işi var. Onu bitirmeye çalışıyor" diye cevap verdi. Bu cevaptan hoşlanmayan sultânın elçisi; "Efendim! Siz herkesi kendinize benzetmek istiyorsunuz" dedi. Bunun üzerine Nizâmeddîn Evliyâ; "Sadece benim gibi değil, benden de iyi olmasını istiyorum" diye cevap verdi. Sultân bu cevâbı işitince, bir şey söylemedi ve konuyu kapattı. Hâce Şemseddîn, sarayda önemli bir mevkide idi. Daha sonra bu görevinden istifâ ederek, Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebesi oldu. O büyük velînin mübârek sözlerini derleme vazifesini üzerine aldı. Hâce Şemseddîn bir gün hocasından, seyyahlar ve misâfirler için bir ev inşâ etmeye izin istedi. Nizâmeddîn Evliyâ ona; "Ey Mevlânâ Şemseddîn! O iş, önce bıraktığını iş kadar değersizdir" buyurdu. Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebeleri arasında, kelâm ilminde büyük bir üne sâhîp Kâdı Muhyiddîn Kâşânî isminde bir zât vardı. Nizâmeddîn Evliyâ, bu talebesini de çok severdi. Kâdı Muhyiddîn, Nizâmeddîn Evliyâ'nın talebesi olunca, hocasının huzûrunda, bir yerin gelirinin kendisine verildiğini gösteren fermânı yırttı ve bir sûfî olarak fakirlik hayâtına kendini uydurdu. Kâdı Muhyiddîn, mânevi terbiyesini tamamladıktan sonra, Nizâmeddîn Evliyâ ona, şu yazılı emirle birlikte hilâfet verdi: "Dünyayı terk edeceksin ve ona meyletmeyeceksin. Sultandan herhangi bir köyün gelirini veya maaş kabul etmeyeceksin. Sana bir misafir gelip de, ona ikrâm edeceğin bir şey bulunmayabilir. Bu durumu Allah-û Teâlâ'nın bir teveccühü olarak kabul edeceksin. Uymanı istediğim bu emirlere riâyet ettiğin takdirde benim halîfemsin". Hocasının yanından ayrıldıktan sonra, Kâdı Muhyiddîn Kâşâni çok sıkıntılı günler geçirmek zorunda kaldı.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.