Millet olarak geçmişte ve bugün başımıza ne geldiyse hep "Bizler büyük milletiz, bize kimse bir şey yapamaz, bize bir şey olmaz" mantığından gelmiştir.
Aziz Türk milletinin 5 bin yıllık şanlı bir tarihi var. Bulunduğumuz coğrafyalarda hep adaleti, sevgiyi, kardeşliği doya doya yaşayan ve yaşatan bir millet olmuşuz. Bu doğrudur. Fakat bu düşmanına karşı, seni bölüp parçalamak isteyenlere karşı savunmayı, mücadeleyi ve de tedbiri bırak anlamına gelmez.
Ülkemizde Hıristiyanlığı yayma projesi olarak da bilinen -Bu ifade bana ait değil, Papalığın "Kateşizm" kitabına bakın. Kendileri böyle ifade ediyor- Dinlerarası Diyaloğu savunan yazarlar geçmişte yazdıkları makalelerinde hep yukarıdaki mantığı işlemeye çalışmışlar.
Adeta milletimizi bir şeylere hazırlamışlar.
Diyalogçu yazarların önde gelenlerinden aynı zamanda Fethullah Gülen'in sağ kollarından biri olan Ahmet Şahin'in bu yıl yazmış olduğu bazı makaleler buna örnektir. Kısaca başlıklarını ifade edelim:
"Misyonerler neden Müslümanları Hıristiyanlaştıramaz"
"Misyoner, neden Müslüman'ı aldatamaz"
Bahsettiğimiz başlıklara sahip olan makalelerde Ahmet Şahin, misyonerler ne yaparsa yapsın Müslümanlara zarar veremeyeceğini vurgulamaktadır.
Şimdi misyonerler ve Yahudiler gerçekten Müslümanlara zarar veremez mi bunu inceleyim.
Fethullah Gülen'in Papa ziyaretinden ve Dinlerarası Diyalog çalışmaları başladıktan sonra binlerce Müslüman gencimiz Hıristiyan olmuştur, boyunlarına haç takıp ortada dolaşan bir çok genç kızımız ve delikanlımız vardır.
Olaylara neden-sonuç ilişkisiyle incelersek doğru adım atmış oluruz. Müslüman insanlarımız Hıristiyan olduğuna göre, demek ki misyonerler Müslümanlara zarar verebilirmiş. Ahmet Şahin'in bahsettiği mantık yanlışmış.
Bu noktaya ışık tutması açısından Peygamber Efendimiz (SAV)'in şu ifadeleri önemlidir. Hz. Ömer (RA), Tevrat sahifeleriyle Peygamberimize geliyor ve okunmasında mahsur var mı, yok mu soruyor. Peygamber Efendimiz (SAV) de "Ya Ömer, Bunlar tahrif edilmiştir. Okursun doğru zannedersin, halbuki değiştirilmiş bir kısımdır, yanlış zannedersin, değiştirilmemiş kısım olabilir. Bu sebeple yanlışa düşebilirsin, okuma" diyerek engel olmuştur. Hz. Ömer de derhal onları bırakmıştır.
İncil için de aynı ölçü geçerlidir.
Şimdi sen Hz. Ömer'den çok mu bilgilisin ki, o tedbirini alıyor, sen ise zarar vermez mantığını taşıyorsun.
Ülkemizde tam 8 milyon İncil dağıtılmıştır. Gayrı Müslimlerin sayısı 10 bin civarında olduğunu düşünürsek, bunlar kime verilmiştir? Tabii ki senin insanına.
32 bin ev tipi kilise açılmıştır. Yani 10 bin azınlığın bulunduğu ülkemizde ,hepsini de Hıristiyan sayalım, 1 kişiye tam 3 kilise.
İşte Müslüman'a zarar veremezler mantığını işleyerek ülkemizi bu noktaya getirdiler.
Bizi uçuruma götüren bu mantığı, bu sene milli eğitimde de görmekteyiz. Van'da kilise açmakla meşhur olan Milli Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik okullarda din derslerinde çocuklarımıza "Hıristiyanlığı, Yahudiliği, Budizm'i yorumsuz olarak öğreteceğiz, bizim çocuklarımız bundan zarar görmez" şeklinde açıklama yapmıştı.
Yine Ahmet Şahin'in yukarıda milletimizi hazırlamak için yazdığı makalelerin etkisi.
Şimdi birlikte düşünelim. 12 yaşındaki bir çocuğu ele alalım. Okulda yeni müfredata göre, namaz nasıl kılınır, Gusül abdesti nedir, namaz sureleri ve duaları gibi temel mevzularda eğitim vermeyi kaldırdınız. Hatta kelime-i Tevhiddeki "Muhammedun Rasulullah" ifadesini de kaldırdınız.
Yazın camide Kuran Kursuna gitmesini de yasakladınız. Hatta öğreten imama da hapis cezası getirdiniz.
Hiçbir temel mevzuu öğrenemeyen bu çocuğumuza bir de Hıristiyanlığı ve de Yahudiliği yorumsuz öğretiyorsunuz. Üstelik nüfus cüzdanında "dini" kısmına İslam diye yazdırmayıp kendisi 18 yaşına gelince tercih etsin diyorsunuz.
Buna ilave olarak, misyonerler karşılıksız para dağıtıyor, bedava İncil dağıtıyor, kilise sayısı her geçen gün artıyor.
Bunun anlamı şudur "Biz bu nesli Hıristiyanlaştıracağız".
Millet olarak artık uyanmanın zamanı gelmedi mi?
Vatanımıza, Milletimize, Bayrağımıza ve özellikle de nesillerimize sahip çıkalım. Sahip çıkanlarla beraber olalım, emaneti onlara devredelim.
Aziz Türk milletinin 5 bin yıllık şanlı bir tarihi var. Bulunduğumuz coğrafyalarda hep adaleti, sevgiyi, kardeşliği doya doya yaşayan ve yaşatan bir millet olmuşuz. Bu doğrudur. Fakat bu düşmanına karşı, seni bölüp parçalamak isteyenlere karşı savunmayı, mücadeleyi ve de tedbiri bırak anlamına gelmez.
Ülkemizde Hıristiyanlığı yayma projesi olarak da bilinen -Bu ifade bana ait değil, Papalığın "Kateşizm" kitabına bakın. Kendileri böyle ifade ediyor- Dinlerarası Diyaloğu savunan yazarlar geçmişte yazdıkları makalelerinde hep yukarıdaki mantığı işlemeye çalışmışlar.
Adeta milletimizi bir şeylere hazırlamışlar.
Diyalogçu yazarların önde gelenlerinden aynı zamanda Fethullah Gülen'in sağ kollarından biri olan Ahmet Şahin'in bu yıl yazmış olduğu bazı makaleler buna örnektir. Kısaca başlıklarını ifade edelim:
"Misyonerler neden Müslümanları Hıristiyanlaştıramaz"
"Misyoner, neden Müslüman'ı aldatamaz"
Bahsettiğimiz başlıklara sahip olan makalelerde Ahmet Şahin, misyonerler ne yaparsa yapsın Müslümanlara zarar veremeyeceğini vurgulamaktadır.
Şimdi misyonerler ve Yahudiler gerçekten Müslümanlara zarar veremez mi bunu inceleyim.
Fethullah Gülen'in Papa ziyaretinden ve Dinlerarası Diyalog çalışmaları başladıktan sonra binlerce Müslüman gencimiz Hıristiyan olmuştur, boyunlarına haç takıp ortada dolaşan bir çok genç kızımız ve delikanlımız vardır.
Olaylara neden-sonuç ilişkisiyle incelersek doğru adım atmış oluruz. Müslüman insanlarımız Hıristiyan olduğuna göre, demek ki misyonerler Müslümanlara zarar verebilirmiş. Ahmet Şahin'in bahsettiği mantık yanlışmış.
Bu noktaya ışık tutması açısından Peygamber Efendimiz (SAV)'in şu ifadeleri önemlidir. Hz. Ömer (RA), Tevrat sahifeleriyle Peygamberimize geliyor ve okunmasında mahsur var mı, yok mu soruyor. Peygamber Efendimiz (SAV) de "Ya Ömer, Bunlar tahrif edilmiştir. Okursun doğru zannedersin, halbuki değiştirilmiş bir kısımdır, yanlış zannedersin, değiştirilmemiş kısım olabilir. Bu sebeple yanlışa düşebilirsin, okuma" diyerek engel olmuştur. Hz. Ömer de derhal onları bırakmıştır.
İncil için de aynı ölçü geçerlidir.
Şimdi sen Hz. Ömer'den çok mu bilgilisin ki, o tedbirini alıyor, sen ise zarar vermez mantığını taşıyorsun.
Ülkemizde tam 8 milyon İncil dağıtılmıştır. Gayrı Müslimlerin sayısı 10 bin civarında olduğunu düşünürsek, bunlar kime verilmiştir? Tabii ki senin insanına.
32 bin ev tipi kilise açılmıştır. Yani 10 bin azınlığın bulunduğu ülkemizde ,hepsini de Hıristiyan sayalım, 1 kişiye tam 3 kilise.
İşte Müslüman'a zarar veremezler mantığını işleyerek ülkemizi bu noktaya getirdiler.
Bizi uçuruma götüren bu mantığı, bu sene milli eğitimde de görmekteyiz. Van'da kilise açmakla meşhur olan Milli Eğitim Bakanımız Hüseyin Çelik okullarda din derslerinde çocuklarımıza "Hıristiyanlığı, Yahudiliği, Budizm'i yorumsuz olarak öğreteceğiz, bizim çocuklarımız bundan zarar görmez" şeklinde açıklama yapmıştı.
Yine Ahmet Şahin'in yukarıda milletimizi hazırlamak için yazdığı makalelerin etkisi.
Şimdi birlikte düşünelim. 12 yaşındaki bir çocuğu ele alalım. Okulda yeni müfredata göre, namaz nasıl kılınır, Gusül abdesti nedir, namaz sureleri ve duaları gibi temel mevzularda eğitim vermeyi kaldırdınız. Hatta kelime-i Tevhiddeki "Muhammedun Rasulullah" ifadesini de kaldırdınız.
Yazın camide Kuran Kursuna gitmesini de yasakladınız. Hatta öğreten imama da hapis cezası getirdiniz.
Hiçbir temel mevzuu öğrenemeyen bu çocuğumuza bir de Hıristiyanlığı ve de Yahudiliği yorumsuz öğretiyorsunuz. Üstelik nüfus cüzdanında "dini" kısmına İslam diye yazdırmayıp kendisi 18 yaşına gelince tercih etsin diyorsunuz.
Buna ilave olarak, misyonerler karşılıksız para dağıtıyor, bedava İncil dağıtıyor, kilise sayısı her geçen gün artıyor.
Bunun anlamı şudur "Biz bu nesli Hıristiyanlaştıracağız".
Millet olarak artık uyanmanın zamanı gelmedi mi?
Vatanımıza, Milletimize, Bayrağımıza ve özellikle de nesillerimize sahip çıkalım. Sahip çıkanlarla beraber olalım, emaneti onlara devredelim.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025