Türkriye'nin kritik mevkilerindeki kurumları, Kıbrıs ve Ortadoğu gibi mühim meselelerde çok önemli kararların alındığı, yeni yol haritaları ve stratejilerin belirlendiği bir süreçte oldukça pasif bir görüntü çiziyor.
Kıbrıs, tarihinin en kritik dönemecinde, kaderini Rum'a teslim edip etmeme noktasında referandumuna doğru hızla yol aldırılıyor. Ortadoğu'da "Büyük Ortadoğu Projesi" altında ABD'nin yeni dizayn çalışmaları, Kafkasya'yı da içine alacak biçimde genişleyerek şekil ve yöntem değiştiriyor. Irak'ın geleceği, Iraklı Kürtlerin ve Şiilerin politikaları bugünlerde daha net bir hal alıyor. Türkiye'de hükümet bütün dikkat ve mesaisini 28 Mart'ta yapılacak yerel seçimlere yönlendirmiş, dışarıda nelerin olup bittiğinden habersiz. AKP hükümetinin dış politika anlayışında tek parametre var: AB. Varsa, yoksa AB.
Özetle, Türk dış politikası "en özürlü" günlerini yaşıyor; kör, sağır ve dilsiz.
Hükümet cephesinde durum böyle iken, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Cumhurbaşkanı'nda fırtına öncesi sessizlikten öte, "ölü sessizliği" hakim. Özellikle Genelkurmay'ın Kıbrıs konusunda takındığı "sessiz ve ilgisiz" tutum oldukça önemli. Kıbrıs'taki kırmızı çizgilerimizin kaderi de, anlaşılan Kuzey Irak'ta sonu "pembeleşmeyle" biten çizgilerimizle aynı olacak. Kıbrıs'ta olmazsa olmazlarımız, "oldu da bitti maşallah!" olmak üzere!
Kıbrıs'ta en hareketli günler yaşanıyor, Denktaş kaderine terkedilmiş, AB, ABD ve Rumlarla tek başına mücadele ediyor. Türk hükümeti ve KKTC hükümeti Denktaş'ın değil de karşı tarafın saflarına daha yakın duruyor. Denktaş'ın ve Kıbrıs davasının en çok ihtiyaç hissettiği bir dönemde TSK'nın bu sessizliği niye?
Genelkurmay'ın önceki gün yaptığı basın brifingi de ordunun Kıbrıs konusunda ne tür bir tavır içinde olduğunun ispatı.
Öncelikle Kıbrıs'a verilen önem Genelkurmay nazarında "orgeneral seviyesinden korgeneral seviyesine" düşürülmüş. Demek ki, Kıbrıs konusu orgeneral düzeyinde bir anlam ifade etmiyor!
Özellikle Kıbrıs konusunda Genelkurmay'dan net hiçbir ifade gelmemesi dikkat çekici. Bütün ifadeler özenle seçilmiş, yuvarlak, politik ve hatta birçok gazetenin ifadesiyle oldukça "steril". Sadece Kıbrıs'taki sürecin işleyişle ilgili bilgiler verildi bu brifingde.
Genelkurmay'ın Annan Planı'nı da daha bir özümsediği ve içselleştirdiği anlaşılıyor.
Bence brifingin "bam teli" diyebileceğimiz noktası sorulan şu soruya verilen cevapta saklı. Soru şu:
"Hükümetin Kıbrıs konusundaki yol haritasıyla TSK'nın yol haritası arasında bir fark var mı?"
Genelkurmay'ın bu soruya cevabı şöyle:
"TSK, kalıcı ve adil bir çözüme her zaman destek vermiştir. TSK'nın hükümete de ilettiği görüşlerinde herhangi bir değişkilik yoktur. Beklentimiz, sürmekte olan görüşmelerden hem Türkiye'nin hem de Kıbrıs Türk halkının güvenlik beklentilerine cevap verecek bir sonucun çıkmasıdır. Ümid ediyoruz ki, görüşmeler beklentilerimiz doğrultusunda sonuçlanacaktır"
Ben sorulan sorunun cevabının bu olmadığını düşünüyorum. Yani net bir cevap değil. Genelkurmay'ın Kıbrıs'la ilgili görüşleri değişmemiş olabilir ama hükümet her an yeni bir politika belirliyor Kıbrıs konusunda. Rüzgarın şiddeti ve estiği yön Hükümetin Kıbrıs politikasına yön veriyor.
Genelkurmay'ın bu konuda söyleyecek hiç mi sözü yoktu!
Kıbrıs, tarihinin en kritik dönemecinde, kaderini Rum'a teslim edip etmeme noktasında referandumuna doğru hızla yol aldırılıyor. Ortadoğu'da "Büyük Ortadoğu Projesi" altında ABD'nin yeni dizayn çalışmaları, Kafkasya'yı da içine alacak biçimde genişleyerek şekil ve yöntem değiştiriyor. Irak'ın geleceği, Iraklı Kürtlerin ve Şiilerin politikaları bugünlerde daha net bir hal alıyor. Türkiye'de hükümet bütün dikkat ve mesaisini 28 Mart'ta yapılacak yerel seçimlere yönlendirmiş, dışarıda nelerin olup bittiğinden habersiz. AKP hükümetinin dış politika anlayışında tek parametre var: AB. Varsa, yoksa AB.
Özetle, Türk dış politikası "en özürlü" günlerini yaşıyor; kör, sağır ve dilsiz.
Hükümet cephesinde durum böyle iken, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Cumhurbaşkanı'nda fırtına öncesi sessizlikten öte, "ölü sessizliği" hakim. Özellikle Genelkurmay'ın Kıbrıs konusunda takındığı "sessiz ve ilgisiz" tutum oldukça önemli. Kıbrıs'taki kırmızı çizgilerimizin kaderi de, anlaşılan Kuzey Irak'ta sonu "pembeleşmeyle" biten çizgilerimizle aynı olacak. Kıbrıs'ta olmazsa olmazlarımız, "oldu da bitti maşallah!" olmak üzere!
Kıbrıs'ta en hareketli günler yaşanıyor, Denktaş kaderine terkedilmiş, AB, ABD ve Rumlarla tek başına mücadele ediyor. Türk hükümeti ve KKTC hükümeti Denktaş'ın değil de karşı tarafın saflarına daha yakın duruyor. Denktaş'ın ve Kıbrıs davasının en çok ihtiyaç hissettiği bir dönemde TSK'nın bu sessizliği niye?
Genelkurmay'ın önceki gün yaptığı basın brifingi de ordunun Kıbrıs konusunda ne tür bir tavır içinde olduğunun ispatı.
Öncelikle Kıbrıs'a verilen önem Genelkurmay nazarında "orgeneral seviyesinden korgeneral seviyesine" düşürülmüş. Demek ki, Kıbrıs konusu orgeneral düzeyinde bir anlam ifade etmiyor!
Özellikle Kıbrıs konusunda Genelkurmay'dan net hiçbir ifade gelmemesi dikkat çekici. Bütün ifadeler özenle seçilmiş, yuvarlak, politik ve hatta birçok gazetenin ifadesiyle oldukça "steril". Sadece Kıbrıs'taki sürecin işleyişle ilgili bilgiler verildi bu brifingde.
Genelkurmay'ın Annan Planı'nı da daha bir özümsediği ve içselleştirdiği anlaşılıyor.
Bence brifingin "bam teli" diyebileceğimiz noktası sorulan şu soruya verilen cevapta saklı. Soru şu:
"Hükümetin Kıbrıs konusundaki yol haritasıyla TSK'nın yol haritası arasında bir fark var mı?"
Genelkurmay'ın bu soruya cevabı şöyle:
"TSK, kalıcı ve adil bir çözüme her zaman destek vermiştir. TSK'nın hükümete de ilettiği görüşlerinde herhangi bir değişkilik yoktur. Beklentimiz, sürmekte olan görüşmelerden hem Türkiye'nin hem de Kıbrıs Türk halkının güvenlik beklentilerine cevap verecek bir sonucun çıkmasıdır. Ümid ediyoruz ki, görüşmeler beklentilerimiz doğrultusunda sonuçlanacaktır"
Ben sorulan sorunun cevabının bu olmadığını düşünüyorum. Yani net bir cevap değil. Genelkurmay'ın Kıbrıs'la ilgili görüşleri değişmemiş olabilir ama hükümet her an yeni bir politika belirliyor Kıbrıs konusunda. Rüzgarın şiddeti ve estiği yön Hükümetin Kıbrıs politikasına yön veriyor.
Genelkurmay'ın bu konuda söyleyecek hiç mi sözü yoktu!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012