Fiyatların düşmesi zor
Başta gıda fiyatları olmak üzere tüm ürün ve hizmetlerde yaşanan fiyat artışları vatandaşların belini büküyor. Asgari ücretli, ‘tam zamanlı’ çalışmasına rağmen, elde ettiği gelir ailesinin mutfak masrafını bile karşılamıyor. Bir umutla fiyatların düşmesi bekleniyor ama tarımda üretim girdilerinden olan gübrede, mazotta, elektrikte ve diğer maliyet unsurlarındaki fahiş artış bu umutları boşa çıkartıyor
07.04.2022 12:06:00





MURAT ÇABAS / HABER ANALİZ
Ülkemizde tarım sektörü, yıllardır hiç gerçekleşmeyecek olan AB hayaline ve ABD ile stratejik müttefikliğe kurban ediliyor. Bir zamanlar dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken, Atatürk döneminde uygulanan milli tarım politikalarının bir kenara konulması, tarımda zirvede olması gereken ülkemizi maalesef tarımda dışa bağımlı hale getirdi. Özellikle son 20 yıllık süreçte tarımın tohum, gübre, ilaç, mazot, elektrik gibi tüm girdilerinde bağımlılık artarken, buğday, arpa, mısır, ayçiçeği gibi üretebildiğimiz en temel ürünlerde de ithalata yöneldik. Hem üretim girdilerinde, hem de nihai ürünlerde ithalata bağımlı olunca, doğal olarak küresel anlamda yaşanan pandemi, savaş gibi her türlü felaket, direkt olarak gıda temini ve fiyatları konusunda ülkemizi etkiler oldu. Kendi paramızı devreye koymamamız sebebiyle oluşan finansal bağımlılık ise, ülke ekonomisini daha kırılgan hale getirdi, olumsuz etkileri kat kat artırdı.
Artan maliyetler, fiyatları yükseltiyor
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) mart ayı için açıklamış olduğu üretici enflasyonu yüzde 115. Tarım sektörünün temsilcilerinin yaptığı açıklamalara göre, tarım üretimindeki maliyet artışları bundan çok daha fazla. Tarımın en önemli girdilerinden olan gübrede fiyat artışının yıllık yüzde 400 olduğu belirtiliyor. Sadece mart ayında iki hafta içinde gübrenin tonu 4 bin TL'den 8 bin 250 TL'ye çıktığı, ÜRE gübresinin fiyatının ise 9 bin TL'den 14 bin 850 TL'ye yükseldiği ifade ediliyor. Çiftçilerin elektrik maliyetlerinde de ciddi artış yaşandı. Son bir yılda santrallerde kullanılan doğalgaza yüzde 638 zam gelince doğal olarak bu doğalgazdan üretilen elektriğe de zam üstüne zam geldi. Çiftçi bir darbe de mazottan yedi. Geçtiğimiz yıl litresi 7-8 liraya alınabilen mazotun litresi 22 TL'ye yükseldi. Mazottaki bu artış ürünlerin tarladan pazara gelişindeki maliyetleri de artırdı. İstanbul Perakendeciler Derneğinin (PERDER) Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Güzeldere'nin şu ifadeleri oldukça dikkat çekici: "Bir aracın Antalya'dan İstanbul'a gelip gitmesi 24-25 bin lira. Bu sadece akaryakıt bedeli. Şoför, köprü ve otoyol paralarını da eklediğinizde, bedava ürün de getirseniz, onun birim maliyeti 5.5 lira oluyor." Tarımda üretim ve nakliye maliyetleri devam ediyor. Bu durum, gıda fiyatlarında bir indirim olmasının oldukça zor olduğunu gösteriyor.
Fiyatları gören şok geçiriyor
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati "Piyasada işler elhamdülillah iyi, piyasalar canlı" diye dursun, vatandaşlar hiç de öyle düşünmüyor. Ramazan ayına büyük bir heyecanla girildi ama vatandaşlar market ve pazara gittiklerinde etiketleri görünce büyük bir şok yaşadılar. Daha ucuz ve tazedir diye tercih ettikleri semt pazarlarında, tanesi 20 TL olan marul, kilosu 12.5 TL olan patates, 30 TL olan domates ile karşılaştılar. Pazarda durum buyken marketlerde durum farklı mı? Zincir marketlerin birinde fiyatlar şu şekilde: Maydanozun demeti 9.90 TL, domatesin kilosu 29.90 TL, patlıcan 38.90 TL, salatalık 19.90 TL, karnabahar 15.90 TL, ıspanak 14.90 TL, dolmalık biber 49.90 TL, beyaz lahananın kilosu 9.79 TL, ayçiçek yağının litresi 49.90 TL… Bu fiyatları gören vatandaşlar ne alacağını şaşırıyor; almak istediklerini alamadıklarını, boş filelerle evlerine döndüklerini, alım güçlerinin bu fiyatlara yetişemediğini ifade ediyorlar.
Çiftçiler üretemez halde
En stratejik sektör olan tarımda üreticiler de feryat ediyor. Üretim maliyetlerinin düşürülmesini, desteklerin artırılmasını, üreticinin, yerli tarımın korunmasını talep ediyorlar ama hükümetten bu konuda bir adım göremiyorlar. 2006 yılında AKP hükümetinin çıkarmış olduğu Tarım Kanunu'nda, "Tarımsal desteklemelerin finansmanı bütçe kaynaklarından sağlanır, gayri safi milli hasılanın yüzde 1'inden az olamaz" ifadesi yer almasına rağmen hiçbir zaman çiftçiye bu destek sağlanmadı. Sektör temsilcileri, 2006 yılından itibaren çiftçinin hükümetten alacağı olan destek miktarının 300 milyar lirayı bulduğunu ifade ediyor. Örneğin hükümet yetkilileri bu yıl tarım köylüsüne 29 milyar lira destek sunduğunu belirtiyor, halbuki gayri safi milli hasıla son açıklanan rakamlara göre 7 trilyon lirayı aşmış vaziyette… Yani Tarım Kanunu'na göre, çiftçiye verilmesi gereken destek en az 70 milyar lira olması gerekiyor. Uygulanan tarım politikalarıyla ürününden kâr edemeyen çiftçiler, destekler de yetersiz kalınca gübre dahi alamaz duruma düştü. Bu sebeple önümüzdeki dönemlerde ciddi verim kayıpları yaşanacak.
Çözüm Milli Ekonomi Modeli
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın sosyal medya hesabından paylaştığı, "Sofranızda ne var bilemiyorum ama benim partimin çok özel bir tarım ve hayvancılık politikası mevcut. Sofraları donatacak cinsten…" mesajı, dikkatlerin yeniden BTP'nin parti programında bulunan Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli'ne çevirdi. Milli Ekonomi Modeli, tarım üretiminin senyorajla desteklenmesi, ürün tarlaya ekilmeden 6 ay önce çiftçiye yüzde 50 avans verilmesi, devlet tarafından ürün alım garantisi verilmesi, ürün satış fiyatlarının çiftçilerin kurduğu kooperatifler tarafından belirlenmesi, çiftçinin, tarlasının ve ürününün devlet tarafından sigortalanması, toprağı olmayan çiftçiye üretim şartıyla toprak verilmesi, Hal Kanunu'nda değişikliğe gidilerek, üreticiden tüketiciye zincirin kısaltılması, yerli üretiminin ithalata karşı korunması gibi birçok projeyi barındırmaktadır. Türkiye, sahip olduğu potansiyeli Milli Ekonomi Modeli ile açığa çıkarttığında dünyanın en önemli tarım merkezlerinden birisi olma imkanına sahiptir.
Ülkemizde tarım sektörü, yıllardır hiç gerçekleşmeyecek olan AB hayaline ve ABD ile stratejik müttefikliğe kurban ediliyor. Bir zamanlar dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biriyken, Atatürk döneminde uygulanan milli tarım politikalarının bir kenara konulması, tarımda zirvede olması gereken ülkemizi maalesef tarımda dışa bağımlı hale getirdi. Özellikle son 20 yıllık süreçte tarımın tohum, gübre, ilaç, mazot, elektrik gibi tüm girdilerinde bağımlılık artarken, buğday, arpa, mısır, ayçiçeği gibi üretebildiğimiz en temel ürünlerde de ithalata yöneldik. Hem üretim girdilerinde, hem de nihai ürünlerde ithalata bağımlı olunca, doğal olarak küresel anlamda yaşanan pandemi, savaş gibi her türlü felaket, direkt olarak gıda temini ve fiyatları konusunda ülkemizi etkiler oldu. Kendi paramızı devreye koymamamız sebebiyle oluşan finansal bağımlılık ise, ülke ekonomisini daha kırılgan hale getirdi, olumsuz etkileri kat kat artırdı.
Artan maliyetler, fiyatları yükseltiyor
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) mart ayı için açıklamış olduğu üretici enflasyonu yüzde 115. Tarım sektörünün temsilcilerinin yaptığı açıklamalara göre, tarım üretimindeki maliyet artışları bundan çok daha fazla. Tarımın en önemli girdilerinden olan gübrede fiyat artışının yıllık yüzde 400 olduğu belirtiliyor. Sadece mart ayında iki hafta içinde gübrenin tonu 4 bin TL'den 8 bin 250 TL'ye çıktığı, ÜRE gübresinin fiyatının ise 9 bin TL'den 14 bin 850 TL'ye yükseldiği ifade ediliyor. Çiftçilerin elektrik maliyetlerinde de ciddi artış yaşandı. Son bir yılda santrallerde kullanılan doğalgaza yüzde 638 zam gelince doğal olarak bu doğalgazdan üretilen elektriğe de zam üstüne zam geldi. Çiftçi bir darbe de mazottan yedi. Geçtiğimiz yıl litresi 7-8 liraya alınabilen mazotun litresi 22 TL'ye yükseldi. Mazottaki bu artış ürünlerin tarladan pazara gelişindeki maliyetleri de artırdı. İstanbul Perakendeciler Derneğinin (PERDER) Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Güzeldere'nin şu ifadeleri oldukça dikkat çekici: "Bir aracın Antalya'dan İstanbul'a gelip gitmesi 24-25 bin lira. Bu sadece akaryakıt bedeli. Şoför, köprü ve otoyol paralarını da eklediğinizde, bedava ürün de getirseniz, onun birim maliyeti 5.5 lira oluyor." Tarımda üretim ve nakliye maliyetleri devam ediyor. Bu durum, gıda fiyatlarında bir indirim olmasının oldukça zor olduğunu gösteriyor.
Fiyatları gören şok geçiriyor
Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati "Piyasada işler elhamdülillah iyi, piyasalar canlı" diye dursun, vatandaşlar hiç de öyle düşünmüyor. Ramazan ayına büyük bir heyecanla girildi ama vatandaşlar market ve pazara gittiklerinde etiketleri görünce büyük bir şok yaşadılar. Daha ucuz ve tazedir diye tercih ettikleri semt pazarlarında, tanesi 20 TL olan marul, kilosu 12.5 TL olan patates, 30 TL olan domates ile karşılaştılar. Pazarda durum buyken marketlerde durum farklı mı? Zincir marketlerin birinde fiyatlar şu şekilde: Maydanozun demeti 9.90 TL, domatesin kilosu 29.90 TL, patlıcan 38.90 TL, salatalık 19.90 TL, karnabahar 15.90 TL, ıspanak 14.90 TL, dolmalık biber 49.90 TL, beyaz lahananın kilosu 9.79 TL, ayçiçek yağının litresi 49.90 TL… Bu fiyatları gören vatandaşlar ne alacağını şaşırıyor; almak istediklerini alamadıklarını, boş filelerle evlerine döndüklerini, alım güçlerinin bu fiyatlara yetişemediğini ifade ediyorlar.
Çiftçiler üretemez halde
En stratejik sektör olan tarımda üreticiler de feryat ediyor. Üretim maliyetlerinin düşürülmesini, desteklerin artırılmasını, üreticinin, yerli tarımın korunmasını talep ediyorlar ama hükümetten bu konuda bir adım göremiyorlar. 2006 yılında AKP hükümetinin çıkarmış olduğu Tarım Kanunu'nda, "Tarımsal desteklemelerin finansmanı bütçe kaynaklarından sağlanır, gayri safi milli hasılanın yüzde 1'inden az olamaz" ifadesi yer almasına rağmen hiçbir zaman çiftçiye bu destek sağlanmadı. Sektör temsilcileri, 2006 yılından itibaren çiftçinin hükümetten alacağı olan destek miktarının 300 milyar lirayı bulduğunu ifade ediyor. Örneğin hükümet yetkilileri bu yıl tarım köylüsüne 29 milyar lira destek sunduğunu belirtiyor, halbuki gayri safi milli hasıla son açıklanan rakamlara göre 7 trilyon lirayı aşmış vaziyette… Yani Tarım Kanunu'na göre, çiftçiye verilmesi gereken destek en az 70 milyar lira olması gerekiyor. Uygulanan tarım politikalarıyla ürününden kâr edemeyen çiftçiler, destekler de yetersiz kalınca gübre dahi alamaz duruma düştü. Bu sebeple önümüzdeki dönemlerde ciddi verim kayıpları yaşanacak.
Çözüm Milli Ekonomi Modeli
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın sosyal medya hesabından paylaştığı, "Sofranızda ne var bilemiyorum ama benim partimin çok özel bir tarım ve hayvancılık politikası mevcut. Sofraları donatacak cinsten…" mesajı, dikkatlerin yeniden BTP'nin parti programında bulunan Prof. Dr. Haydar Baş'a ait Milli Ekonomi Modeli'ne çevirdi. Milli Ekonomi Modeli, tarım üretiminin senyorajla desteklenmesi, ürün tarlaya ekilmeden 6 ay önce çiftçiye yüzde 50 avans verilmesi, devlet tarafından ürün alım garantisi verilmesi, ürün satış fiyatlarının çiftçilerin kurduğu kooperatifler tarafından belirlenmesi, çiftçinin, tarlasının ve ürününün devlet tarafından sigortalanması, toprağı olmayan çiftçiye üretim şartıyla toprak verilmesi, Hal Kanunu'nda değişikliğe gidilerek, üreticiden tüketiciye zincirin kısaltılması, yerli üretiminin ithalata karşı korunması gibi birçok projeyi barındırmaktadır. Türkiye, sahip olduğu potansiyeli Milli Ekonomi Modeli ile açığa çıkarttığında dünyanın en önemli tarım merkezlerinden birisi olma imkanına sahiptir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.