Şu bir gerçektir ki, ne inancımızı anladık, ne tarihimizi öğrendik ve ne de kendimizi tanıdık. Evet, tarih sürecinde milli ve manevi olarak bilinçli, planlı bir cehaletin içine itildik ama buna da pek itirazımız olmadı!
Birilerinin anlattığını, din olarak kabul ettik. Yine birilerinin yorumlarını tarih olarak kabullendik.
İşte bu kabullenme bugün dini ve milli kimliğinden uzaklaşmış, çatışma haline getirilmiş hatta aynı değerler üzerinden kindarlaştırılmış bir toplumu önümüze koydu.
Bu acı tablodan hepimiz sorumluyuz ama failleri siyasetçilerdir, din adına, tarih adına toplumun önüne çıkan akademisyenlerdir, kanaat önderleridir, medyadır.
Allah'ın Kitabı ortada, Resulü ve Ehl-i Beyt'inin tertemiz hayatı ortada ama milletimiz ve İslam coğrafyasındaki şu karanlığa, bidatlere, hurafelere, sapkın anlayışlara ve din adına toplumun önüne geçenlerin haline bir bakar mısınız?
Atatürk! Aramızdan ayrılalı 85 yıl oldu ama Atatürk hakkında o kadar çok bilgi kirliliği, karartma ve olmayan şeyleri olmuş gibi anlatma var ki, birazcık aklı olan bunu kabul edemez.
Şu bir gerçek ki, Atatürk'ten sonra iktidara gelenler ve bugün iktidarda olanlar, Atatürk adına dernek, vakıf kuranlar, Atatürk çizgisinde siyaset yaptığını iddia edenler Atatürk'ü milletimizden sakladılar.
Bu planlı bir gizlemeydi, planlı bir karartmaydı ve bunu da el birliği, iş birliği ile yaptılar.
Hem Atatürkçüyüm, diyenler hem de Atatürk karşıtı olanlar Atatürk'e, kendi profillerini çizdiler.
Haliyle insanımız ya bilinçsizce Atatürkçü oldu ya da Atatürk düşmanı oldu.
İşte bu gidişata Merhum Prof. Dr. Haydar Baş, "Atatürk vatandır, bayraktır, birleştirici harçtır" diyerek ortaya koyduğu Hoş Geldin Atatürk eseriyle milletimizi Atasıyla buluşturdu.
Peki, Merhum Prof. Dr. Haydar Baş, neden böyle bir gayret içerisine girdi?
Cevabı gazetemizde 08.06.2017 tarihli yayımlanan yazısında şöyle ifade ediyordu Haydar Baş Hocamız:
"2002 senesinden beri Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal'in Ehl-i Beyt soyundan olduğunu anlatıyoruz.
Bu çalışmayı bir yandan milletimizin Ata'sını doğru tanıması adına büyük bir hizmet olarak görürken, diğer yandan da bir Osmanlı paşasının annesine karşı atılan iftirayı def etme anlamında bir vazife kabul ediyoruz.
Maalesef Atatürk hakkında zehirlenmiş masum bir kesim var, gerçekleri araştırmak yerine duydukları ile yetinerek büyük yanlışları doğru kabul ediyorlar.
Bazıları içinse Gazi ile uğraşmak esasen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bekası ile uğraşmak demek.
Biz her ikisine de cevap veriyoruz.
Atatürk hakkındaki araştırmalarımız bizi, O'nun Ehl-i Beyt soyundan geldiği noktasına kadar götürdü.
Atatürk hem anne hem de baba tarafından Hz. Hüseyin'in soyundan gelmektedir.
Bugün türbesi Diyarbakır'da bulunan Seyyid Sarı Saltuk Hazretleri'nin, Rumeli'yi Müslümanlaştırma çalışmalarında bulunan oğullarının ve torunlarının soyunun Atatürk'ün dedelerine kadar geldiğini, Kızıl Hafız Ahmet Efendi'ye kadar uzandığını biliyoruz.
Annesi Zübeyde Hanım, 'Molla Zübeyde' lakabı ile anılan, Bektaşî dergâhına bağlı bir hanımdı.
Zübeyde Hanım'ın ailesi Nakibü'l-Eşraf'tır, yani Hz. Peygamber'in (s.a.v.) sülalesindendir.
Babası Ali Rıza'nın ismi, İmam Rıza Efendimizden gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurucusu, Lozan'da gayrimüslim/müslim ayrımını, daha sonra da mübadeleyi gerçekleştirecek hassasiyette bir Müslüman'dı.
Çanakkale Savaşı yıllarında cepheden gönderdiği mektuplarda Allah'a (c.c.) olan inancı ile bu savaşı kazanacağını yazmıştı.
İlk TBMM'yi Cuma günü ve hutbelerle açan Atatürk, Ramazan orucunu tutardı. Kız kardeşi Makbule, "Kadir gecelerinde bana iftara gelirdi" diye o günleri anlatmaktaydı.
Gazi'nin, camilerde 'Allah birdir, şanı büyüktür' diye başlayan ve Hz. Peygamber'e övgülerle devam eden hutbeleri vardır.
Yedi yaşında annesinin isteği ile Kur'an'ı hatmetmiş ve 8 yaşında hafız olmuştur.
Eskişehir'deki Mihalıççık Camii'ni, cebinden verdiği 5 bin lira ile tekrar yaptırmıştır.
Bu dindar kimlik ile milletimizi yeniden tanıştırmamız, bir manada 'Atatürk dinsizdir' diyerek aslında emperyalizmin karşısında dimdik duran lideri unutturmaya çalışanlara set olmaktadır.
Zira Atatürk, kapitalizmin karşısında ezilen halklara örnek bir liderdi.
Mustafa Kemal, 13 Haziran 1921 günü Ankara İstasyonu'ndaki binada, dönemin en büyük sömürgeci devletlerinden Fransa'nın temsilcisi Franklin Boullion'a Sevr Antlaşması hakkındaki görüşlerini anlatmıştır.
Temsilciye şöyle der: "Eski Osmanlı İmparatorluğu'ndan yeni bir Türk devleti doğmuştur. Bunu tanımak gerekir. Bu yeni Türkiye her bağımsız devlet gibi haklarını tanıtacaktır. Sevr Antlaşması Türk milleti için öylesine uğursuz bir idam kararnamesidir ki, onun bir dost ağzından çıkmamasını dileriz." (Nutuk).
Mustafa Kemal için, ilan ettiği yeni devletin tam bağımsızlığı kadar üniter olması da önemlidir.
Nutuk'ta şöyle der: "Halkın kendi eliyle kendini idare etmesi ilkesini ortaya koyan bizdik. Fakat bununla asla her ilin veya her bölgenin ayrı ayrı birer yönetim birliği kurmasını kast etmedik. Meclis'in de kabul ettiği maksat ve gayemiz, milli iradenin kendini gösterdiği tek yer olan Millet Meclisi'nin bütün vatanın kaderini eline alacak şekilde ifade edilmesidir." (Nutuk, 2004, s.380).
Kısaca, Ehl-i Beyt soyundan gelen Müslüman bir Atatürk, tam bağımsız, üniter ve laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni Türk milletine armağan eden liderdir."
- MERVE ZIVALI: Yüreklerimize dokunan kahramanlar / 17.05.2024
- CEZMİ YURTSEVER: Ermeni soykırım yalanları -2- ‘Türklere yapılan soykrımı’ anlatan haritanın hikâyesidir / 24.04.2024
- CEZMİ YURTSEVER: Ermeni soykırım yalanları -1- ‘Zeytun’a Ağıt’ olayının gözyaşı hikâyesidir / 23.04.2024
- HİLMİ SALBAŞ: Neden Bağımsız Türkiye Partisi / 25.03.2024
- DİYETİSYEN FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda tatlı krizlerine son / 20.03.2024
- FATMA ÖZDEMİR: Ramazanda beslenmeye dikkat! / 12.03.2024
- YASEMİN ÖZBEY: Muhalif basına açık mektup! Hâlâ mı? / 29.11.2023
- Fatıma Zehra Aydın: İnancımızı anlamadığımız için Atatürk’ü de anlamadık / 20.08.2023
- Rabia Sümeyye Aydın: Yolsuzluk konusunda da ‘NAS’ olduğunu biliyor muydunuz? / 13.08.2023