Esmâü’l-Hüsnâ ile Zikir -5-
El-Vâhid (c.c.): Tek olan, Zâtında, ulûhiyette, sıfatlarında ve yaptığı işlerinde tek olan
30.10.2024 18:40:00
Haber Merkezi
Haber Merkezi
El-Vâhid (c.c.): Tek olan, Zâtında, ulûhiyette, sıfatlarında ve yaptığı işlerinde tek olan.
"(Resûlüm!) De ki: 'Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?' De ki: 'Allah'tır.' O hâlde de ki: 'O'nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?' De ki: 'Körle, gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?' Yoksa O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir."
El-Ehad (c.c.): Hiçbir ortağı, eşi ve benzeri olmayan demektir.
"De ki: O, Allah'tır, gerçek İlâhtır ve Birdir."
Es-Samed (c.c.): Tam, eksiği olmayan, her şey kendisine muhtaç olduğu hâlde, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan. Bütün mahlûkatın her türlü işi için kendine başvurduğu tek merci, kendisi ise hiçbir ihtiyaç ve talebi olmayan.
"Allah Samed'dir."
El-Kâdir (c.c.): Kâdir-i Mutlak olan, hiçbir mahlûkatın yapma, güç ve kudreti gösteremediği şeyleri ve imkânları var edip yerine getiren.
"O kâfirler şu gerçeği hâlâ anlamadılar mı ki; gökleri ve yeri yaratan ve yarattıktan sonra hiçbir yorgunluk çekmeyen Allah, ölüleri diriltmeye de, haydi haydi kâdirdir! Evet, O her şeye kâdirdir."
El-Muktedir (c.c.): İktidar sahibi, her şey üzerinde istediğini yapma kuvvet ve kudretine sahip olan
"Lâkin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize lâyık bir şekilde yakaladık."
El-Mukaddim (c.c.): Dilediğini öne geçiren, istediğini ileri alan.
El-Muahhir (c.c.): Dilediğini geri bırakan, istediğini arkaya alanel-Evvel (c.c.): Başlangıcı olmayan tek varlık.
"Evvel O'dur, Âhir O! Zâhir O'dur, Bâtın O! O her şeyi hakkıyla bilir."
El-Âhir (c.c.): Nihâyeti olmayan, ezelden ebede kadar var olan.
Ez-Zâhir (c.c.): Varlığı âşikâr olan, yarattığı eserleri ile güneş gibi varlığını kabul ettiren.
El-Bâtın (c.c.): Varlığını gizli tutan, sıfat ve eser tecellileri ile Zât-ı İlâhîsini gizleyen.
El-Vâlî (c.c.): Bütün eşyada tasarruf sahibi olan, tek başına bütün âlemlerde olanları idare eden.
El-Müteâlî (c.c.): Her şeye tam kudreti ile fâik, mahlûkat sıfatlarından münezzeh olan.
El-Berr (c.c.): Kullarına karşı ikramı ve iyiliği bol, mahlûkata karşı çok kayırıcı olan.
"Çünkü biz daha önce Allah'a dua ve ibâdet eder, bizi ateşten korumasını niyaz ederdik. Gerçekten O, Berr'dir, Rahîm'dir (hayırların kaynağıdır, merhamet ve ihsanı boldur)."
Et-Tevvâb (c.c.): Kullarının tevbelerini kabul eden, günahlarını bağışlayan.
"Ancak onlardan tevbe edip hâllerini düzelten ve gerçekleri açıklayanlara gelince; Ben onların tevbelerini kabul ederim. Zira tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan Ben'im."
El-Muntakim (c.c.): Düşmanlarından öç ve intikam alan, mücrimleri cezalandıran.
"Kendisine Rabb'inin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir! Muhakkak ki Biz, günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz."
El-Afuvv (c.c.): Affı bol olan, bağışlaması ve affetmesi çok olan.
"İşte böyle. Her kim, kendisine verilen eziyetin dengi ile karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine bir tecavüz ve zulüm vâki olursa, emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir."
Er-Raûf (c.c.): Son derece merhametli, acıması ve şefkati bol olan.
"Bu hayvanlar sizin ağırlıklarınızı, ancak güçlüklere katlanarak varabileceğiniz bir memlekete taşırlar. Şüphesiz Rabb'iniz çok şefkatli, pek merhametlidir."
Mâlike'l-Mülk (c.c.): Mülkün ve bütün varlığın tek ve devamlı mâliki.
"(Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye kâdirsin."
Zûl-Celâli ve'l-İkrâm (c.c.): Celâl, büyüklük, azamet, ikram ve iyilik sahibi.
"Ancak azamet ve ikram sahibi Rabb'inin Zâtı bâki kalacak."
El-Muksit (c.c.): Adaletten şaşmayan âdil, tüm işlerini denk, uygun, yerli yerinde yapan.
El-Câmi'u (c.c.): Mahlûkatı toplayan, bir araya getiren, dilediğini istediği yerde toplayan.
"Rabb'imiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan Sensin. Allah asla sözünden dönmez."
El-Ganî (c.c.): Her şeyden müstağni olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan. Tek zengin.
"Göklerde ne var, yerde ne varsa hep O'nundur ve muhakkak ki Allah Ganî'dir, Hamîd'dir (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, bütün övgülere lâyıktır)."
El-Muğnî (c.c.): Kullarına zenginlik veren, istediğini dilediği kadar zengin eden.
El-Mâni'u (c.c.): Öne geçmiş fiiliyatları önleyen, bir şeyin olmasını istemediği zaman mâni olan.
Ed-Dârru (c.c.): Zarara uğratan, elem ve keder veren şeyleri yaratan.
"Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun keremini geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir."
En-Nâfi (c.c.): Kullarınınn menfaatine uygun olan şeyleri veren. Faydalı-yararlı şeyler yaratan.
"De ki: Siz Allah'tan başka, size zarar veya fayda vermeye gücü yetmeyen âciz mahlûklara mı ibâdet ediyorsunuz? Hâlbuki hakkıyla işiten ve bilen yalnız Allah'tır."
En-Nûr (c.c.): Varlığı aydınlatan ve onlara ışık veren, istediği gönüllere nur yağdıran.
"Allah göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. Lamba bir sırça (cam) içinde, o sırça da sanki parlayan incimsi bir yıldız! Bu lamba, doğuya veya batıya mensup olmayan kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından tutuşturulur.
Bu öyle bereketli bir ağaç ki, neredeyse ateş değmeden de yağ ışık verir. Işığı pırıl pırıldır. Allah dilediği kimseyi nûruna iletir, gerçeği anlamaları için insanlara böyle temsiller getirir. Allah her şeyi bilir."
El-Hâdî (c.c.): Sapıtmış olan kullarına yol gösteren, dilediği kullarını hidâyete erdirerek sırat-ı müstakime yönlendiren.
"Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu hâlde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler."
El-Bedî'u (c.c.): Numune ve timsali bulunmayan, hayret verici şeyler yaratan ve icat eden
"Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. O'nun nasıl çocuğu olabilir ki, Kendisinin eşi de yoktur. Gerçek şu ki: Her şey O'nun mahlûkudur ve O her şeyi hakkıyla bilir."
El-Bâkî (c.c.): Varlığında devamlı olan, fâni olmayan, varlığının sonu olmayan.
"Yerin üstünde olan herkes fânidir. Ancak senin azamet ve kerem sahibi Rabbinin zâtı baki kalır."
El-Vâris (c.c.): Bütün varlığı devam ettiren, servetlerin ve mülkün gerçek sahibi olan
"Muhakkak ki hayatı veren de Biziz, hayatı geri alıp öldüren de ve elbette hepsine vâris olacak, hepsinden sonraya kalacak olan bâki de Biziz."
Er-Reşîd (c.c.): Kullarını irşad edip, kurtuluş ve hidâyet yollarını onlara gösteren.
"Ancak 'Allah dilerse' de! Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı zikret ve 'Umarım ki Rabb'im, doğru olma yönünden beni daha isabetli davranışa muvaffak kılar' de."
Es-Sabûr (c.c.): Çok sabırlı olan, günah işleyen kullarına ceza vermekte acele etmeyen, sonucu bekleyen. (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)
"(Resûlüm!) De ki: 'Göklerin ve yerin Rabbi kimdir?' De ki: 'Allah'tır.' O hâlde de ki: 'O'nu bırakıp da kendilerine fayda ya da zarar verme gücüne sahip olmayan dostlar mı edindiniz?' De ki: 'Körle, gören bir olur mu hiç? Ya da karanlıklarla aydınlık eşit olur mu?' Yoksa O'nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da bu yaratma onlarca birbirine benzer mi göründü? De ki: Allah her şeyi yaratandır. Ve O, birdir, karşı durulamaz güç sahibidir."
El-Ehad (c.c.): Hiçbir ortağı, eşi ve benzeri olmayan demektir.
"De ki: O, Allah'tır, gerçek İlâhtır ve Birdir."
Es-Samed (c.c.): Tam, eksiği olmayan, her şey kendisine muhtaç olduğu hâlde, kendisi hiçbir şeye muhtaç olmayan. Bütün mahlûkatın her türlü işi için kendine başvurduğu tek merci, kendisi ise hiçbir ihtiyaç ve talebi olmayan.
"Allah Samed'dir."
El-Kâdir (c.c.): Kâdir-i Mutlak olan, hiçbir mahlûkatın yapma, güç ve kudreti gösteremediği şeyleri ve imkânları var edip yerine getiren.
"O kâfirler şu gerçeği hâlâ anlamadılar mı ki; gökleri ve yeri yaratan ve yarattıktan sonra hiçbir yorgunluk çekmeyen Allah, ölüleri diriltmeye de, haydi haydi kâdirdir! Evet, O her şeye kâdirdir."
El-Muktedir (c.c.): İktidar sahibi, her şey üzerinde istediğini yapma kuvvet ve kudretine sahip olan
"Lâkin onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları güç ve kudretimize lâyık bir şekilde yakaladık."
El-Mukaddim (c.c.): Dilediğini öne geçiren, istediğini ileri alan.
El-Muahhir (c.c.): Dilediğini geri bırakan, istediğini arkaya alanel-Evvel (c.c.): Başlangıcı olmayan tek varlık.
"Evvel O'dur, Âhir O! Zâhir O'dur, Bâtın O! O her şeyi hakkıyla bilir."
El-Âhir (c.c.): Nihâyeti olmayan, ezelden ebede kadar var olan.
Ez-Zâhir (c.c.): Varlığı âşikâr olan, yarattığı eserleri ile güneş gibi varlığını kabul ettiren.
El-Bâtın (c.c.): Varlığını gizli tutan, sıfat ve eser tecellileri ile Zât-ı İlâhîsini gizleyen.
El-Vâlî (c.c.): Bütün eşyada tasarruf sahibi olan, tek başına bütün âlemlerde olanları idare eden.
El-Müteâlî (c.c.): Her şeye tam kudreti ile fâik, mahlûkat sıfatlarından münezzeh olan.
El-Berr (c.c.): Kullarına karşı ikramı ve iyiliği bol, mahlûkata karşı çok kayırıcı olan.
"Çünkü biz daha önce Allah'a dua ve ibâdet eder, bizi ateşten korumasını niyaz ederdik. Gerçekten O, Berr'dir, Rahîm'dir (hayırların kaynağıdır, merhamet ve ihsanı boldur)."
Et-Tevvâb (c.c.): Kullarının tevbelerini kabul eden, günahlarını bağışlayan.
"Ancak onlardan tevbe edip hâllerini düzelten ve gerçekleri açıklayanlara gelince; Ben onların tevbelerini kabul ederim. Zira tevbeleri kabul eden, çok merhametli olan Ben'im."
El-Muntakim (c.c.): Düşmanlarından öç ve intikam alan, mücrimleri cezalandıran.
"Kendisine Rabb'inin âyetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir! Muhakkak ki Biz, günahkârlara, lâyık oldukları cezayı veririz."
El-Afuvv (c.c.): Affı bol olan, bağışlaması ve affetmesi çok olan.
"İşte böyle. Her kim, kendisine verilen eziyetin dengi ile karşılık verir de, bundan sonra kendisine yine bir tecavüz ve zulüm vâki olursa, emin olmalıdır ki, Allah ona mutlaka yardım edecektir. Hakikaten Allah çok bağışlayıcı ve mağfiret edicidir."
Er-Raûf (c.c.): Son derece merhametli, acıması ve şefkati bol olan.
"Bu hayvanlar sizin ağırlıklarınızı, ancak güçlüklere katlanarak varabileceğiniz bir memlekete taşırlar. Şüphesiz Rabb'iniz çok şefkatli, pek merhametlidir."
Mâlike'l-Mülk (c.c.): Mülkün ve bütün varlığın tek ve devamlı mâliki.
"(Resûlüm!) De ki: Mülkün gerçek sahibi olan Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden geri alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın. Her türlü iyilik Senin elindedir. Gerçekten Sen her şeye kâdirsin."
Zûl-Celâli ve'l-İkrâm (c.c.): Celâl, büyüklük, azamet, ikram ve iyilik sahibi.
"Ancak azamet ve ikram sahibi Rabb'inin Zâtı bâki kalacak."
El-Muksit (c.c.): Adaletten şaşmayan âdil, tüm işlerini denk, uygun, yerli yerinde yapan.
El-Câmi'u (c.c.): Mahlûkatı toplayan, bir araya getiren, dilediğini istediği yerde toplayan.
"Rabb'imiz! Gelmesinde şüphe edilmeyen bir günde, insanları mutlaka toplayacak olan Sensin. Allah asla sözünden dönmez."
El-Ganî (c.c.): Her şeyden müstağni olan, hiçbir şeye muhtaç olmayan. Tek zengin.
"Göklerde ne var, yerde ne varsa hep O'nundur ve muhakkak ki Allah Ganî'dir, Hamîd'dir (hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, bütün övgülere lâyıktır)."
El-Muğnî (c.c.): Kullarına zenginlik veren, istediğini dilediği kadar zengin eden.
El-Mâni'u (c.c.): Öne geçmiş fiiliyatları önleyen, bir şeyin olmasını istemediği zaman mâni olan.
Ed-Dârru (c.c.): Zarara uğratan, elem ve keder veren şeyleri yaratan.
"Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa, onu yine O'ndan başka giderecek yoktur. Eğer sana bir hayır dilerse, O'nun keremini geri çevirecek de yoktur. O, hayrını kullarından dilediğine eriştirir. Ve O bağışlayandır, esirgeyendir."
En-Nâfi (c.c.): Kullarınınn menfaatine uygun olan şeyleri veren. Faydalı-yararlı şeyler yaratan.
"De ki: Siz Allah'tan başka, size zarar veya fayda vermeye gücü yetmeyen âciz mahlûklara mı ibâdet ediyorsunuz? Hâlbuki hakkıyla işiten ve bilen yalnız Allah'tır."
En-Nûr (c.c.): Varlığı aydınlatan ve onlara ışık veren, istediği gönüllere nur yağdıran.
"Allah göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun misali, tıpkı içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. Lamba bir sırça (cam) içinde, o sırça da sanki parlayan incimsi bir yıldız! Bu lamba, doğuya veya batıya mensup olmayan kutlu, pek bereketli bir zeytin ağacından tutuşturulur.
Bu öyle bereketli bir ağaç ki, neredeyse ateş değmeden de yağ ışık verir. Işığı pırıl pırıldır. Allah dilediği kimseyi nûruna iletir, gerçeği anlamaları için insanlara böyle temsiller getirir. Allah her şeyi bilir."
El-Hâdî (c.c.): Sapıtmış olan kullarına yol gösteren, dilediği kullarını hidâyete erdirerek sırat-ı müstakime yönlendiren.
"Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu hâlde ne diye biz, Allah'a dayanıp güvenmeyelim? Sizin bize verdiğiniz eziyete elbette katlanacağız. Tevekkül edenler yalnız Allah'a tevekkülde sebat etsinler."
El-Bedî'u (c.c.): Numune ve timsali bulunmayan, hayret verici şeyler yaratan ve icat eden
"Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. O'nun nasıl çocuğu olabilir ki, Kendisinin eşi de yoktur. Gerçek şu ki: Her şey O'nun mahlûkudur ve O her şeyi hakkıyla bilir."
El-Bâkî (c.c.): Varlığında devamlı olan, fâni olmayan, varlığının sonu olmayan.
"Yerin üstünde olan herkes fânidir. Ancak senin azamet ve kerem sahibi Rabbinin zâtı baki kalır."
El-Vâris (c.c.): Bütün varlığı devam ettiren, servetlerin ve mülkün gerçek sahibi olan
"Muhakkak ki hayatı veren de Biziz, hayatı geri alıp öldüren de ve elbette hepsine vâris olacak, hepsinden sonraya kalacak olan bâki de Biziz."
Er-Reşîd (c.c.): Kullarını irşad edip, kurtuluş ve hidâyet yollarını onlara gösteren.
"Ancak 'Allah dilerse' de! Bunu unuttuğun takdirde Allah'ı zikret ve 'Umarım ki Rabb'im, doğru olma yönünden beni daha isabetli davranışa muvaffak kılar' de."
Es-Sabûr (c.c.): Çok sabırlı olan, günah işleyen kullarına ceza vermekte acele etmeyen, sonucu bekleyen. (Prof. Dr. Haydar Baş Dua ve Zikir eserinden)