Emin Çölaşan yıllardan beri takip ettiğim bir yazar. Yazdıkları karşısında hep iyi niyetle yaklaşmışımdır. Mutlaka bir doğru yanı vardır diye düşünmüşümdür.
Ancak "Ankara'da bir miting" başlığı ile kaleme aldığı yazı ile sayın Çölaşan'ı gözümde ne kadar büyüttüğümü anlamış oldum.
Bir kere şunu söyleyeyim, yüzbinlerce insanın katılımıyla Ankara Tandoğan meydanında yapılan 'bu miting' tarihe not düşülecek özellikler taşımaktadır.
Bu miting anayasal bir hak olarak Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu esaslarına göre yapılmıştır.
Miting büyük bir vakar ve heyecan içinde cereyan etmiştir. Haziran ayının yakıcı sıcağı altında genç-yaşlı; kadın-erkek; her meslek grubundan insanımız ay yıldızlı bayrak gölgesinden başka bir sığınağın olmadığı Tandoğan meydanında bir vatani sorumluluk bilinciyle tam beş saat mitinge iştirak etmiştir.
Bu miting Soykırım iddialarının gündeme yerleştirildiği bir zaman diliminde yapılmıştır. Soyu kırılanların Ermeniler değil, öldürülenlerin bizzat Türkler olduğu izah edilmiştir.
Ulusal bağımsızlığımızın tehlikede olduğu belirtilerek ilgililerin dikkati çekilmiştir.
Devletin ve milletin bekasını sağlamakla, egemenliği korumakla görevli bütün kurum ve kuruluşlara görevleri bir kez daha hatırlatılmıştır.
Yıllardan beri kompleks içine sokulmak istenen bu büyük millet ellerindeki ay yıldızlı bayraklarla beraber tarihiyle, milletiyle, devletiyle bütünleşmiştir.
Miting programı oldukça zengin hazırlanmıştır. Program icrasından neredeyse yüzlerce görevli vardı. Söylenen şarkı ve kahramanlık türküleri, ozanların söyledikleri destan okunan şiirler mitinge katılanları coşturdukça coşturmuştu.
Çölaşan mitingde yalnız Prof. Dr. Haydar Baş Beyin konuştuğunu söylüyor. El insaf. Benim de içinde bulunduğum, akademisyenler, yazarlar, emekli ordu ve emniyet mensupları, gazeteciler, sanatçılar, sivil toplum örgütlerinin başkanları, yurt dışındaki Türklerin liderleri otuza yakın insanın selamlama konuşmaları vardı. Her biri tek tek ülkemizin içinde bulunduğu kötü duruma dikkat çekip bu vatan bizimdir, bizim kalacak andını tekrarladılar.
Ayrıca Emeli Albay Ahmet Kurt, Eğitimci Yazar Ali Gedik ve Araştırmacı Yazar Abdullah Terzi konuşma yaptılar.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey bu konuşmacılardan sadece biriydi. Ancak her cümlesi dikkatle dinlenen, dinleyenleri heyecanlandıran; her tespiti uzun uzun tezahüratlarla takip edilen bir konuşmacıydı. Milletine aşık bir insandı o, Tandoğan meydanına gelen millet de ona olan bağlılığını ortaya koymuştu, haziran güneşine rağmen.
Onlarca konuşmacıyı bir tek olarak ifade eden Çölaşan katılımcı sayısını elbette ki beş bin olarak ifade edecekti. Oysa polis kontrol noktalarına varıncaya kadar alanı hınca hınç dolduran kalabalığın gerçek sayısını sayın Çölaşan'a bırakıyorum.
Şimdi sayın Çölaşan'a sormak gerekir? Demokratik bir hakkın kullanımı başkent trafiğinin alt üst edilmesi mi demektir?
Sayın Çölaşan "ben de miting başvurusunda bulunsam bana izin verilecek mi" diye soruyor. Kendisine Ankara Emniyeti izin verecek mi bilmiyorum; ancak her başvuru yapana müsaade edilmediği doğrudur. Miting izni, ilgili kanunun gerekleri yerine getirildiği takdirde verilecektir.
Ben hodri meydan! diyorum, buyurun sizde bir miting düzenleyin.
Bizzat ben de geleceğim düzenlenecek mitinge.
Bakalım kaç kişi gelecek, bakalım siz sözde soykırım iddiaları hakkında ne diyeceksiniz?
Bakalım ulusal egemenlik konusunda ki düşüncelerinizi nasıl seslendireceksiniz?
Bakalım millet size ne kadar iltifat edecek?
Bakalım insanlar gelirse böyle bir sıcakta kaç dakika tutabileceksiniz?
Bakalım gelenlerin elinde hangi afişler, dillerinde hangi sloganlar olacak? Merakla bekliyorum.
Emin Çölaşan'ın şunu da bilmesinde fayda var. Bu millet Prof. Dr. Haydar Baş Beyi sayın Çölaşan'ın kaleminden tanımıyor. Onu, bu büyük millet yıllardan beri icraatlerinden tanıyor; eserlerinden okuyor, konuşmalarından dinliyor; onu okuyarak, dinleyerek yetişen millet fertlerinden tanıyor.
Çölaşan'a göre milletinin değerlerine bağlı bir insan, bu millete hizmet edemez.
Çölaşan'a göre dinine bağlı bir insan, demokratik haklarını kullanamaz; bayrağına sancağına sevdalanamaz; vatanın bölünmez bütünlüğü için mücadele veremez. Bir insan dindar mı, milletinin değerlerine mi bağlı bu memlekette mahkum olmalıdır, bayraktan sancaktan uzak olmalıdır düşüncesindedir.
Şunu da sormak istiyorum?
Acaba Emin Çölaşan'ın gerçekle hiçbir ilgisi olmayan böyle bir yazıyı kaleme almasındaki etken, bir başka ifadeyle onu rahatsız eden yön ne idi, cevabını bekliyorum.
Ancak "Ankara'da bir miting" başlığı ile kaleme aldığı yazı ile sayın Çölaşan'ı gözümde ne kadar büyüttüğümü anlamış oldum.
Bir kere şunu söyleyeyim, yüzbinlerce insanın katılımıyla Ankara Tandoğan meydanında yapılan 'bu miting' tarihe not düşülecek özellikler taşımaktadır.
Bu miting anayasal bir hak olarak Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu esaslarına göre yapılmıştır.
Miting büyük bir vakar ve heyecan içinde cereyan etmiştir. Haziran ayının yakıcı sıcağı altında genç-yaşlı; kadın-erkek; her meslek grubundan insanımız ay yıldızlı bayrak gölgesinden başka bir sığınağın olmadığı Tandoğan meydanında bir vatani sorumluluk bilinciyle tam beş saat mitinge iştirak etmiştir.
Bu miting Soykırım iddialarının gündeme yerleştirildiği bir zaman diliminde yapılmıştır. Soyu kırılanların Ermeniler değil, öldürülenlerin bizzat Türkler olduğu izah edilmiştir.
Ulusal bağımsızlığımızın tehlikede olduğu belirtilerek ilgililerin dikkati çekilmiştir.
Devletin ve milletin bekasını sağlamakla, egemenliği korumakla görevli bütün kurum ve kuruluşlara görevleri bir kez daha hatırlatılmıştır.
Yıllardan beri kompleks içine sokulmak istenen bu büyük millet ellerindeki ay yıldızlı bayraklarla beraber tarihiyle, milletiyle, devletiyle bütünleşmiştir.
Miting programı oldukça zengin hazırlanmıştır. Program icrasından neredeyse yüzlerce görevli vardı. Söylenen şarkı ve kahramanlık türküleri, ozanların söyledikleri destan okunan şiirler mitinge katılanları coşturdukça coşturmuştu.
Çölaşan mitingde yalnız Prof. Dr. Haydar Baş Beyin konuştuğunu söylüyor. El insaf. Benim de içinde bulunduğum, akademisyenler, yazarlar, emekli ordu ve emniyet mensupları, gazeteciler, sanatçılar, sivil toplum örgütlerinin başkanları, yurt dışındaki Türklerin liderleri otuza yakın insanın selamlama konuşmaları vardı. Her biri tek tek ülkemizin içinde bulunduğu kötü duruma dikkat çekip bu vatan bizimdir, bizim kalacak andını tekrarladılar.
Ayrıca Emeli Albay Ahmet Kurt, Eğitimci Yazar Ali Gedik ve Araştırmacı Yazar Abdullah Terzi konuşma yaptılar.
Prof. Dr. Haydar Baş Bey bu konuşmacılardan sadece biriydi. Ancak her cümlesi dikkatle dinlenen, dinleyenleri heyecanlandıran; her tespiti uzun uzun tezahüratlarla takip edilen bir konuşmacıydı. Milletine aşık bir insandı o, Tandoğan meydanına gelen millet de ona olan bağlılığını ortaya koymuştu, haziran güneşine rağmen.
Onlarca konuşmacıyı bir tek olarak ifade eden Çölaşan katılımcı sayısını elbette ki beş bin olarak ifade edecekti. Oysa polis kontrol noktalarına varıncaya kadar alanı hınca hınç dolduran kalabalığın gerçek sayısını sayın Çölaşan'a bırakıyorum.
Şimdi sayın Çölaşan'a sormak gerekir? Demokratik bir hakkın kullanımı başkent trafiğinin alt üst edilmesi mi demektir?
Sayın Çölaşan "ben de miting başvurusunda bulunsam bana izin verilecek mi" diye soruyor. Kendisine Ankara Emniyeti izin verecek mi bilmiyorum; ancak her başvuru yapana müsaade edilmediği doğrudur. Miting izni, ilgili kanunun gerekleri yerine getirildiği takdirde verilecektir.
Ben hodri meydan! diyorum, buyurun sizde bir miting düzenleyin.
Bizzat ben de geleceğim düzenlenecek mitinge.
Bakalım kaç kişi gelecek, bakalım siz sözde soykırım iddiaları hakkında ne diyeceksiniz?
Bakalım ulusal egemenlik konusunda ki düşüncelerinizi nasıl seslendireceksiniz?
Bakalım millet size ne kadar iltifat edecek?
Bakalım insanlar gelirse böyle bir sıcakta kaç dakika tutabileceksiniz?
Bakalım gelenlerin elinde hangi afişler, dillerinde hangi sloganlar olacak? Merakla bekliyorum.
Emin Çölaşan'ın şunu da bilmesinde fayda var. Bu millet Prof. Dr. Haydar Baş Beyi sayın Çölaşan'ın kaleminden tanımıyor. Onu, bu büyük millet yıllardan beri icraatlerinden tanıyor; eserlerinden okuyor, konuşmalarından dinliyor; onu okuyarak, dinleyerek yetişen millet fertlerinden tanıyor.
Çölaşan'a göre milletinin değerlerine bağlı bir insan, bu millete hizmet edemez.
Çölaşan'a göre dinine bağlı bir insan, demokratik haklarını kullanamaz; bayrağına sancağına sevdalanamaz; vatanın bölünmez bütünlüğü için mücadele veremez. Bir insan dindar mı, milletinin değerlerine mi bağlı bu memlekette mahkum olmalıdır, bayraktan sancaktan uzak olmalıdır düşüncesindedir.
Şunu da sormak istiyorum?
Acaba Emin Çölaşan'ın gerçekle hiçbir ilgisi olmayan böyle bir yazıyı kaleme almasındaki etken, bir başka ifadeyle onu rahatsız eden yön ne idi, cevabını bekliyorum.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Suriye'de kim kazandı, kim kaybetti? / 26.12.2024
- Suriye’de büyük oyun / 20.12.2024
- Suriye'de Pandora'nın Kutusu Açıldı / 12.12.2024
- 12'ye 5 kala Esad ile barışma / 06.12.2024
- Bayrak çekilen gemiler bizi savaşa sürükledi / 05.12.2024
- Karışıklık Suriye ile mi sınırlı kalacak? / 04.12.2024
- Dikkat! Çözümün adresi / 30.11.2024
- NATO’nun oltasındaki yemler / 29.11.2024
- Birinci, İkinci derken şimdi de Üçüncü Dünya Savaşı / 28.11.2024
- Algı yönetimi ve Atatürk devrimlerine yönelik tartışmalar / 22.11.2024
- Suriye’de büyük oyun / 20.12.2024
- Suriye'de Pandora'nın Kutusu Açıldı / 12.12.2024
- 12'ye 5 kala Esad ile barışma / 06.12.2024
- Bayrak çekilen gemiler bizi savaşa sürükledi / 05.12.2024
- Karışıklık Suriye ile mi sınırlı kalacak? / 04.12.2024
- Dikkat! Çözümün adresi / 30.11.2024
- NATO’nun oltasındaki yemler / 29.11.2024
- Birinci, İkinci derken şimdi de Üçüncü Dünya Savaşı / 28.11.2024
- Algı yönetimi ve Atatürk devrimlerine yönelik tartışmalar / 22.11.2024