Atalarımız çok güzel söylemiş, "Tok açın halinden anlamaz" diye…
Ekonomiyi, "makro göstergeler şöyle, mikro göstergeler böyle" diyerek anlaşılması zor bir vadiye sokanlar, aslında ekonominin asıl hedefinin vatandaşların karnını doyurmak, sırtını giydirmek olduğunu bir türlü söylemezler.
Uyguladıkları ekonomi politikaları vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olduğu için, BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş'ın ifade ettiği gibi, "mutlu azınlıklar, mutsuz çoğunluklar oluşturduğu" için kendileri de dahil hiç kimsenin anlayamayacağı bir düzlemde ekonomiyi değerlendirirler.
Esasen sadece Türk-İş'in Eylül ayı için hazırladığı açlık-yoksulluk raporu bile vatandaşların durumunu özetlemeye yeterli…
Önemine binaen özetle ifade etmek gerekirse:
* 4 kişilik bir ailenin aylık minimum mutfak masrafını ifade eden 'açlık sınırı' 7 bin 245 liraya yükseldi.
Ülkemizde milyonlarca ailenin tek gelir kaynağı olan 5 bin 500 liralık asgari ücret, açlık sınırının 1745 lira altında kaldı. Ağustos ayında açlık sınırı 6 bin 890 liraydı. 1 ayda mutfak masrafı 355 lira artmış oldu.
Ailelerin mutfak masrafı geçtiğimiz aya göre yüzde 5.15, geçen yıla göre yüzde 130 arttı. Asgari ücrete, geçen yıldan bugüne yüzde 50 artı yüzde 30 zam yapıldığı dikkate alındığında, asgari ücretlinin 1 yılda artan yüzde 130'luk mutfak masrafı karşısında ne kadar eridiği açıkça görülmektedir.
Ağustos ayında Türk-İş'in mutfak enflasyonu aylık yüzde 0.73, yıllık ise yüzde 119 idi. Aylık artışın yüzde 0.73'ten yüzde 5.15'e, yıllık artışın ise yüzde 119'dan yüzde 130'a çıkması enflasyonun artış eğiliminde olduğunu gösteriyor. Siyasilerimizin iddia ettiği gibi enflasyonda bir düşüş eğilimi yok.
* 4 kişilik bir ailenin mutfak masrafına ilaveten giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapması zorunlu diğer harcamaları ifade eden 'yoksulluk sınırı' ise 23 bin 600 lira olarak hesaplandı.
Geçen ay yoksulluk sınırı 22 bin 242 lira idi, 1 ayda 1358 liralık bir artış gerçekleşmiş.
Normal şartlar altında çalışanların ailelerini geçindirmeleri için ihtiyaç duydukları ve ellerine geçmesi gereken minimum gelir yoksulluk sınırı kadar olmalıdır.
Diğer bir ifadeyle Türk-İş'in verilerine göre 23 bin 600 liradan aşağıya bir maaş olmaması gerekiyor. Fakat ülkemizdeki maliyet koşulları dikkate alındığında işverenlerin bu maaşı işçilerine verme imkanları bulunmamaktadır.
Üreticiler, yüksek finans, hammadde ve enerji maliyetleri sebebiyle uygun bir üretim imkanı bulamamaktadır. Buna bir de böyle bir asgari ücret ilave edilirse, işverenin ayakta kalabilme şansı yoktur.
Yoksulluk sınırının üstünde bir maaş almak işçinin hakkı mıdır, elbette hakkıdır; işveren bunu verebilir mi, mevcut şartlarda mümkün değil, o halde ne yapılmalıdır?
Bu sorunun cevabı sadece Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'nde mevcuttur. Model güçlü devletten yanadır ve devlete yeni gelirler kazandırmaktadır. Devlet, sosyal devlet olmasının gereği olarak işverenin verebileceği maaşın üstünü bizzat kendisi sübvanse eder. Böylece işçi hakkına kavuşur, işveren ezilmez, böyle bir maaş artışı da enflasyon oluşturmaz.
* Türk-İş'in araştırmasında, bekar bir çalışanın 'yaşama maliyeti' aylık 9 bin 470 lira olarak belirlendi.
Düşünebiliyor musunuz, 5 bin 500 liralık asgari ücret, ailesi olmayan bir kişinin dahi aylık yaşam maliyetini karşılamamaktadır. İşçi minimum şartlarda bir yaşam sürdürmek için ekstradan 3 bin 970 lira daha bulmak zorundadır.
Siyasilerimiz, asgari ücretlilere sabır, ek mesai, ilave iş, tasarruf gibi yöntemler önermektedir. Bizim işçilerimizin çalışma saatleri dünya standartlarına göre oldukça fazladır, daha fazla nasıl çalışacak? Zaten 20 yıldır dar gelirli olarak sabretmektedir, tasarruf yapmaktadır, daha fazla nasıl yapacak?
Üstelik kendilerine sabır tavsiye edenlerin savurganlıklarını; fazla mesai, ek iş yapın diyenlerin yan gelip yattıklarını, oturdukları yerden birden fazla gelire kavuştuklarını görünce daha fazla morali bozulmaktadır.
Ülkemizde gelir adaletsizliği, hükümetin uyguladığı neoliberal politikalar sebebiyle had safhadadır. En üstteki yüzde 20'lik kesim, en alttaki yüzde 20'lik kesimden 8 kat daha fazla gelire sahiptir. Ve ülkeyi yönetenler bu üstteki yüzde 20'lik dilimde bulunmaktadır. Tekrar altını çizelim, tok açın halinden anlamaz.
Gelir adaleti olmadan ve bu adaleti sağlayacak doğru bir ekonomik model hayata geçirilmeden mutsuz çoğunluğun mutlu olabilmesi asla mümkün değildir.
Mademki demokrasiyle idare ediliyoruz, mademki demokrasi çoğunluğun kararının uygulanması anlamına geliyor, o halde artık ayıkalım, çoğunluğun oyuyla azınlığı değil, çoğunluğu mutlu edecek bir kapı açalım.
Bu da Milli Ekonomi Modeli'nin uygulanması ve bu modeli uygulayacak olan lider ve kadronun, BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş ve BTP'nin baş tacı edilmesiyle mümkündür.
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025