İngiliz ve Alman kamuoyu çık(arıl)ması beklenen Irak Savaşı'yla ilgili gelişmeleri takip ederken bir yandan da İsrail-Filistin arasında sürmekte olan çatışmalara kulak veriyor.
"Kulak veriyor"derken; olayların olduğu gibi ,tarafsız ölçülerde ve uluslararası hak ve adalete dayalı biçimde yorumlanıyor olmasını kasdetmiyoruz.
Hiçbir ülke bu zamana kadar Ortadoğu Barışı'nda faydalı bir adım atmış , tam anlamıyla çatışmalara kulak verebilmiş de değil.
BM Genel Kurul ve Konsey kararları ortadayken İsrail'in işgal projesine ses çıkarılmaması ülkelerin konuya duyarsızlığını gösteriyor.
İngiliz ve Almanlar kendi menfaatleri paralelinde bölgeye kulak veriyor.
1800'lü yılların ortalarında Güçler Dengesi Politikası'nın temelini atan İngilizler bu dengeyi Ortadoğu'da sağlamaktan uzak.
Yapısalcı Alman Politikası ise göçmenler ve ırkçılıkla ilgili iç tartışmalara kilitlenmiş durumda.
ABD'nin Olmayası Irak Harekatı dünya gündemini kilitlerken, Ortadoğu'da son haftalarda patlak veren şiddet olayları ilgiyi tekrar güneye yani İsrail Filistin eksenine çekti.
"Irak'a vurulması durumunda İsrailliler ne yapacak, Saddam İsrail'e füze atacak mı, Filistinliler ile yeni bir savaş mı çıkacak ?"gibi kafalardaki soru işaretleri bölgeye olan ilgiyi artırdı.
İngiltere ve Almanya, Ortadoğu'da Irak'tan sonra yeni çatışmaların yaşanmasından, yeni cephelerin açılmasından kaygılı.
Başta da belirttiğimiz gibi; ülkelerin Ortadoğu'ya tam kulak verememesi bu tarz kaygıların artmasına kapı aralıyor.
Kaygı duyan ülkelerin kaygı doğurucu yönelimleri ise ayrı bir tartışma konusu.
İngiliz Muhafazakar Parti milletvekillerinin çoğu Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Filistinliler'e verilen yardımı eleştiriyor. Muhafazakarlar bu yardımın israilli sivillere karşı kullanılan bombalara gideceği kanaatinde.
Aynı milletvekilleri, İsrail'in Filistin kamplarını yakıp yıkmasına,üniversitelerinin kapatılmasına duyarsız kalıyor.
Parlamento'da çoğunluğu temsil eden Alman Hıristiyan Demokratlar da Alman hükümetinin İsrail'e askeri destekte bulunması gerektiği, bunun Alman ekonomisi için bir kazanç olacağı temasını işlerken, Filistinliler'in taşlı sopalı saldırılarına terör eylemi olarak bakıyorlar.
Avrupa Birliği'nde önemli ağırlığa sahip İngiltere ve Almanya'nın İsrail-Filistin sorununa kulak verişi böyle. Ülkelerin duyarlılıkları ekonomik ve siyasal manfaatlerine göre şekilleniyor.
Alman ve İngiliz kamuoyu ABD'nin Irak'a yönelik harekatına soğuk . Her iki ülkede yapılan anketler Ortadoğu Barışı'nda İsrail'in sorunlu devlet olarak görüldüğü sonucunu veriyor . Başkentlerin halkın talebine zıt uygulama içerisinde olmaları ise manidar.
Beklentilere kulak veremeyen liderler de gözden düşüyor elbette. İngiliz Başbakanı Blair ve partisi günden güne kan kaybediyor. Alman Başbakan Schröder de en sevilen politikacılar listesinde ikincilikten sekizinciliğe düşmüş bulunuyor.
Blair ve Schröder, mevcut sorunlara Fransız kaldıkça daha da dibe gidecek gibi.
İngiltere ve Almanya'da cereyan eden spesifik olaylardan yola çıkarak Irak'ın merkeze oturtulduğu Ortadoğu sorununda Avrupa ülkelerinden çözüm beklemek en çözümsüz beklentidir.
"Kulak veriyor"derken; olayların olduğu gibi ,tarafsız ölçülerde ve uluslararası hak ve adalete dayalı biçimde yorumlanıyor olmasını kasdetmiyoruz.
Hiçbir ülke bu zamana kadar Ortadoğu Barışı'nda faydalı bir adım atmış , tam anlamıyla çatışmalara kulak verebilmiş de değil.
BM Genel Kurul ve Konsey kararları ortadayken İsrail'in işgal projesine ses çıkarılmaması ülkelerin konuya duyarsızlığını gösteriyor.
İngiliz ve Almanlar kendi menfaatleri paralelinde bölgeye kulak veriyor.
1800'lü yılların ortalarında Güçler Dengesi Politikası'nın temelini atan İngilizler bu dengeyi Ortadoğu'da sağlamaktan uzak.
Yapısalcı Alman Politikası ise göçmenler ve ırkçılıkla ilgili iç tartışmalara kilitlenmiş durumda.
ABD'nin Olmayası Irak Harekatı dünya gündemini kilitlerken, Ortadoğu'da son haftalarda patlak veren şiddet olayları ilgiyi tekrar güneye yani İsrail Filistin eksenine çekti.
"Irak'a vurulması durumunda İsrailliler ne yapacak, Saddam İsrail'e füze atacak mı, Filistinliler ile yeni bir savaş mı çıkacak ?"gibi kafalardaki soru işaretleri bölgeye olan ilgiyi artırdı.
İngiltere ve Almanya, Ortadoğu'da Irak'tan sonra yeni çatışmaların yaşanmasından, yeni cephelerin açılmasından kaygılı.
Başta da belirttiğimiz gibi; ülkelerin Ortadoğu'ya tam kulak verememesi bu tarz kaygıların artmasına kapı aralıyor.
Kaygı duyan ülkelerin kaygı doğurucu yönelimleri ise ayrı bir tartışma konusu.
İngiliz Muhafazakar Parti milletvekillerinin çoğu Avrupa Birliği Komisyonu tarafından Filistinliler'e verilen yardımı eleştiriyor. Muhafazakarlar bu yardımın israilli sivillere karşı kullanılan bombalara gideceği kanaatinde.
Aynı milletvekilleri, İsrail'in Filistin kamplarını yakıp yıkmasına,üniversitelerinin kapatılmasına duyarsız kalıyor.
Parlamento'da çoğunluğu temsil eden Alman Hıristiyan Demokratlar da Alman hükümetinin İsrail'e askeri destekte bulunması gerektiği, bunun Alman ekonomisi için bir kazanç olacağı temasını işlerken, Filistinliler'in taşlı sopalı saldırılarına terör eylemi olarak bakıyorlar.
Avrupa Birliği'nde önemli ağırlığa sahip İngiltere ve Almanya'nın İsrail-Filistin sorununa kulak verişi böyle. Ülkelerin duyarlılıkları ekonomik ve siyasal manfaatlerine göre şekilleniyor.
Alman ve İngiliz kamuoyu ABD'nin Irak'a yönelik harekatına soğuk . Her iki ülkede yapılan anketler Ortadoğu Barışı'nda İsrail'in sorunlu devlet olarak görüldüğü sonucunu veriyor . Başkentlerin halkın talebine zıt uygulama içerisinde olmaları ise manidar.
Beklentilere kulak veremeyen liderler de gözden düşüyor elbette. İngiliz Başbakanı Blair ve partisi günden güne kan kaybediyor. Alman Başbakan Schröder de en sevilen politikacılar listesinde ikincilikten sekizinciliğe düşmüş bulunuyor.
Blair ve Schröder, mevcut sorunlara Fransız kaldıkça daha da dibe gidecek gibi.
İngiltere ve Almanya'da cereyan eden spesifik olaylardan yola çıkarak Irak'ın merkeze oturtulduğu Ortadoğu sorununda Avrupa ülkelerinden çözüm beklemek en çözümsüz beklentidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.