Dünyalık kazanmak için kitap ve peygambere ihtiyaç yoktur. Kitap ve peygamber olmadan da dünyalık kazanılabilir. Cenab-ı Hak bu hususta dinli dinsiz bütün yaratıkların rızklarına kefildir. Bir kimse uygun bir mürşid-i kamil, rehber elinde kemalin zirvesine ulaşırsa, Peygamber Efendimizin vekili olur. Peygambere dünyayı kazanma yollarını öğretmesi lazım değil iken onun vekillerine niye lazım olsun. Pir-i kamilin duasıyla dünyalık elde etmek makbul değildir. Bid'at ve gaflet ehli böyle şeylere müptela olmuş, tutulmuştur. İşin özü şudur ki: Bir kul namaz, oruç, Kur'an-ı Kerim okumak ve zikri bu maksatla yaparsa, dünyalık bakımından onun durumu iyi olur. Fakat ahiret sevabından mahrum kalır. Nitekim ayet-i kerimede mealen şöyle buyrulmaktadır: "Kim dünya hayatını ve onun süsünü isterse, onlara yaptıklarının (çalıştıklarının) karşılığını burada tam olarak veririz. Bu hususta bir eksikliğe de uğratılmazlar. Onlar öyle kimselerdir ki, ahirette kendileri için ateşten başkası yoktur. Dünyada yapageldikleri şeyler orada boşa gitmiştir. Zaten yapageldikleri şeyler hep boştur" (Hud: 15-16). Yine buyurdu ki:
"Her söylediğiniz kalp huzuru ile ihlasla, Allah-ü Teala için söyleyiniz. Gafletten, Allah-ü Teala'yı unutmaktan, kötü ve bozuk ahlaktan uzak durunuz."
"Kur'an-ı Kerim'i okumanın üç derecesi vardır. En aşağı derecesi, yalnız tecvid ile okumaktır. Orta derecesi tecvidle ve manasını anlayarak okumaktır. En üstün derecesi ise, tecvidle ve manasını anlayarak ve tadını kalbinde duyarak okumaktır." "Yabancı kadın, bid'at sahibi ve fasıkla beraber olmaktan çok sakının." "Bedenin sıhhati şu üç şeye bağlıdır: İyi gıda, vücutta bozuk zararlı bir madde bulunmaması ve zararlı şeylerden uzak durmak. Kalbin sıhhati ise şunlara bağlıdır: 1)Salih amel; kalbin ve ruhun gıdasıdır. 2)Kin, kibir gibi kötü ahlaktan sakınmak; bunlar bedendeki bozuk maddeler gibidir. 3) Günahlardan sakınmak." "Manevi perdelerin, kalp gözünün açılması, herkese nasip olamaz. Allah-ü Teala bunu dilediğine ihsan eder. Allah-ü Teala'nın lütuf ve ihsanına kavuşmadıkça, bu saadet, pazu kuvveti ile ele geçmez." "Bir kimse ihlasla, her şeyi Allah-ü Teala'nın rızası için yapmakla, ona saadet kapıları açılır. Bir zat, okuma-yazma bilmezdi. Fakat Allah-ü Teala'ya ve Resulullah Efendimize o kadar aşık idi ki, bu hali bütün bedenine sirayet etmişti. Okuma-yazması olmadığı için Kur'an-ı Kerim'i okuyamazdı, ancak Kur'an-ı Kerim'e olan sevgisinden kıbleye doğru oturur. Kur'an-ı Kerim'i bir rahle üzerine koyar, her satırı parmağı ile okuyormuş gibi takip ederdi. Sonra sevgi ve ihlasla; "Allah'ım! Ne hoş buyuruyorsun" derdi. Her gün belli vakitlerde öyle Kur'an-ı Kerim'le meşgul olurdu. Bir müddet sonra kendisinde yüksek haller meydana geldi ve muradına kavuştu."
Ebû'l Hayr Faruki, 1925 (H.1341) senesinde Delhi'de vefat etti. Kalabalık bir cemaat tarafından kılınan namazdan sonra dedesi Ebû'l Said Faruki'nin yanına defnedildi. Kabri ziyaret mahallidir.
"Her söylediğiniz kalp huzuru ile ihlasla, Allah-ü Teala için söyleyiniz. Gafletten, Allah-ü Teala'yı unutmaktan, kötü ve bozuk ahlaktan uzak durunuz."
"Kur'an-ı Kerim'i okumanın üç derecesi vardır. En aşağı derecesi, yalnız tecvid ile okumaktır. Orta derecesi tecvidle ve manasını anlayarak okumaktır. En üstün derecesi ise, tecvidle ve manasını anlayarak ve tadını kalbinde duyarak okumaktır." "Yabancı kadın, bid'at sahibi ve fasıkla beraber olmaktan çok sakının." "Bedenin sıhhati şu üç şeye bağlıdır: İyi gıda, vücutta bozuk zararlı bir madde bulunmaması ve zararlı şeylerden uzak durmak. Kalbin sıhhati ise şunlara bağlıdır: 1)Salih amel; kalbin ve ruhun gıdasıdır. 2)Kin, kibir gibi kötü ahlaktan sakınmak; bunlar bedendeki bozuk maddeler gibidir. 3) Günahlardan sakınmak." "Manevi perdelerin, kalp gözünün açılması, herkese nasip olamaz. Allah-ü Teala bunu dilediğine ihsan eder. Allah-ü Teala'nın lütuf ve ihsanına kavuşmadıkça, bu saadet, pazu kuvveti ile ele geçmez." "Bir kimse ihlasla, her şeyi Allah-ü Teala'nın rızası için yapmakla, ona saadet kapıları açılır. Bir zat, okuma-yazma bilmezdi. Fakat Allah-ü Teala'ya ve Resulullah Efendimize o kadar aşık idi ki, bu hali bütün bedenine sirayet etmişti. Okuma-yazması olmadığı için Kur'an-ı Kerim'i okuyamazdı, ancak Kur'an-ı Kerim'e olan sevgisinden kıbleye doğru oturur. Kur'an-ı Kerim'i bir rahle üzerine koyar, her satırı parmağı ile okuyormuş gibi takip ederdi. Sonra sevgi ve ihlasla; "Allah'ım! Ne hoş buyuruyorsun" derdi. Her gün belli vakitlerde öyle Kur'an-ı Kerim'le meşgul olurdu. Bir müddet sonra kendisinde yüksek haller meydana geldi ve muradına kavuştu."
Ebû'l Hayr Faruki, 1925 (H.1341) senesinde Delhi'de vefat etti. Kalabalık bir cemaat tarafından kılınan namazdan sonra dedesi Ebû'l Said Faruki'nin yanına defnedildi. Kabri ziyaret mahallidir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.