Bazı insanlar vardır; "hastalık hastasıdır."
Yani anlaşılabileceği gibi, herhangi bir hastalığı yoktur. Buna rağmen kendisini hep hasta zanneder. Buna da "hastalık hastası" derler. Ve belki de bir çok hastalıktan daha da kötüdür. Çünkü sabit, belli bir hastalığı olmadığı için tedavisi de mümkün değildir. Böyle kendisini hasta kabul edenlerin 'ömrü doktor aramakla ve doktor doktor gezmekle geçer'.
Türkiye'nin hali de aynen buna benzemektedir. Birileri bu ülkede hep problem üretmekle meşguldür. Onlar bir yerlerde otururlar ve olmayan ve olması mümkün olmayan bir sürü anlaşılmaz, tarif edilmez, gösterilmez problemler icad ederler.
Ve bir de bakmışsınız ki ülke elden gidiyor. İlgili ilgisiz, yetkili yetkisiz herkes doğru mu, yanlış mı demeden kendine göre çare aramaya, müdahale etmeye ve tedbir almaya başlar.
Hal böyle olunca da kimin eli kimin cebinde, kimin yumruğu kimin ensesinde ise o işi götürüyor. Güçlü olan, sesi çıkan taraftar bulan istediği hastalığı veya hastalıkları sıralıyor, ardından da yine istediği tedaviyi uygulamaya başlıyor.
Peki böyle olunca ne oluyor. Olmayan hastalıkların olmayan tedavileriyle meşgul olan didişen, uğraşan, boğuşan bu ülkede gizli hastalıklar su yüzüne çıkmaya başlıyor. Yeni başka ve gerçek hastalıklar ülkeyi kümeye düşürüyor.
İşte bugün Türkiye'nin hali budur. Problemleri çözmek yerine olmayan problemler üretmek ve ülkeyi çıkmaza sokmak.
İşin bir başka yüzü de şudur. Bunun tabii neticesi olarak, herkes hastalık hastası olduğu için tedavi de mümkün olmuyor. Mesela hiçbir ülkede bizim siyasilerimiz kadar hem kendi içinde hem de birbirlerine karşı ters düşeni yoktur.
Dünyanın hiçbir yerinde ilim adamları, akademisyenleri, araştırmacıları bizimkiler kadar kendi içinde ve birbirlerine ve memleketi ve dünya gerçeklerine ters düzmezler.
Hiçbir ülkenin hukukçuları, bürokratları bizimkiler kadar farklı, yanlı olamazlar.
Yine hiçbir ülkenin basın yayın kuruluşları, yazarları, habercileri bizdeki örneklerine hiç benzemezler.
Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Ancak şöyle özetleyebiliriz. Bizde herkes yalan da, yanlış da olsa birbirinden farklı düşünmeye, aksini yapmaya adeta mecbur gibidir.
Bu durum "ebesi çok olan bebek sakat veya ölü doğar" gerçeğine bizi getiriyor.
Varsa çözülmeyen problemlerin ve durmadan problem üretmenin sadece Türkiye'ye değil dünyaya getirdiği acı ve pahalı faturanın bir başka açıdan tahlili budur. Buna bir de Türkiye'nin ABD ve Avrupa'daki ebelerini de kattınız mı faturanın bedelini daha net görebilirsiniz.
Yani anlaşılabileceği gibi, herhangi bir hastalığı yoktur. Buna rağmen kendisini hep hasta zanneder. Buna da "hastalık hastası" derler. Ve belki de bir çok hastalıktan daha da kötüdür. Çünkü sabit, belli bir hastalığı olmadığı için tedavisi de mümkün değildir. Böyle kendisini hasta kabul edenlerin 'ömrü doktor aramakla ve doktor doktor gezmekle geçer'.
Türkiye'nin hali de aynen buna benzemektedir. Birileri bu ülkede hep problem üretmekle meşguldür. Onlar bir yerlerde otururlar ve olmayan ve olması mümkün olmayan bir sürü anlaşılmaz, tarif edilmez, gösterilmez problemler icad ederler.
Ve bir de bakmışsınız ki ülke elden gidiyor. İlgili ilgisiz, yetkili yetkisiz herkes doğru mu, yanlış mı demeden kendine göre çare aramaya, müdahale etmeye ve tedbir almaya başlar.
Hal böyle olunca da kimin eli kimin cebinde, kimin yumruğu kimin ensesinde ise o işi götürüyor. Güçlü olan, sesi çıkan taraftar bulan istediği hastalığı veya hastalıkları sıralıyor, ardından da yine istediği tedaviyi uygulamaya başlıyor.
Peki böyle olunca ne oluyor. Olmayan hastalıkların olmayan tedavileriyle meşgul olan didişen, uğraşan, boğuşan bu ülkede gizli hastalıklar su yüzüne çıkmaya başlıyor. Yeni başka ve gerçek hastalıklar ülkeyi kümeye düşürüyor.
İşte bugün Türkiye'nin hali budur. Problemleri çözmek yerine olmayan problemler üretmek ve ülkeyi çıkmaza sokmak.
İşin bir başka yüzü de şudur. Bunun tabii neticesi olarak, herkes hastalık hastası olduğu için tedavi de mümkün olmuyor. Mesela hiçbir ülkede bizim siyasilerimiz kadar hem kendi içinde hem de birbirlerine karşı ters düşeni yoktur.
Dünyanın hiçbir yerinde ilim adamları, akademisyenleri, araştırmacıları bizimkiler kadar kendi içinde ve birbirlerine ve memleketi ve dünya gerçeklerine ters düzmezler.
Hiçbir ülkenin hukukçuları, bürokratları bizimkiler kadar farklı, yanlı olamazlar.
Yine hiçbir ülkenin basın yayın kuruluşları, yazarları, habercileri bizdeki örneklerine hiç benzemezler.
Bu misalleri çoğaltmak mümkündür. Ancak şöyle özetleyebiliriz. Bizde herkes yalan da, yanlış da olsa birbirinden farklı düşünmeye, aksini yapmaya adeta mecbur gibidir.
Bu durum "ebesi çok olan bebek sakat veya ölü doğar" gerçeğine bizi getiriyor.
Varsa çözülmeyen problemlerin ve durmadan problem üretmenin sadece Türkiye'ye değil dünyaya getirdiği acı ve pahalı faturanın bir başka açıdan tahlili budur. Buna bir de Türkiye'nin ABD ve Avrupa'daki ebelerini de kattınız mı faturanın bedelini daha net görebilirsiniz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Ali Gedik / diğer yazıları
- Milli Çözüm Milli Ekonomi Modeli / 03.07.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010
- Türkiye'nin çıkmazı / 02.07.2010
- Geleceğe yürüyebilmek adına / 14.05.2010
- Bir başka gerekçe ile Milli Ekonomi Modeli / 06.05.2010
- Son olaylar üzerine / 30.04.2010
- Kararı milletin kendisi verecek / 22.04.2010
- Problem temelde / 10.04.2010
- Anayasa değişikliği üzerine / 01.04.2010
- Siyaset nedir ve siyasetçi kimdir? / 30.03.2010
- Bu bir kör dövüşü müdür? / 26.03.2010