Hz. Musa aleyhisselamın, Allah'ın has kullarından ve kendisine özel ilim bahşedilen bir ilim sahibi ile yolculuk yaparken yaşadıkları üçüncü mesele duvar meselesidir.
"Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Mûsa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" dedi." (Kehf: 77).
Hz. Musa'nın, "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim" (Kehf: 69) diyerek kendisinden ilim öğrenmek için beraber yola çıktıkları yol arkadaşına duvar meselesinde de itiraz edince, orada yolculuğu ve yol arkadaşlığını bitiriyor ve Hz. Musa'ın her defasında sabredemeyip itiraz ettiği meselelerin iç yüzünü izah ediyor.
"Gelelim duvara: O duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Duvarın altında onlara ait bir define gömülü idi. Babaları, salih, iyi bir insandı. Rabbin onların reşit olacakları çağa gelip, definelerini o zaman çıkarmalarını irade buyurdu. Bütün bunlar Rabbinden birer lütuf ve rahmet olup, ben hiçbirini kendi görüşümle yapmış değilim. İşte hakkında sabırsızlık gösterdiğin meselelerin içyüzü bunlardan ibarettir." (Kehf: 82).
Altında hazine barındıran yıkık bir duvarın onarılması, o hazinenin sahibi olan yetimlerin büyüyüp hazinelerine sahip olacak çağa gelmeleri hikmetine bağlı imiş meğer ve bütün bu olup bitenler Allah'ın iradesiyle olmuş bitmiş.
Bu duvar meselesinden hareketle diyoruz ki, altında hazine saklı olan duvarın gelecekte hazine sahipleri istifade etsinler diye tamir edilmesindeki hikmeti anladık ama, asırlardır Müslümanlar arasına örülen duvarların sürekli tamir edilmelerini, yıkılmasınlar diye bekçilik yapılmasını bir türlü anlayamadık.
Bu duvarların altında hangi hazineler saklıdır ve gelecekte kimin ve kimlerin işine yarayacaktır ki bir taşın bile koparılmasına bazıları razı olmuyor.
Müslümanlar arasına, özellikle de Şii ve Sünni diye ayırıp iki dünyanın arasına kalın kalın örülen duvarların tarih boyunca ve günümüzde kimlerin, hangi fesat şebekelerinin işine yaradığını gördük ve görüyoruz.
Söz konusu duvarları sürekli tamir edenler, ayakta kalmaları için bütçe ayıranlar belli, iki milyar Müslümanı karpuz gibi ikiye ayırarak, ayrılık unsurlarını kaşıyarak, köpürterek talanlarına devam ediyorlar.
İster Sünnilerden olsun isterse Şiilerden olsun, düşmanın oyunlarına gelip fesat şebekelerinin ekmeğine yağ sürecek tarzda konuşanlar, yazıp-çizenler ne büyük bir cinayet işlediklerinin farkındalar mı acaba?
Böyle gelmiş ama böyle gitmesin diyerek ve bütün şimşeklere de göğüs gererek Ehli Beyt ortak paydasında buluşalım, düşmanlara da açık kapı bırakmayalım diye adeta feryad eden Prof. Dr. Haydar Baş'ın sesine ses katmayanlar, destek olmayanlar ne büyük bir fırsatı kaçırmakta olduklarını görüyorlar mı acaba?
Bugün iki milyarlık Müslüman dünyasının bir araya gelmesini, iki yakalarının bir araya gelmesini engelleyecek tarzda örülen duvarların sadık bekçileri, sadık savunucuları da ne yazık ki yine Müslümanların ileri gelenleri, alim geçinenleri.
Bu duvarların altında hazine falan yok, bırakın yıkılsınlar, hatta bir kazma da siz vurun ki aramızdaki engeller bir an evvel kalksın.
"Yine yola koyuldular. Biraz sonra bir kente geldiler. Kent halkından yemek istediler, ama onlar bu ikisini konuk etmekten çekindiler. Orada, yıkılmayı bekleyen bir duvara rastladılar; genç adam tuttu onu onardı. Mûsa "İsteseydin buna karşılık bir ücret elbette alırdın" dedi." (Kehf: 77).
Hz. Musa'nın, "İnşaallah beni sabırlı bulacaksın. Hiçbir işte de sana karşı gelmeyeceğim" (Kehf: 69) diyerek kendisinden ilim öğrenmek için beraber yola çıktıkları yol arkadaşına duvar meselesinde de itiraz edince, orada yolculuğu ve yol arkadaşlığını bitiriyor ve Hz. Musa'ın her defasında sabredemeyip itiraz ettiği meselelerin iç yüzünü izah ediyor.
"Gelelim duvara: O duvar şehirdeki iki yetim çocuğa aitti. Duvarın altında onlara ait bir define gömülü idi. Babaları, salih, iyi bir insandı. Rabbin onların reşit olacakları çağa gelip, definelerini o zaman çıkarmalarını irade buyurdu. Bütün bunlar Rabbinden birer lütuf ve rahmet olup, ben hiçbirini kendi görüşümle yapmış değilim. İşte hakkında sabırsızlık gösterdiğin meselelerin içyüzü bunlardan ibarettir." (Kehf: 82).
Altında hazine barındıran yıkık bir duvarın onarılması, o hazinenin sahibi olan yetimlerin büyüyüp hazinelerine sahip olacak çağa gelmeleri hikmetine bağlı imiş meğer ve bütün bu olup bitenler Allah'ın iradesiyle olmuş bitmiş.
Bu duvar meselesinden hareketle diyoruz ki, altında hazine saklı olan duvarın gelecekte hazine sahipleri istifade etsinler diye tamir edilmesindeki hikmeti anladık ama, asırlardır Müslümanlar arasına örülen duvarların sürekli tamir edilmelerini, yıkılmasınlar diye bekçilik yapılmasını bir türlü anlayamadık.
Bu duvarların altında hangi hazineler saklıdır ve gelecekte kimin ve kimlerin işine yarayacaktır ki bir taşın bile koparılmasına bazıları razı olmuyor.
Müslümanlar arasına, özellikle de Şii ve Sünni diye ayırıp iki dünyanın arasına kalın kalın örülen duvarların tarih boyunca ve günümüzde kimlerin, hangi fesat şebekelerinin işine yaradığını gördük ve görüyoruz.
Söz konusu duvarları sürekli tamir edenler, ayakta kalmaları için bütçe ayıranlar belli, iki milyar Müslümanı karpuz gibi ikiye ayırarak, ayrılık unsurlarını kaşıyarak, köpürterek talanlarına devam ediyorlar.
İster Sünnilerden olsun isterse Şiilerden olsun, düşmanın oyunlarına gelip fesat şebekelerinin ekmeğine yağ sürecek tarzda konuşanlar, yazıp-çizenler ne büyük bir cinayet işlediklerinin farkındalar mı acaba?
Böyle gelmiş ama böyle gitmesin diyerek ve bütün şimşeklere de göğüs gererek Ehli Beyt ortak paydasında buluşalım, düşmanlara da açık kapı bırakmayalım diye adeta feryad eden Prof. Dr. Haydar Baş'ın sesine ses katmayanlar, destek olmayanlar ne büyük bir fırsatı kaçırmakta olduklarını görüyorlar mı acaba?
Bugün iki milyarlık Müslüman dünyasının bir araya gelmesini, iki yakalarının bir araya gelmesini engelleyecek tarzda örülen duvarların sadık bekçileri, sadık savunucuları da ne yazık ki yine Müslümanların ileri gelenleri, alim geçinenleri.
Bu duvarların altında hazine falan yok, bırakın yıkılsınlar, hatta bir kazma da siz vurun ki aramızdaki engeller bir an evvel kalksın.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Kiminin başı döner açlıktan kiminin başı çıkmaz balçıktan / 29.04.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- Gelsin / 25.04.2025
- İktidara düşen… / 22.04.2025
- Yaşadıklarımızın resmidir / 21.04.2025
- Vefatının beşinci yıl dönümünde Haydar Baş tüm yurtta anılıyor / 15.04.2025
- Mevcut manzara seni üzmüyorsa… / 11.04.2025
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025