Dünya bir bela yurdudur
Hz. Ali (a.s.) bir kumandanına yazdığı mektupta buyurdu ki: "Şunu bilesin ki dünya, bir bela yurdudur. Orada bir saat yaşanan rahatlık, kıyamet gününde hasret ve pişmanlığa neden olur. Hiçbir şey, seni ebediyen haktan müstağni kılamaz"
22.10.2016 00:00:00
Hz. Ali (a.s.), Şureyh b. Hani'yi öncülerine kumandan tayin edip Şam'a gönderdiği zaman yazmış olduğu mektup şöyledir:
"Sabah, akşam, her vakit Allah'tan sakın. Nefsin için dünyanın aldatıcılığından kork, hiçbir halde ondan emin olma. Bil ki eğer nefsini sevdiğin pek çok şeyden alıkoymazsan, arzuların seni pek çok zarara sokar. Nefsine engel ol, onu hatalara karşı kontrol et. Öfkelendiğinde ezip kahrederek öfkeni yen."
***
Hz. Ali (a.s.), Medine'den Basra'ya doğru hareket ederken Kûfe halkına yazmış olduğu mektupta şöyle buyurdu:
"Zalim veya mazlum; isyan etmiş veya kendine isyan edilmiş olarak buradan ayrılıyor ve burayı terk ediyorum. Bu mektubumun kendisine ulaştığı herkese Allah'ı hatırlatıyorum ve yanıma gelmesini; şayet iyi yoldaysam bana yardım etmesini, kötüysem kötülüğü terk etmem için beni uyarmasını istiyorum."
***
Sıffin ehliyle arasında geçen olayları anlattığı ve tüm beldelere gönderdiği mektubunda İmam Ali (a.s.) buyurdu ki:
"İlk işimiz Şam halkından bir toplulukla karşılaşmamız oldu. Zahirde Rabbimiz, Nebimiz birdi, İslam'daki davetimiz de birdi. Biz onlardan Allah'a imanlarının ve Resûlullah'ı tasdiklerinin artmasını istemiyorduk, onlar da bizden böyle bir şey istemiyorlardı. İlgimiz olmadığı halde Osman'ın kanı konusunda ihtilafa düşünceye kadar iş aynıydı. Onlar bizi itham ediyor, biz ise kendimizin bundan berî olduğunu söylüyorduk.
Biz şöyle dedik: 'Gelin bugün fitne ateşini söndürüp halkı teskin ederek işe çözüm bulalım. İş alevlenince artık işe çözüm de bulamayız. Böylece işler bir düzene girsin ve o zaman hakkı yerli yerine koyabilelim.'
Onlar ise, 'Hayır, biz, bu işi savaşla halletmeye karar verdik' diyerek kaçındılar. Neticede savaş rüzgârları esmeye başladı, istikrar bozuldu fitne ateşlenip alevleri yayılarak kızıştı. Savaş bize ve onlara dişlerini gösterdiği, pençesini attığı zaman çağrımıza uydular. Biz de onların çağrılarına uyduk, isteklerini hemen kabul ettik.
Onlara deliller göründü, mazeretleri bitti, özürlerinin de arkası kesildi. Onlardan kim bunu devam ettirir, kararında durursa, Allah, onu helakten korur; kim de inadında direnir ve sapıklığında kalırsa ahdini bozan biri sayılır, Allah onun kalbini perdesiyle örter, kötülük değirmeni, başında devamlı döner."
***
Fars ayetlerinden Hulvan'ın kumandanı Esved b. Kutbe'ye yazmış olduğu mektupta ise şöyle buyurdu:
"Vali kişisel arzu ve isteklerine göre hareket ederse, bu onun adaletli bir şekilde hükmetmesine engel olur. İnsanların senin yanındaki işleri, sahip oldukları hakta eşit olsun. Çünkü adalete zulümden ulaşılamaz. Benzerinden hoşlanmadığın şeyden kaçın. Sevabını umup azabından korkarak nefsini Allah'ın sorumlu tuttuğu şeyleri yapmaya ada.
Şunu bilesin ki dünya, bir bela yurdudur. Orada bir saat yaşanan rahatlık, kıyamet gününde hasret ve pişmanlığa neden olur. Hiçbir şey, seni ebediyen haktan müstağni kılamaz. Nefsini sapmalardan koruman ve bütün gücünle halkın işlerini ıslaha çalışman nefsin üzerindeki haklarındandır. Çünkü sana onlardan ulaşan şey, onlara senden ulaşan şeylerden çok daha fazladır."
(Nehcü'l-Belağa'dan?)
"Sabah, akşam, her vakit Allah'tan sakın. Nefsin için dünyanın aldatıcılığından kork, hiçbir halde ondan emin olma. Bil ki eğer nefsini sevdiğin pek çok şeyden alıkoymazsan, arzuların seni pek çok zarara sokar. Nefsine engel ol, onu hatalara karşı kontrol et. Öfkelendiğinde ezip kahrederek öfkeni yen."
***
Hz. Ali (a.s.), Medine'den Basra'ya doğru hareket ederken Kûfe halkına yazmış olduğu mektupta şöyle buyurdu:
"Zalim veya mazlum; isyan etmiş veya kendine isyan edilmiş olarak buradan ayrılıyor ve burayı terk ediyorum. Bu mektubumun kendisine ulaştığı herkese Allah'ı hatırlatıyorum ve yanıma gelmesini; şayet iyi yoldaysam bana yardım etmesini, kötüysem kötülüğü terk etmem için beni uyarmasını istiyorum."
***
Sıffin ehliyle arasında geçen olayları anlattığı ve tüm beldelere gönderdiği mektubunda İmam Ali (a.s.) buyurdu ki:
"İlk işimiz Şam halkından bir toplulukla karşılaşmamız oldu. Zahirde Rabbimiz, Nebimiz birdi, İslam'daki davetimiz de birdi. Biz onlardan Allah'a imanlarının ve Resûlullah'ı tasdiklerinin artmasını istemiyorduk, onlar da bizden böyle bir şey istemiyorlardı. İlgimiz olmadığı halde Osman'ın kanı konusunda ihtilafa düşünceye kadar iş aynıydı. Onlar bizi itham ediyor, biz ise kendimizin bundan berî olduğunu söylüyorduk.
Biz şöyle dedik: 'Gelin bugün fitne ateşini söndürüp halkı teskin ederek işe çözüm bulalım. İş alevlenince artık işe çözüm de bulamayız. Böylece işler bir düzene girsin ve o zaman hakkı yerli yerine koyabilelim.'
Onlar ise, 'Hayır, biz, bu işi savaşla halletmeye karar verdik' diyerek kaçındılar. Neticede savaş rüzgârları esmeye başladı, istikrar bozuldu fitne ateşlenip alevleri yayılarak kızıştı. Savaş bize ve onlara dişlerini gösterdiği, pençesini attığı zaman çağrımıza uydular. Biz de onların çağrılarına uyduk, isteklerini hemen kabul ettik.
Onlara deliller göründü, mazeretleri bitti, özürlerinin de arkası kesildi. Onlardan kim bunu devam ettirir, kararında durursa, Allah, onu helakten korur; kim de inadında direnir ve sapıklığında kalırsa ahdini bozan biri sayılır, Allah onun kalbini perdesiyle örter, kötülük değirmeni, başında devamlı döner."
***
Fars ayetlerinden Hulvan'ın kumandanı Esved b. Kutbe'ye yazmış olduğu mektupta ise şöyle buyurdu:
"Vali kişisel arzu ve isteklerine göre hareket ederse, bu onun adaletli bir şekilde hükmetmesine engel olur. İnsanların senin yanındaki işleri, sahip oldukları hakta eşit olsun. Çünkü adalete zulümden ulaşılamaz. Benzerinden hoşlanmadığın şeyden kaçın. Sevabını umup azabından korkarak nefsini Allah'ın sorumlu tuttuğu şeyleri yapmaya ada.
Şunu bilesin ki dünya, bir bela yurdudur. Orada bir saat yaşanan rahatlık, kıyamet gününde hasret ve pişmanlığa neden olur. Hiçbir şey, seni ebediyen haktan müstağni kılamaz. Nefsini sapmalardan koruman ve bütün gücünle halkın işlerini ıslaha çalışman nefsin üzerindeki haklarındandır. Çünkü sana onlardan ulaşan şey, onlara senden ulaşan şeylerden çok daha fazladır."
(Nehcü'l-Belağa'dan?)
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.