Doğru rotada giden gemiye ihtiyacımız var
BTP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erimhan, "Yanlış gemilerdeyiz. Yanlış gemide doğru yolda yürüsek dahi rotamız değişmiyor. Onun için doğru gemide yüzen doğru bir rotaya ihtiyacımız var" dedi
05.10.2015 00:00:00
YENİ MESAJ/ANKARA
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erimhan, tarihin işte bu kavşak noktasında BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ın medeniyetimizi yeniden ihya edecek bir sofrayı önümüze sunduğuna işaret ederek, "Bu sofrada derdimize deva olacak her şey var: Ekonomi, kültür, insan, tarih, ekonomi, birlik ve beraberlik, devlet, idareci tarifi ve Ehl-i Beyt!" şeklinde konuştu.
Erimhan, Ankara'da düzenlenen BTP Milletvekili Aday Tanıtım Programı'nda yaptığı konuşmada, "Bağımsız Türkiye Partimiz bugün ülkenin en seçkin, en milli, en yetkin ve en vicdanlı 550 milletvekili adayını, başında büyük lideri Prof. Dr. Haydar Baş ile birlikte Türk milletine takdim ederek, bu ülkenin kaderinde var olduğunu ve var olacağını tam bir kararlılıkla, kurulan tüm tuzakları yararak ispatlamıştır.
Büyük, çok büyük bir partinin müntesipleriyiz. Allah'a şükürler olsun!" dedi.
Dönüm noktasındayız
İnsanın hayat macerasında olduğu gibi toplumların hayat akışlarında da nefsin, şeytanın, aldanışın, sapıklığın malı olmuş dönemler olduğuna işaret eden Erimhan, şunları söyledi: "Ama bir gün gelir izin biter! İzin bittiği halde silkinip kalkınamayan toplumlar, tarihin etnografik mezarlığına gömülürler!
Yıkıntı, sarsıntı veya çöküntü? Hangi uğursuz kelime ile adlandırırsak adlandıralım, medeniyetimiz adına tarihi dönüm noktasındayız. Hakkı batıl, batılı hak gösterebilen genel iradeye teslim olduğumuz takdirde tükeneceğiz, yıkılacağız ve öleceğiz! Ölen sadece biz değil, medeniyetimiz olacak! Yüzyılın başında Batı'nın bombalarına 'dur' diyebilen Doğu, bu kez içerden kuşatmanın tesiri ile ayrılığa ve tükenişe toptan ikna ediliyor. Acısını muhtemelen süreç tamamlandığında tam olarak hissedeceğimiz bu ateş, kapıyı pencereyi sarmış durumda! Batıdan ithal, ödünç, iliştirilmiş, tuzaklarla dolu düşünce kalıpları ve siyasi aktörler medeniyetimizi boğazlıyorlar! İnsanımızı mülteci yapıyorlar ve onurumuzu, izzetimizi kaybediyoruz. Tarihin işte bu kavşak noktasında Prof. Dr. Haydar Baş medeniyetimizi yeniden ihya edecek bir sofrayı önümüze sunuyor. Bu sofrada derdimize deva olacak her şey var: Ekonomi, kültür, insan, tarih, ekonomi, birlik ve beraberlik, devlet, idareci tarifi ve Ehl-i Beyt! Unutmayalım Allah Tealâ bizi verdiği nimetlerden hesaba çekecek!"
Asıl ihtiyacımız olan
Erimhan, Bağımsız Türkiye Partisi'ni milletimizin çok iyi anlamak zorunda olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu: "Bağımsız Türkiye Partisi, İslam Coğrafyası ve bu coğrafyanın kalpgâhı olan Türkiye için bir sıklet merkezidir. Akılların ve gönüllerin karmakarışık olduğu şu vasatta liderimiz Prof. Dr. Haydar Baş, sağ-sol, asker-sivil, Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Arap-Acem hiçbir ayrıma tabii tutmadan insanımızı bu merkezin etrafında topluyor. Hedefi insanımıza tertemiz bir kaynaktan kana kana su içirmek! Diyebiliriz ki Baş'ın tüm hayatı tam olarak bu mücadele ile geçmiştir. Bunun için sığ sularda boğulmadan, sahte gerekçelere takılmadan, yani oyuna gelmeden meselenin künhünü avuçlarında tutarak İslam coğrafyasını bu raya oturtacak projeler üretiyor! Bu toprakların en büyük meselesi de bu değil mi zaten? Yanlış gemilerdeyiz. Yanlış gemide doğru yolda yürüsek dahi rotamız değişmiyor. Onun için doğru gemide yüzen doğru bir rotaya ihtiyacımız var. Prof. Dr Haydar Baş bu topraklara, doğru bir gemi ve doğru bir rota belirliyor. Ekonomi derken kapitalizmi ve o kapitalizmin üzerine oturduğu Batı medeniyetini parçalıyor. Ehl-i Beyt derken İslam maneviyatının memesine sarılıyor. Bağımsız Türkiye derken iç bahçemizi tek yumruk yapıyor."
CIA-Mossad ajanlarına dış kapıyı gösterdi
BTP Genel başkan Yardımcısı Erimhan, Prof. Dr. Haydar Baş'ın kimsenin adamı olmadığına işaret ederek, şu tespitlerde bulundu: "Prof. Dr. Baş, bir adresin adamıdır. O adresin adı da Allah'tır. Bunlar İsrail-CIA çevrelerinden gelen her teklife göbek ata ata giderken Prof. Dr. Haydar Baş, elinin tersi ile CIA-Mossad ajanlarına dış kapıyı gösterdi. Allah'a hesap vereceğiz olay bizim tanıklığımızda yaşanmıştır. Amerikan Elçiliği Prof. Dr. Haydar Baş ile görüşmek üzere 1996 yılında randevu talep etti. O yıllarda ABD CIA İstasyon şefi Graham Fuller'in ağzından çok net konuşuyor, otobüsüne alacağı bir adres arayışında idi. Fuller şöyle diyordu: 'Türkiye yakında 2 partili sisteme gebe. Kökleri geçmişe dayalı ekonomik kriz, iktidardaki koalisyon partilerinde büyük deprem yaratacak.'
'Demo İslam: Türkiye'nin Yeni Yüzü' isimli kitabın yazarı İsrail eski Dış işleri Müsteşarı ve Türkiye Maslahatgüzarı Yahudi Alon Liel bakın ne diyordu: 'Atatürk ile Kemalizm arsındaki mesafe giderek açıldı. Kemalizm bu hali ile Türkiye'yi AB'ye taşıyamayacak. Türkiye'nin insan hakları ve askerin siyasetteki rolü hususunda kendisini güncellemesi gerekiyor.'
ABD, Irak savaşı ile başlayacak Ortadoğu için bir Haçlı seferine çıkmaya hazırlanıyordu. Bunu geleneksel partnerleri ile değil, toplumu yanına toplamış, içinden İslam geçen bir iktidarla yapacağına inanıyordu. Kısaca AKP'ye verilen her şey Prof. Dr. Haydar Baş'ın önüne serildi. Baş onlarla görüşmedi bile. Benim başkanlığını yaptığım heyet üzerinden şunları söyledi: 'Benim satılacak imanım, verilecek vatanım yok!' Mesele budur! Bunlarda bir maharet var zannetmeyin. Bunlar satarak iktidar oldular. Akılları, zekâları ile imanlarından mülhem eserlerle iktidar olmadılar! Prof. Dr. Baş, zor ama hak olan yolu seçti. Yaşadıklarımızı bize dayatılanları, algı operasyonlarını doğru okumak zorundayız. Tiyatro ile gerçeğin arasındaki zalim farkı doğru okumak zorundayız. Hakkı teslim etmek, haklı ile bir olmak, haksıza tavır almak zorundayız! Çünkü hepimiz öleceğiz ve Allah'a hesap vereceğiz! Yanlışı elimizle, dilimiz ile düzeltmeliyiz. Hiç değilse kalbimiz ile buğz etmeliyiz! Yanlışla irtibatımızı kesmeli ve Cenab-ı Hak'ka bizi düzeltmesi için dua etmeliyiz. Kabul edelim ki yanlışla birlikte olduk ve adının bela olduğundan dahi habersiz olduğumuz bir uğursuz fırtına kapımızı çalıyor?Onun için uyanmalıyız! Mutlaka uyanmalıyız!"
Prof. Dr. Baş, insanlık adına mücadele ediyor
Prof. Dr. Haydar Baş'ın mücadele adamı olduğuna ve tüm mücadelesini Batı'nın keyfi için yerlerde sürünen milyonlar için hayata geçirdiğine işaret eden Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erimhan, şöyle konuştu: "Günde 1 Doların altında para ile yaşamaya çalışan, ailesini yitirmiş, yalnızlaştırılmış, ahlaki uçuruma itilmiş, dünyasını ve âhiretini kayba sürüklenenler için gerçek anlamda bir tercihtir. Ufukta bu büyüklükte başka bir yolda gözükmemektedir. Böyle bakınca Prof Dr. Haydar Baş uçurumdan sonraki son çıkış noktasıdır. Feryat bunadır, dert bunun içindir. Baş tavrının bir babanın evlatlarına sahip çıkması olarak da okuyabiliriz. Dert sadedinde çağlar boyu var olan yolu önümüze koymuştur. Manevi yol Hz. Ali'den beslenerek, Ahmet Yeseviler ile, Abdulkadir Geylani ile, İbni Arabi ile, Hacı Bektaş ile tartışmasız doğrulukta bütün Müslümanları kucaklayarak ve tüm tefrikaları ortadan kaldırarak tazelenmiştir. BTP misyonu işte budur. Bunu şöyle ifade ediyor, Prof. Dr. Haydar Baş: 'Elimizdeki en büyük İslam mirası, en büyük hazine Hz. Ali'dir, Ehl-i Beyt'tir ve onların temsilcileridir, Hacı Bektaş'dır, Yunus Emre'dir, Sultan Abdal'dır! Her derdimize ilaç onlardır. Dar sokaklara dalmaya, karanlık dehlizlerde yüzmeye, fitnenin peşinde koşmaya, batıldan iktidar dilenmeye hacet yok. Hz. Ali'yi anlayalım yeter! Buna karar verdiğimiz gün tüm dertlerimizden kurtulacak, yaşadığımız zillet sona erecek, Ehl-i Beyt mikyasında Hak ve Batıl ortaya çıkacak ve Allah'ın murad ettiği İslam'ı anlamış ve yaşamış olacağız.' Bu tespit son 200 yıldır iyiden iyiye azgınlaşan, aslında 1000 küsur yıllık temel hastalığımızı tedavi edecek formülü içeriyor."
İşte Ehl-i Beyt yolu
Prof Dr. Haydar Baş'ın yolunun Ehi Beyt'in yolu olduğuna işaret eden BTP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erimhan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hocamızın kaderi de o yolun yolcusu olması itibarı ile Ehl-i Beyt imamlarından farklı değildir. Bütün bir insanlık tarihinin çilesini, ihanetlerini, eza ve sıkıntısını, sonuna kadar haklı iken haksızlığa uğramayı, kadir bilmezliği, ikiyüzlülüğü, arkadan vurulmayı, sözünde durulmamayı, aslana kedi muamelesi yapılmasını yaşamıştır. Yaşamıştır amma hiçbir zaman asaletinden taviz vermemiş, ölçüyü terk etmemiş ve seviyeyi onların raddesine indirmemiştir. Ne diyor Efendimiz Ali: 'Vallahi yanılıyorsunuz Muaviye benden dahi değildir. O hilekârdır ve fâsıktır. Ben hile yapmak istemiyorum. Ben hakikat yolundan sapmak, fıskı fücur işlemek istemiyorum. Allah Teala hilekarlıktan nefret etmeseydi, o zaman dünyanın en zeki ve uyanık adamının Ali olduğunu görürdünüz. Hilekarların fıskı fücurdur. Ve ben kıyamet günü hilekârların ellerinde bir bayrak olduğu halde haşr olacağını biliyorum.' Dilerseniz Ali Efendimiz aynasından izlemeye devam edelim. Göreceksiniz ki Ali'nin çektiği'de aynı Hocamızın muzdarip olduğu da aynı şey: 'Ali (as) namaz halindeydi; cemaat namazı kıldırıyordu. Müslümanların halifesiydi. Onlar namazda Ali'ye uymuyorlardı. Ali Müslüman değildir, Ali kafir ve müşriktir diyorlardı.'
Bu kaderler yaşandı. Devletin adamı, askerin adamı, bilmem hangi siyasinin adamı, Rusya'nın adamı, katli vaciptir vesaire denilerek. Kabul etmeliyiz ki zaman ve mekânlar değişse de oyun ve oyunlar ve aktörler değişmiyor. Herkes rolünü oynuyor. O güzel bestede söylendiği gibi;
'Kimi dosta gider bend olur gelir
Kimi dosta gider mahvolur gelir.'
BAŞ tevhide projeler üreten adamdır. Hem de bunu bozgun yaşayan bir İslam dünyasında yapar. Bir şairin şiirinden yola çıkarak söylenmiş bir sözü hatırlatalım:
BAŞ, bozgunda fetih düşleri kuran adamdır!
Bozgunda fetih düşlemek, tevhidi projelendirmek bambaşka bir boyuta işaret eder. Stockholm sendromunu bilirsiniz. Esir alınmış bir kişinin esaretin bir boyutundan sonra kendisini tutsak eden efendisine hayran olmasıdır. İşte bozgun budur. Kölelerin efendilerine aşık olması?
Böyle bir psikolojik vasatta zalim efendileri yenecek bir projeyi üretmek, öncesinde efendiye en hafif ifade ile 'haydi oradan' demek, bu ancak çok özel bir insanın ve ötelere ait bir gücün yapabileceği şeydir. Zor zamanlardayız. Bu zor zamanların bir özelliği de fitne dönemi olmasıdır. Prof. Dr Baş, hastalığı tespit eder ve sağına soluna bakmadan üstüne yürür! Bir tek kişi de olsa yürür! Ne kaybedeceğim diye bakmaz. Sadece ne kazanacağım der ve o kazancın talep edildiği bir tek adresi vardır: Allah'ın rızasını kazanmak! Dinler arası diyaloga karşı durmak budur; Avrupa'ya 'geriye dön marş marş' demek budur, Suriye savaşına karşı çıkmak budur, Kapitalizmi elinin tersi ile silip atmak budur! Avrupa'nın göbeğinde 'ben bu Avrupa'ya milletimin elini öptüreceğim' demek budur! O kısaca fitnenin gözünü çıkarır!
Tıpkı Ali Efendimiz gibi? Ne diyor Ali Efendimiz Nechul Belağa'da: Fitnenin gözünü ancak ben çıkardım. Benim dışımda kimse bu fitnenin (dindar görünümlü riyakârların fitnesinin) gözünü çıkaramazdı."
Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erimhan, tarihin işte bu kavşak noktasında BTP Lideri Prof. Dr. Haydar Baş'ın medeniyetimizi yeniden ihya edecek bir sofrayı önümüze sunduğuna işaret ederek, "Bu sofrada derdimize deva olacak her şey var: Ekonomi, kültür, insan, tarih, ekonomi, birlik ve beraberlik, devlet, idareci tarifi ve Ehl-i Beyt!" şeklinde konuştu.
Erimhan, Ankara'da düzenlenen BTP Milletvekili Aday Tanıtım Programı'nda yaptığı konuşmada, "Bağımsız Türkiye Partimiz bugün ülkenin en seçkin, en milli, en yetkin ve en vicdanlı 550 milletvekili adayını, başında büyük lideri Prof. Dr. Haydar Baş ile birlikte Türk milletine takdim ederek, bu ülkenin kaderinde var olduğunu ve var olacağını tam bir kararlılıkla, kurulan tüm tuzakları yararak ispatlamıştır.
Büyük, çok büyük bir partinin müntesipleriyiz. Allah'a şükürler olsun!" dedi.
Dönüm noktasındayız
İnsanın hayat macerasında olduğu gibi toplumların hayat akışlarında da nefsin, şeytanın, aldanışın, sapıklığın malı olmuş dönemler olduğuna işaret eden Erimhan, şunları söyledi: "Ama bir gün gelir izin biter! İzin bittiği halde silkinip kalkınamayan toplumlar, tarihin etnografik mezarlığına gömülürler!
Yıkıntı, sarsıntı veya çöküntü? Hangi uğursuz kelime ile adlandırırsak adlandıralım, medeniyetimiz adına tarihi dönüm noktasındayız. Hakkı batıl, batılı hak gösterebilen genel iradeye teslim olduğumuz takdirde tükeneceğiz, yıkılacağız ve öleceğiz! Ölen sadece biz değil, medeniyetimiz olacak! Yüzyılın başında Batı'nın bombalarına 'dur' diyebilen Doğu, bu kez içerden kuşatmanın tesiri ile ayrılığa ve tükenişe toptan ikna ediliyor. Acısını muhtemelen süreç tamamlandığında tam olarak hissedeceğimiz bu ateş, kapıyı pencereyi sarmış durumda! Batıdan ithal, ödünç, iliştirilmiş, tuzaklarla dolu düşünce kalıpları ve siyasi aktörler medeniyetimizi boğazlıyorlar! İnsanımızı mülteci yapıyorlar ve onurumuzu, izzetimizi kaybediyoruz. Tarihin işte bu kavşak noktasında Prof. Dr. Haydar Baş medeniyetimizi yeniden ihya edecek bir sofrayı önümüze sunuyor. Bu sofrada derdimize deva olacak her şey var: Ekonomi, kültür, insan, tarih, ekonomi, birlik ve beraberlik, devlet, idareci tarifi ve Ehl-i Beyt! Unutmayalım Allah Tealâ bizi verdiği nimetlerden hesaba çekecek!"
Asıl ihtiyacımız olan
Erimhan, Bağımsız Türkiye Partisi'ni milletimizin çok iyi anlamak zorunda olduğunu hatırlatarak, şöyle konuştu: "Bağımsız Türkiye Partisi, İslam Coğrafyası ve bu coğrafyanın kalpgâhı olan Türkiye için bir sıklet merkezidir. Akılların ve gönüllerin karmakarışık olduğu şu vasatta liderimiz Prof. Dr. Haydar Baş, sağ-sol, asker-sivil, Alevi-Sünni, Türk-Kürt, Arap-Acem hiçbir ayrıma tabii tutmadan insanımızı bu merkezin etrafında topluyor. Hedefi insanımıza tertemiz bir kaynaktan kana kana su içirmek! Diyebiliriz ki Baş'ın tüm hayatı tam olarak bu mücadele ile geçmiştir. Bunun için sığ sularda boğulmadan, sahte gerekçelere takılmadan, yani oyuna gelmeden meselenin künhünü avuçlarında tutarak İslam coğrafyasını bu raya oturtacak projeler üretiyor! Bu toprakların en büyük meselesi de bu değil mi zaten? Yanlış gemilerdeyiz. Yanlış gemide doğru yolda yürüsek dahi rotamız değişmiyor. Onun için doğru gemide yüzen doğru bir rotaya ihtiyacımız var. Prof. Dr Haydar Baş bu topraklara, doğru bir gemi ve doğru bir rota belirliyor. Ekonomi derken kapitalizmi ve o kapitalizmin üzerine oturduğu Batı medeniyetini parçalıyor. Ehl-i Beyt derken İslam maneviyatının memesine sarılıyor. Bağımsız Türkiye derken iç bahçemizi tek yumruk yapıyor."
CIA-Mossad ajanlarına dış kapıyı gösterdi
BTP Genel başkan Yardımcısı Erimhan, Prof. Dr. Haydar Baş'ın kimsenin adamı olmadığına işaret ederek, şu tespitlerde bulundu: "Prof. Dr. Baş, bir adresin adamıdır. O adresin adı da Allah'tır. Bunlar İsrail-CIA çevrelerinden gelen her teklife göbek ata ata giderken Prof. Dr. Haydar Baş, elinin tersi ile CIA-Mossad ajanlarına dış kapıyı gösterdi. Allah'a hesap vereceğiz olay bizim tanıklığımızda yaşanmıştır. Amerikan Elçiliği Prof. Dr. Haydar Baş ile görüşmek üzere 1996 yılında randevu talep etti. O yıllarda ABD CIA İstasyon şefi Graham Fuller'in ağzından çok net konuşuyor, otobüsüne alacağı bir adres arayışında idi. Fuller şöyle diyordu: 'Türkiye yakında 2 partili sisteme gebe. Kökleri geçmişe dayalı ekonomik kriz, iktidardaki koalisyon partilerinde büyük deprem yaratacak.'
'Demo İslam: Türkiye'nin Yeni Yüzü' isimli kitabın yazarı İsrail eski Dış işleri Müsteşarı ve Türkiye Maslahatgüzarı Yahudi Alon Liel bakın ne diyordu: 'Atatürk ile Kemalizm arsındaki mesafe giderek açıldı. Kemalizm bu hali ile Türkiye'yi AB'ye taşıyamayacak. Türkiye'nin insan hakları ve askerin siyasetteki rolü hususunda kendisini güncellemesi gerekiyor.'
ABD, Irak savaşı ile başlayacak Ortadoğu için bir Haçlı seferine çıkmaya hazırlanıyordu. Bunu geleneksel partnerleri ile değil, toplumu yanına toplamış, içinden İslam geçen bir iktidarla yapacağına inanıyordu. Kısaca AKP'ye verilen her şey Prof. Dr. Haydar Baş'ın önüne serildi. Baş onlarla görüşmedi bile. Benim başkanlığını yaptığım heyet üzerinden şunları söyledi: 'Benim satılacak imanım, verilecek vatanım yok!' Mesele budur! Bunlarda bir maharet var zannetmeyin. Bunlar satarak iktidar oldular. Akılları, zekâları ile imanlarından mülhem eserlerle iktidar olmadılar! Prof. Dr. Baş, zor ama hak olan yolu seçti. Yaşadıklarımızı bize dayatılanları, algı operasyonlarını doğru okumak zorundayız. Tiyatro ile gerçeğin arasındaki zalim farkı doğru okumak zorundayız. Hakkı teslim etmek, haklı ile bir olmak, haksıza tavır almak zorundayız! Çünkü hepimiz öleceğiz ve Allah'a hesap vereceğiz! Yanlışı elimizle, dilimiz ile düzeltmeliyiz. Hiç değilse kalbimiz ile buğz etmeliyiz! Yanlışla irtibatımızı kesmeli ve Cenab-ı Hak'ka bizi düzeltmesi için dua etmeliyiz. Kabul edelim ki yanlışla birlikte olduk ve adının bela olduğundan dahi habersiz olduğumuz bir uğursuz fırtına kapımızı çalıyor?Onun için uyanmalıyız! Mutlaka uyanmalıyız!"
Prof. Dr. Baş, insanlık adına mücadele ediyor
Prof. Dr. Haydar Baş'ın mücadele adamı olduğuna ve tüm mücadelesini Batı'nın keyfi için yerlerde sürünen milyonlar için hayata geçirdiğine işaret eden Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erimhan, şöyle konuştu: "Günde 1 Doların altında para ile yaşamaya çalışan, ailesini yitirmiş, yalnızlaştırılmış, ahlaki uçuruma itilmiş, dünyasını ve âhiretini kayba sürüklenenler için gerçek anlamda bir tercihtir. Ufukta bu büyüklükte başka bir yolda gözükmemektedir. Böyle bakınca Prof Dr. Haydar Baş uçurumdan sonraki son çıkış noktasıdır. Feryat bunadır, dert bunun içindir. Baş tavrının bir babanın evlatlarına sahip çıkması olarak da okuyabiliriz. Dert sadedinde çağlar boyu var olan yolu önümüze koymuştur. Manevi yol Hz. Ali'den beslenerek, Ahmet Yeseviler ile, Abdulkadir Geylani ile, İbni Arabi ile, Hacı Bektaş ile tartışmasız doğrulukta bütün Müslümanları kucaklayarak ve tüm tefrikaları ortadan kaldırarak tazelenmiştir. BTP misyonu işte budur. Bunu şöyle ifade ediyor, Prof. Dr. Haydar Baş: 'Elimizdeki en büyük İslam mirası, en büyük hazine Hz. Ali'dir, Ehl-i Beyt'tir ve onların temsilcileridir, Hacı Bektaş'dır, Yunus Emre'dir, Sultan Abdal'dır! Her derdimize ilaç onlardır. Dar sokaklara dalmaya, karanlık dehlizlerde yüzmeye, fitnenin peşinde koşmaya, batıldan iktidar dilenmeye hacet yok. Hz. Ali'yi anlayalım yeter! Buna karar verdiğimiz gün tüm dertlerimizden kurtulacak, yaşadığımız zillet sona erecek, Ehl-i Beyt mikyasında Hak ve Batıl ortaya çıkacak ve Allah'ın murad ettiği İslam'ı anlamış ve yaşamış olacağız.' Bu tespit son 200 yıldır iyiden iyiye azgınlaşan, aslında 1000 küsur yıllık temel hastalığımızı tedavi edecek formülü içeriyor."
İşte Ehl-i Beyt yolu
Prof Dr. Haydar Baş'ın yolunun Ehi Beyt'in yolu olduğuna işaret eden BTP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Erimhan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Hocamızın kaderi de o yolun yolcusu olması itibarı ile Ehl-i Beyt imamlarından farklı değildir. Bütün bir insanlık tarihinin çilesini, ihanetlerini, eza ve sıkıntısını, sonuna kadar haklı iken haksızlığa uğramayı, kadir bilmezliği, ikiyüzlülüğü, arkadan vurulmayı, sözünde durulmamayı, aslana kedi muamelesi yapılmasını yaşamıştır. Yaşamıştır amma hiçbir zaman asaletinden taviz vermemiş, ölçüyü terk etmemiş ve seviyeyi onların raddesine indirmemiştir. Ne diyor Efendimiz Ali: 'Vallahi yanılıyorsunuz Muaviye benden dahi değildir. O hilekârdır ve fâsıktır. Ben hile yapmak istemiyorum. Ben hakikat yolundan sapmak, fıskı fücur işlemek istemiyorum. Allah Teala hilekarlıktan nefret etmeseydi, o zaman dünyanın en zeki ve uyanık adamının Ali olduğunu görürdünüz. Hilekarların fıskı fücurdur. Ve ben kıyamet günü hilekârların ellerinde bir bayrak olduğu halde haşr olacağını biliyorum.' Dilerseniz Ali Efendimiz aynasından izlemeye devam edelim. Göreceksiniz ki Ali'nin çektiği'de aynı Hocamızın muzdarip olduğu da aynı şey: 'Ali (as) namaz halindeydi; cemaat namazı kıldırıyordu. Müslümanların halifesiydi. Onlar namazda Ali'ye uymuyorlardı. Ali Müslüman değildir, Ali kafir ve müşriktir diyorlardı.'
Bu kaderler yaşandı. Devletin adamı, askerin adamı, bilmem hangi siyasinin adamı, Rusya'nın adamı, katli vaciptir vesaire denilerek. Kabul etmeliyiz ki zaman ve mekânlar değişse de oyun ve oyunlar ve aktörler değişmiyor. Herkes rolünü oynuyor. O güzel bestede söylendiği gibi;
'Kimi dosta gider bend olur gelir
Kimi dosta gider mahvolur gelir.'
BAŞ tevhide projeler üreten adamdır. Hem de bunu bozgun yaşayan bir İslam dünyasında yapar. Bir şairin şiirinden yola çıkarak söylenmiş bir sözü hatırlatalım:
BAŞ, bozgunda fetih düşleri kuran adamdır!
Bozgunda fetih düşlemek, tevhidi projelendirmek bambaşka bir boyuta işaret eder. Stockholm sendromunu bilirsiniz. Esir alınmış bir kişinin esaretin bir boyutundan sonra kendisini tutsak eden efendisine hayran olmasıdır. İşte bozgun budur. Kölelerin efendilerine aşık olması?
Böyle bir psikolojik vasatta zalim efendileri yenecek bir projeyi üretmek, öncesinde efendiye en hafif ifade ile 'haydi oradan' demek, bu ancak çok özel bir insanın ve ötelere ait bir gücün yapabileceği şeydir. Zor zamanlardayız. Bu zor zamanların bir özelliği de fitne dönemi olmasıdır. Prof. Dr Baş, hastalığı tespit eder ve sağına soluna bakmadan üstüne yürür! Bir tek kişi de olsa yürür! Ne kaybedeceğim diye bakmaz. Sadece ne kazanacağım der ve o kazancın talep edildiği bir tek adresi vardır: Allah'ın rızasını kazanmak! Dinler arası diyaloga karşı durmak budur; Avrupa'ya 'geriye dön marş marş' demek budur, Suriye savaşına karşı çıkmak budur, Kapitalizmi elinin tersi ile silip atmak budur! Avrupa'nın göbeğinde 'ben bu Avrupa'ya milletimin elini öptüreceğim' demek budur! O kısaca fitnenin gözünü çıkarır!
Tıpkı Ali Efendimiz gibi? Ne diyor Ali Efendimiz Nechul Belağa'da: Fitnenin gözünü ancak ben çıkardım. Benim dışımda kimse bu fitnenin (dindar görünümlü riyakârların fitnesinin) gözünü çıkaramazdı."
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.