Türkiye'de özellikle işyeri tabelalarının, şirket isimlerinin yabancı olmasına dikkat çeken Prof. Dr. Necati Demir, bu durumun 'dil erozyonuna' sebep olduğunu söyledi.
Türkiye ve Türk dünyasının siyasi sınırı olduğu gibi bir de kültür sınırı bulunduğunu, siyasi sınır içerisindeki ülke topraklarının 'vatan', kültür sınırının ise 'Türkçe' olduğunu dile getiren Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necati Demir,, "Üzerinde hangi bayrak dalgalanırsa dalgalansın, Türkçe'nin yazıldığı ve konuşulduğu her coğrafya Türk kültür sınırının içerisindedir. Günümüzde kuzeydoğu Asya'dan Afrika'nın ortalarına, Çin Seddi'nden Avrupa'nın içlerine kadar Türk milletini birbirine bağlayan en önemli bağ Türkçe'dir" diye konuştu. Coğrafyayı vatan, insanları millet yapan unsurların en başında dil geldiğini belirten Prof. Dr. Demir, "Dil, coğrafyanın ve milletin en önemli bekçisidir. Hem siyasi hem de kültür sınırımızın bekçisi de Türkçe'dir. Dolayısıyla Türkçe'nin kullanılması ve Türkçe öğretiminin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır" diye konuştu. Bu konuda 2. Dünya Savaşı'ndan örnek veren Demir, şöyle konuştu: "Almanlar, 2. Dünya Savaşı'nda Fransa'yı işgal ettiğinde Alsace ve Lorraine'deki okullarda Almanca'dan başka dil öğretilmesini yasaklarlar. Öğretmenler ve öğrenciler Fransızca'nın ne kadar önemli olduğunu o zaman fark ederler. Geriye dönüp baktıklarında Fransızca'nın öğretimi ve öğrenimi konusunu ne kadar ihmal ettiklerini o zaman anlarlar. Aileler daha fazla para kazanabilmek için çocuklarını tarlalara ve dokuma tezgahına göndermişler, öğretmenler çocuklara bahçelerini sulatmışlar. Ülke işgal edilince Almanların, 'Fransız olduğunuzu iddia ediyorsunuz, hem de dilinizi konuşup yazmasını bilmiyorsunuz' demelerinden korkarlar ve kendi kendilerinden utanırlar. Fransız öğretmenler son derste; 'Fransızca'nın dünyanın en güzel, en açık, en sağlam dili olduğunu, kendi aralarında daima Fransızca konuşmaları gerektiğini, bir millet esarete düşünce diline sahip oldukça, zindanının anahtarının kendi elinde olduğunu' duyurmuşlardır. Musibeti gören Fransızlar nasihatleri tutmuşlar, dillerine sıkı sıkıya sarılmışlar. Sonunda yenilen Almanlar olmuştur. Fransızlar, Fransızca'nın gücünü fark etmişler ve dillerine her şeyin üzerinde tutmuşlardır. Fransa'da elliye yakın etnik grup varken çıkarılan dil yasası, özetle, 'Ya her sahada Fransızca'yı kullanırsın ya da Fransa'da yaşayamazsın' demektedir. Ekonomisi ve askeri gücüyle Avrupa'nın en önde gelen ülkelerinden biri olan Fransa, Fransa'nın bekçisinin Fransızca olduğunu anlamış ve bu mührü iyi kullanmıştır."
Türkiye ve Türk dünyasının siyasi sınırı olduğu gibi bir de kültür sınırı bulunduğunu, siyasi sınır içerisindeki ülke topraklarının 'vatan', kültür sınırının ise 'Türkçe' olduğunu dile getiren Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Eğitimi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Necati Demir,, "Üzerinde hangi bayrak dalgalanırsa dalgalansın, Türkçe'nin yazıldığı ve konuşulduğu her coğrafya Türk kültür sınırının içerisindedir. Günümüzde kuzeydoğu Asya'dan Afrika'nın ortalarına, Çin Seddi'nden Avrupa'nın içlerine kadar Türk milletini birbirine bağlayan en önemli bağ Türkçe'dir" diye konuştu. Coğrafyayı vatan, insanları millet yapan unsurların en başında dil geldiğini belirten Prof. Dr. Demir, "Dil, coğrafyanın ve milletin en önemli bekçisidir. Hem siyasi hem de kültür sınırımızın bekçisi de Türkçe'dir. Dolayısıyla Türkçe'nin kullanılması ve Türkçe öğretiminin önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır" diye konuştu. Bu konuda 2. Dünya Savaşı'ndan örnek veren Demir, şöyle konuştu: "Almanlar, 2. Dünya Savaşı'nda Fransa'yı işgal ettiğinde Alsace ve Lorraine'deki okullarda Almanca'dan başka dil öğretilmesini yasaklarlar. Öğretmenler ve öğrenciler Fransızca'nın ne kadar önemli olduğunu o zaman fark ederler. Geriye dönüp baktıklarında Fransızca'nın öğretimi ve öğrenimi konusunu ne kadar ihmal ettiklerini o zaman anlarlar. Aileler daha fazla para kazanabilmek için çocuklarını tarlalara ve dokuma tezgahına göndermişler, öğretmenler çocuklara bahçelerini sulatmışlar. Ülke işgal edilince Almanların, 'Fransız olduğunuzu iddia ediyorsunuz, hem de dilinizi konuşup yazmasını bilmiyorsunuz' demelerinden korkarlar ve kendi kendilerinden utanırlar. Fransız öğretmenler son derste; 'Fransızca'nın dünyanın en güzel, en açık, en sağlam dili olduğunu, kendi aralarında daima Fransızca konuşmaları gerektiğini, bir millet esarete düşünce diline sahip oldukça, zindanının anahtarının kendi elinde olduğunu' duyurmuşlardır. Musibeti gören Fransızlar nasihatleri tutmuşlar, dillerine sıkı sıkıya sarılmışlar. Sonunda yenilen Almanlar olmuştur. Fransızlar, Fransızca'nın gücünü fark etmişler ve dillerine her şeyin üzerinde tutmuşlardır. Fransa'da elliye yakın etnik grup varken çıkarılan dil yasası, özetle, 'Ya her sahada Fransızca'yı kullanırsın ya da Fransa'da yaşayamazsın' demektedir. Ekonomisi ve askeri gücüyle Avrupa'nın en önde gelen ülkelerinden biri olan Fransa, Fransa'nın bekçisinin Fransızca olduğunu anlamış ve bu mührü iyi kullanmıştır."