Dibe vurmak?

Vatoz balığını bilir misiniz? Hani köpek balığı ailesinden olup, dünyanın çeşitli denizlerinde birçok türü bulunan esrarengiz ve ibret verici balık türü?1 metreyi aşan boyu ve 40-50 kiloluk ağırlığıyla bu balık türü, uzun geziler yapmadan 15-20 metreden 100-150 metreye varan derinlerde kumlara gömülü yatarak av beklemesiyle nam salmıştır. Lazcası dirgona, dirvana, divranos olan vatoz balığı, kabuklu canlılar ve küçük balıklarla beslenir. Bahar ve yaz aylarında sahillere yaklaşarak üreme yapar. Dişileri 10-30 yumurta verir. Eti lezzetli olduğu gibi, karaciğerinden A vitamini ve yağ üretilir.Bu esrarengiz balığın bir de dikenli bir türü vardır ki, bu tür oldukça önemlidir. Bu balığın dikeninin battığı yerde nekroz gelişebilir. (İhtisas dışı bu kadar bilgiden sonra en azından nekrozun ne olduğunu kısa bir cümleyle açıklamakta fayda var. Nekroz, patolojik nedenlerle oluşmuş hücre ölümüdür.)Vatozu tanımlarken, ibret verici ifadesini kullandım, çünkü bu balığın bir özelliği var ki, genelde ibret almak için kullanılır. Bu özellik, vatoz balığının denizin dibinde yaşamasıdır.Sahil şeridinde yaşamayan, denizcilik ve su  ürünlerine karşı ilgisi olmayanlar vatoz balığını, Haluk Bilginer'in başrolünü oynadığı "Neredesin Firuze" isimli sinema filminde duymuş olabilirler. Bu filmde, Unkapanı'nda gırtlağına kadar borca batmış, yaptığı her işten zarar eden, piyasada pek de iyi bir namı olmayan bir plakçıyı oynayan Haluk Bilginer, her iflastan sonra yanındaki arkadaşlarına "dibe vurduk, battık" dedikten sonra "neydi o denizin dibinde yaşayan balığın adı" diye sorardı. Ve her seferinde o balığın adını bir türlü hatırlayamazlardı. Ama son maceralarından (yani iflaslarından) sonra bu kez o balığın ismini hatırladılar ve sonraki maceralarını Vatoz firması adı altında yürüttüler!Toplumumuzdaki "dibe vuruş" sendromunu mizahi bir dille anlatıyordu bu film. Bir de gerçekler var tabii ki. Ülkelerin, kurumların, işyerlerinin, ailelerin ve insanların dibe vurması. Bu silsile zaman zaman tümevarım yöntemiyle, zaman zaman da tümdengelim yöntemiyle dibe vurur. Yani bazen insandan başlayıp ülkeye uzanan bir dibe vuruş süreci yaşanır, bazen de doğrudan ülkenin dibe vurmasıyla başlayan bir  vetire vaki olur. Her iki durumda da sonuç aynıdır. Diptesinizdir ve yapacağınız şeyler sınırlıdır.Dibe vuruşun şiddetine göre çıkardığı bir de ses vardır! Hatta o sesle ilgili birçok mizah ve fıkra da anlatılır. Peki dibe vurmanın hiç iyi bir tarafı yok mudur? Şekil ve sonuç olarak baktığımızda dibe vurmak kötü bir eylemdir ancak dibe vurmanın avantaja dönüştürüldüğü zamanlar da yok değildir.Anlayacağınız bazı zamanlarda dibe vurmak iyi bir fırsat, güler yüzlü bir vesile olabilmektedir. Çünkü dibe vurmadan, o sesi duymadan çok yukarılara iyi bir hızla çıkmak mümkün olamamaktadır. Ama bu dibe vuruşu çok iyi kullanmak ve doğru sinerjiyi yakalayabilmektir önemli olan. Dip dalgası da bu yüzden ürkütücü bir heybet ve güce sahiptir. Dipten gelen her şey gibi dalga da yıkıcı etkilere sahiptir.Denizin altında dibe doğru sürüklendiğinizi düşünün. Bütün çabalarınız, el ve ayak çırpışlarınız fayda vermiyor ve bir türlü yukarıya doğru yükselemiyorsunuz. İşte böyle bir durumda ayaklarınız yere değdiği zaman yani dibe ulaştığınız zaman, topuğunuzdan ayak ucuna doğru yapacağınız iyi bir manevrayla birlikte, yerden güç alarak yukarıya doğru yükselebilirsiniz.İşte bunu yapabilmek, maharet, basiret ve samimiyete bağlıdır. Dibe vurmayı avantaja çevirmek her yiğidin harcı değildir. Ancak dibe vurmuş ülkeler ve dibe vurmuş insanların ortak bir kader yaşadığını ve her ikisinin de kurtuluşunun aynı yöntemle gerçekleştiğini unutmayalım?