Yarım asırlık Kıbrıs davasının simge ismi Denktaş, 30 yıldır oturduğu Cumhurbaşkanlığı koltuğunu Mehmet Ali Talat'a terketti.
Yeni dönem için "Kıbrıs'ta Denktaş dönemi kapandı" demek yanlış olur; çünkü Denktaş dönemi kapanmadı, aksine daha yeni başlıyor. Sadece Denktaş'ın cumhurbaşkanlığı dönemi kapandı o kadar.
Talat yeni dönemi "sessiz bir devrim gerçekleştirdik" cümlesiyle değerlendiriyor. Doğrudur, Kıbrıs'ta bir devrim gerçekleştirildi, Kıbrıs davasını savunan mücahitler bir bir tasfiye edildi. ABD'nin Avrasya coğrafyasında gerçekleştirdiği devrimler serisiyle (Ukrayna, Gürcistan, Lübnan, Kırgızistan) ilgili yorum ve değerlendirmelere şöyle bir göz gezdirdiğimizde, Kıbrıs halkasını bu devrimler zincirine dahil edenine rastlayamadık. Oysa ABD'nin sözde devrimler stratejisinde en uzun soluklu ve en stratejik hesapların yapıldığı yer Kıbrıs'tır. Çünkü ABD uzun süredir Talat ve benzerlerine yatırım yapıyor, onları zamanı gelince kullanmak üzere hazırda bekletiyordu. Nitekim Talat'ın zamanı geldi ve Kıbrıs davasında son noktayı koymak. Kıbrıs'ı Rum'a teslim üzere sahneye sürüldü. Zaten Talat da bunu inkar etmiyor. Talat, "AB ve ABD'nin beni desteklediği belli" sözleriyle bunu açık bir şekilde itiraf ediyor. Zaten ortada gizlenecek bir hadise yok, ABD desteğini açıktan veriyor.
Talat'ın seçim sonrasında yaptığı açıklamalara baktığımız zaman, Kıbrıs'ta gerçekleştirilen bu devrimin nasıl bir misyon üstlendiğini ve nihai hedefin ne olduğunu görebiliriz.
Talat şöyle diyor: "Ben de Denktaş gibi 'dava' sözünü kullanıyorum. Denktaş'ın davası Kıbrıslı Türklerin ayrı bir devlet sahibi olması ve bu devletin dünya tarafından tanınması, bu olmazsa Türkiye'ye entegre olmasıdır. Kıbrıs davası çöktü. Yeni dava bizim hükümete gelmemizle başladı. Bu yeni bir politika ve yeni bir hedeftir. Bu hedef geçmişte olduğu gibi Kıbrıs'ta ayrılığı sonsuza kadar pekiştirecek değil, ayrılığı ortadan kaldırarak Kıbrıs'ın bütünlüğünde eşitliği sağlayarak varılacak bir hedeftir. AB hedefidir."
Yani Kıbrıs'ı Rum Kesimi'nin kuyruğuna bağlamak ve ne şekilde olursa olsun AB limanına demir atmak? İşte Talat'ın davası ve misyonu bu.
Türkiye ile ilişkiler konusunda da şöyle diyor Talat: "Türkiye ile ilişkilerin iyi olması dışında bir şansımız yok. Türkiye ile iyi ilişkilerin olmadığı tanınmamış bir KKTC'nin yaşama şansı yok."
Talat'ın çok kullandığı "yani" kelimesini kullanarak burayı da açalım, yani Türkiye'ye muhtaç olduğumuz için ilişkilerimiz iyi olacak, yoksa Türkiye umurumuzda bile değil. Anavatanmış, Yavruvatanmış geçin bunları! Bunların modası geçti, yeni moda: AB kuyruğu, Rum paryası Kıbrıs!
Yunan rahat uyuyacak!
Abdullah Gül ve Bülent Arınç'ın Casus Belli çıkışından sonra Yunan medyasının nasıl bayram ettiğini zaman zaman bu sütunlarda aktardık. 16.04.2005 tarihinde Yunanistan'da yayınlanan yüksek tirajlı ELEFTEROTİPİA gazetesinde yer alan karikatür de Yunanistan cephesindeki halet-i ruhiyeyi ortaya koyuyor. Karikatürde bir Yunanlı Casus Belli açıklamalarından sonra "Nihayet rahat uyuyabiliriz" diyor. Bu cümleden sonra "ya biz?" diye sormuyorum çünkü biz rahat uyuyacağız ancak Arınç ve Gül'ün rahat uyuyup uyuyamayacaklarını bilemiyoruz.
Yeni dönem için "Kıbrıs'ta Denktaş dönemi kapandı" demek yanlış olur; çünkü Denktaş dönemi kapanmadı, aksine daha yeni başlıyor. Sadece Denktaş'ın cumhurbaşkanlığı dönemi kapandı o kadar.
Talat yeni dönemi "sessiz bir devrim gerçekleştirdik" cümlesiyle değerlendiriyor. Doğrudur, Kıbrıs'ta bir devrim gerçekleştirildi, Kıbrıs davasını savunan mücahitler bir bir tasfiye edildi. ABD'nin Avrasya coğrafyasında gerçekleştirdiği devrimler serisiyle (Ukrayna, Gürcistan, Lübnan, Kırgızistan) ilgili yorum ve değerlendirmelere şöyle bir göz gezdirdiğimizde, Kıbrıs halkasını bu devrimler zincirine dahil edenine rastlayamadık. Oysa ABD'nin sözde devrimler stratejisinde en uzun soluklu ve en stratejik hesapların yapıldığı yer Kıbrıs'tır. Çünkü ABD uzun süredir Talat ve benzerlerine yatırım yapıyor, onları zamanı gelince kullanmak üzere hazırda bekletiyordu. Nitekim Talat'ın zamanı geldi ve Kıbrıs davasında son noktayı koymak. Kıbrıs'ı Rum'a teslim üzere sahneye sürüldü. Zaten Talat da bunu inkar etmiyor. Talat, "AB ve ABD'nin beni desteklediği belli" sözleriyle bunu açık bir şekilde itiraf ediyor. Zaten ortada gizlenecek bir hadise yok, ABD desteğini açıktan veriyor.
Talat'ın seçim sonrasında yaptığı açıklamalara baktığımız zaman, Kıbrıs'ta gerçekleştirilen bu devrimin nasıl bir misyon üstlendiğini ve nihai hedefin ne olduğunu görebiliriz.
Talat şöyle diyor: "Ben de Denktaş gibi 'dava' sözünü kullanıyorum. Denktaş'ın davası Kıbrıslı Türklerin ayrı bir devlet sahibi olması ve bu devletin dünya tarafından tanınması, bu olmazsa Türkiye'ye entegre olmasıdır. Kıbrıs davası çöktü. Yeni dava bizim hükümete gelmemizle başladı. Bu yeni bir politika ve yeni bir hedeftir. Bu hedef geçmişte olduğu gibi Kıbrıs'ta ayrılığı sonsuza kadar pekiştirecek değil, ayrılığı ortadan kaldırarak Kıbrıs'ın bütünlüğünde eşitliği sağlayarak varılacak bir hedeftir. AB hedefidir."
Yani Kıbrıs'ı Rum Kesimi'nin kuyruğuna bağlamak ve ne şekilde olursa olsun AB limanına demir atmak? İşte Talat'ın davası ve misyonu bu.
Türkiye ile ilişkiler konusunda da şöyle diyor Talat: "Türkiye ile ilişkilerin iyi olması dışında bir şansımız yok. Türkiye ile iyi ilişkilerin olmadığı tanınmamış bir KKTC'nin yaşama şansı yok."
Talat'ın çok kullandığı "yani" kelimesini kullanarak burayı da açalım, yani Türkiye'ye muhtaç olduğumuz için ilişkilerimiz iyi olacak, yoksa Türkiye umurumuzda bile değil. Anavatanmış, Yavruvatanmış geçin bunları! Bunların modası geçti, yeni moda: AB kuyruğu, Rum paryası Kıbrıs!
Yunan rahat uyuyacak!
Abdullah Gül ve Bülent Arınç'ın Casus Belli çıkışından sonra Yunan medyasının nasıl bayram ettiğini zaman zaman bu sütunlarda aktardık. 16.04.2005 tarihinde Yunanistan'da yayınlanan yüksek tirajlı ELEFTEROTİPİA gazetesinde yer alan karikatür de Yunanistan cephesindeki halet-i ruhiyeyi ortaya koyuyor. Karikatürde bir Yunanlı Casus Belli açıklamalarından sonra "Nihayet rahat uyuyabiliriz" diyor. Bu cümleden sonra "ya biz?" diye sormuyorum çünkü biz rahat uyuyacağız ancak Arınç ve Gül'ün rahat uyuyup uyuyamayacaklarını bilemiyoruz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012