Cenabı Hakk'ın, Peygamber Efendimize ilk emri okudur. Hira mağarasında halvet halinde Rabbine ibadet ederken, Vahiy meleği Hz. Cebrail (as) gelerek Rasulüllaha, "İkra / Oku!" buyurdu, "Yaratan Rabbi'nin adıyla oku!"?Peygamberimiz (sav), ben okuma bilmem, cevabını verdi. Bunun üzerine Hz. Cebrail, Peygamberimizin mübarek başını kolunun altına alarak sıktı. Efendimiz, yine "ben okuma bilmem" dedi. Yine sıktı; üçüncü kez, aynı cevabı alınca bıraktı. Ardından "Oku, seni Yaradan Rabbının adıyla oku! O (cc.), insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku! O, keremine nihayet olmayan Rabbindir ki, kalemle yazı yazmayı öğreten O'dur. İnsana bilmediği şeyleri, O öğretti (Alak Süresi, 15).Cenabı Hakk'ın, Rasülü Muhammedi'ne ilk emri, kendi adını zikretmesidir, Yüce Yaratan'ın adını anmasıdır. Bu cümleden olarak Rasulullah (sav), zikretmeyi Hz. Cebrail'den öğrendi. Yüce Allah, Rasülüne kendini zikrullah ile tanıttı; sonra zamanla namaz ve diğer ibadetler farz kılındı, sıralandı. Bizler O Kutlu Elçi'nin(sav) ümmeti olarak başka yol izleyemeyeceğimize göre, her işe önce O'nun yaptığı gibi zikir ile başlamalıyız. Nitekim Allah dostları, Kelimei Tevhid'i ve İsmi Azam'ı içinde barındıran Besmelei Şerif'i, her bereketin başı olarak nitelendirirler. Peygamberimizin hayatına baktığımızda Zikrullah adeta O'nun yaşam biçimi olmuştur. Her namazdan sonra ashabıyla oturur, Rabbini zikrederdi; kendisine verilen emre son derece büyük bir aşk ile itaat ederdi. O (sav), Alemlere rahmet olarak gönderilmiş ve cennetle müjdelenmiş son Kutlu Elçi olmasına rağmen, hiçbir zaman, "Ben, Allah'ın peygamberiyim, sevgilisiyim, bir gün yapmasam ne kaybederim, demedi. Dünya ve ahiretimizin selameti için kendimize şu soruları sorarak bir muhasebe yapalım? Soru: Biz ne ile müjdelendik?! Cevap: Hiçbir şey ile? Hiçbir garantimiz yok. Hatta azapla korkutulduk. Öyleyse, neyi bekliyoruz, neyimize güveniyoruz?! Cevap, yok! O halde, gaflet içinde durmak bize haramdır. O Yüce Elçi, rahmet peygamberi olduğu ve cennetle müjdelendiği halde, Aişe Validemiz, kendisine "Senin gelmiş ve gelecek tüm günahların bağınlanmış olduğu halde, bu kadar ibadat ü taat ve zikr ü tesbih ile neden kendini bu kadar yoruyorsun!" deyince; Rabbime şükr eden bir kul olmayayım mı ya Aişe!" buyurdular. Bu beyanları şunu bize gösteriyor; O (sav), Rabbine olan ibadetini, ona olan sevgisinden ve şükründen yapmakta idi. Bizlere gelince, üzerimize farz olan ibadetlerimizi bile yapmaktan gafiliz. O halde "farzdan evvel farz" olan Zikrullah'ı yaşamamızın bir parçası haline getirmeliyiz. Yüce Allah'ın adını sık sık anarak ve Son Peygamber Hz. Muhammed'e salat ve selam okuyarak dostluğumuzu kuvvetlendirmeliyiz. Böylece, bizi hiçbir zaman terk etmeyecek yegane dostu daha yakın olmalıyız, daha yakından tanımalı, marifetullaha erişmeliyiz. Zira Allah, ayeti kerimlerinde kendini ancak O'nu zikredenlerin tanıdığını bize bildirmektedir. Bu hususta pek çok ayeti kerime ve hadisi şerifler var; dilerseniz onları yarın hatırlayalım.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Ölçülerden uzaklaşıldı (Harun KAYACI) / 01.01.2012