Devletimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, cumhuriyeti kişiler üzerine değil kurumlar üzerine inşa etti.
Osmanlı devleti yıkılmıştı. Yeni bir devlet kuruluyordu. Krallıktan cumhuriyete geçiş vardı. Her şey yeniden tanımlanırken ve kurulurken dahi Osmanlı'dan kalan ve işleyen kurumlara dokunmadı. İşlemesine imkân verdi. O nedenledir ki, Cumhuriyet 97 yaşında iken;
Polis teşkilatı 175 yaşında,
Posta Teşkilatı 180 yaşında,
Yargıtay 150 yaşında diyebiliyoruz.
Devlet kurumlar üzerine inşa olursa rejim yıkılsa bile devlet yıkılmaz. Millet yok olmaz. Mustafa Kemal Atatürk bu geçeğe işaret ederek; "benim naçiz vücudum bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti devleti ilelebet payidar kalacaktır" demiştir.
Libya devleti Muammer Kaddafi üzerine inşa edildiği için Kaddafi sonrası devlet çöktü.
Suriye devleti Esad ailesi üzerine kurulu olduğu için Esad devrilirse devlet yıkılır durumunu yıllardır yaşıyor.
Irak Cumhuriyeti Saddam Hüseyin üzerine kurulu olduğu için iki yakası bir araya gelmiyor.
Ancak Türkiye Cumhuriyeti kurumlar üzerine inşa edildiği için Atatürk'ten sonra da devletinmiz dimdik ayakta kaldı ve kalmaya devam ediyor.
Kişiler ölür, kişiler devrilir, kişiler yönetimden uzaklaşır ya da uzaklaştırılır. Ancak kurumlar bakidir.
Ancak özellikle son 10 yıldır kurumlar üzerine kurulu olan devletimizde kurumlar zayıflatılırken kişiler güçlendirilmeye başlanmıştır. Devletin kişiler üzerine inşa edilmesi devletin geleceğinin tehlikeye atılmasıdır.
Bugün ülkemizi yönetenlerin "ben gidersem devlet yıkılır" demeleri de bu durumun açık itirafıdır.
Devletin kişi üzerine inşa edilmesi hem geleceğimizin hem de bugünün kaybedilmesidir.
Kurumların fonksiyonel olduğu, bağımsız hareket edebildiği devlet modeli tam demokratik bir devlet modelidir.
Yasama yürütme yargı kurumlarının birbirinden bağımsız olması tartışılacak bir konu değildir. Ancak bu organların faaliyetlerini yürüten kurumlar güçlü olur, bağımsız olursa demokrasi güçlü olur. Yani icranın başındaki yürütme organı, yetkisini ne kadar çok kurumla paylaşırsa demokratik kazanımlar o kadar çok olur.
Türk Anayasa tarihinin en demokratik Anayasası 1960 Anayasası'dır. Bu hukukçuların genel kabulüdür.
Niçin peki? 1960 Anayasası da darbeciler tarafından hazırlanmamış mıdır? Doğrudur. 1960 Anayasası darbe yönetimi tarafından hazırlanmıştır. Ancak 1960 Anayasası kuvvetler ayrılığı ilkesinin en iyi uygulandığı anayasadır. Yasama yürütme yargı güçlerinin bağımsız olması bir tarafa yürütme organı kendi yetkisini birçok kurumla paylaşmaktaydı.
Üniversiteler özerkti. Merkezi idarenin emir ve talimatı altında faaliyet göstermiyordu. 1980 darbesi ile YÖK kuruldu ve üniversiteler vesayet altına alındı.
TSK bağımsız bir kurumdu. Siyasetin vesayeti altında değildi.
Bugün dördüncü güç kabul edilen medyanın o günkü karşılığı olan TRT özerkti.
Yargı kararı olmadan kurum yöneticilerinin görevden alınamaması ilkesi getirilerek kurumlar güçlendirilmişti.
Yürütmenin tüm eylemlerinin Danıştay denetimine tabi tutulması, kanunların anayasaya uygunluğu denetimi için Anaysa Mahkemesi kurulmuştu.
Ve daha birçok yenilik ve kurumsallık ile kişilerin değil, kurumların hâkim olduğu bir devlet modeli getirilmiş, demokratik bir devlet ve demokratik bir toplum oluşturmak için ciddi temeller atılmıştı.
Ancak 1980 darbesi ile bu demokratik ortam kısmen tırpanlanmış, 2010 ve 2017 Anayasa değişiklikleri ve bu süreçte yapılan irili ufaklı diğer yüzlerce değişiklik ile bu demokratik kazanımların büyük çoğunluğu kaybedilmiştir.
- Toplumsal barış projesi üzerine bir analiz – 2 / 10.03.2023
- Toplumsal Barış Projesi üzerine bir analiz - 1 / 09.03.2023
- Doğuştan imtiyazlı muhalefet / 14.01.2023
- AKP gömleğini çıkarmamış muhalefet / 13.01.2023
- Paraya hükmetme çağı / 26.07.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -5- / 10.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı -3- / 08.01.2022
- Ekonomik kurtuluş savaşı / 06.01.2022
- Ekonomide ağır faturalar ödemeye hazır mısınız? / 18.11.2021