Başbakansız toplanan son Bakanlar Kurulu toplantısında, Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Kemal Derviş ile Merkez Bankası Başkanı Süreyya Serdengeçti, güya tartışmışlar. Merkez Bankası Başkanı yaptığı takdimde şöyle demiş: "Enflasyonda başarılı olursak, kalıcı büyümeye ulaşabiliriz. Bizim büyüme hedefimiz yok, tahminimiz var". Businees Week Dergisi'ne göre, Türk Ekonomisinin Atatürk'ü olan Kemal Derviş, hemen atılmış: "Türkiye'nin sorunu sadece enflasyon değil, büyüme de var" diyerek tartışmayı başlatmış. Romalı devlet adamı Caton, Senato'daki her nutkunu "Kartaca mutlaka imha edilmeli" diye bitiriyormuş. Aynen onun gibi, her konuşmasını "Avrupa Birliği'ne giremezsek batarız" diyerek bitiren ANAP lideri Mesut Yılmaz da, tartışmaya katılmış ve demiş ki: "Enflasyonun düşürülmesi güzel ama büyümeyi de belli noktaya çıkarmalıyız. Bundan fedakarlık edemeyiz". Basına aksettirilen bu tartışma, tartışmadan ziyade danışıklı dövüşe benziyor.
İsterseniz, biraz irdeleyelim. Hani Türkiye "Güçlü Ekonomiye geçiş programı" adı altında bir program hazırlamıştı. Bu programla güçlü ekonomiye geçilecek ve bütün sorunlar kökünden halledilecekti. Demek ki, bu program güçlü değil, meğer güçsüzmüş. Öyle ya, en temel konu bile programda yer almamış ki, bunca zaman sonra tartışılıyor. Nedir en temel konu? Elbette büyüme. Hiçbir ülke, hiçbir şekilde büyümeden vazgeçemez. Hele kalkınmaya karar vermiş bir ülkenin, böyle birşeyi gündeme getirmesi hiç ama hiç mümkün değildir.
Evet, enflasyonsuz büyüme ideal olandır. Ama bu yapılamıyorsa, yapılması gereken iç, büyümeden vazgeçmek değil enflasyonun zararlarını en aza indirerek büyümeyi sağlamaktır. Ekonomide sadece bir göstergeye bakmak, insanı gerçek hayattan uzaklaştırır, sosyal körlüğe düşürür. Ekonomide denenmiş ve başarılı sonuçlar vermiş politikaları uygulamak esastır. Aksi takdirde başarı beklerken, felaket söz konusu olur. Türkiye'de herkes şu gerçeği çok iyi biliyor. Türkiye, enflasyonla büyüdü. Başka bir deyişle, hem enflasyonu düşürmeyi, hem de büyümeyi başaramadık. Bunu başaran ülke yok mu? Çok az. Ama maalesef, biz yapamadık. Fakat bugüne kadar da, büyüme hedefini terk etmedik.
Hatırlayacaksınız, Merhum Turgut Özal, enflasyondan şikayet edenlere şöyle derdi: "Enflasyon, büyümenin bedelidir". Herşeyin bir bedeli varsa, büyümenin bedeli de enflasyon olsun. Bu millet ona razıdır. Çarşı pazarı gezin, esnafla konuşun, üç aşağı beş yukarı hepsinin şöyle dediğini göreceksiniz: "Enflasyona can kurban, yeterki iş olsun". Bugün öyle mi? Hayır, ne enflasyon düştü, ne de iş var.
Sözün özü, güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nın güçsüzlüğü, danışıklı dövüşle kapatılmaya çalışılıyor. Fakat ortada gizlenemeyecek bir gerçek var. O da şu: Bu program, ekonomisi duvara toslayan Türkiye'ye dayatılmış bir programdır. Bu dayatmaya, sessiz sedasız boyun eğenler, şimdi oturmuşlar, güya tartışıyorlar. Halkı avutmak ve uyutmak için oyun oynuyorlar. Halbuki en küçük devletler bile, artık bu dayatmalara karşı direnç gösteriyorlar. Örneğin Avrupa'nın en fakir ülkesi Moldova, IMF ve Dünya Bankası'nın dayatmalarını, "sizin sözlerinizle hareket etmeyeceğiz, tek bir dolarınızıda ihtiyacımız yok" diyerek reddetti. Reddetti de ne oldu? IMF Moldova masası şefi Richard Haas, sadece şöyle demekle yetindi: "Moldova'yı anlıyorum. Ama biz ancak tarım reformu ve özelleştirme yasaları çıkaranları fonlarız".
Bir de bu dayatmalara boyun eğenlerden örnek verelim. Örneğimiz Afrika nın en fakir ülkesi Malavi olsun. Malavi'ye "üretimi durdur, çifçi'ye verilen destekleri kes" dayatmalarını dikte eden IMF, 10 milyon nüfuslu bu ülkeyi açlığa sürükledi. Malavi Devlet Başkanı Bili Muluzi diyor ki: "IMF, dış borçlarımızı ödememiz için, bizi stratejik tahıl stoklarımızı satmaya zorladı. Bizzat kendim bunları satmamak için IMF yetkilileri ile tartıştım. Nihayet dediklerini yaptık. Şimdi bu duruma düştük". IMF'nin reçetelerini reddeden tek ülke Moldova, uygulayan da tek ülke Malavi değildir. Örnekler çoktur. Bu örneklerden sadece iki tanesini seçtik. Umarız, ibret alanlar olur.
İsterseniz, biraz irdeleyelim. Hani Türkiye "Güçlü Ekonomiye geçiş programı" adı altında bir program hazırlamıştı. Bu programla güçlü ekonomiye geçilecek ve bütün sorunlar kökünden halledilecekti. Demek ki, bu program güçlü değil, meğer güçsüzmüş. Öyle ya, en temel konu bile programda yer almamış ki, bunca zaman sonra tartışılıyor. Nedir en temel konu? Elbette büyüme. Hiçbir ülke, hiçbir şekilde büyümeden vazgeçemez. Hele kalkınmaya karar vermiş bir ülkenin, böyle birşeyi gündeme getirmesi hiç ama hiç mümkün değildir.
Evet, enflasyonsuz büyüme ideal olandır. Ama bu yapılamıyorsa, yapılması gereken iç, büyümeden vazgeçmek değil enflasyonun zararlarını en aza indirerek büyümeyi sağlamaktır. Ekonomide sadece bir göstergeye bakmak, insanı gerçek hayattan uzaklaştırır, sosyal körlüğe düşürür. Ekonomide denenmiş ve başarılı sonuçlar vermiş politikaları uygulamak esastır. Aksi takdirde başarı beklerken, felaket söz konusu olur. Türkiye'de herkes şu gerçeği çok iyi biliyor. Türkiye, enflasyonla büyüdü. Başka bir deyişle, hem enflasyonu düşürmeyi, hem de büyümeyi başaramadık. Bunu başaran ülke yok mu? Çok az. Ama maalesef, biz yapamadık. Fakat bugüne kadar da, büyüme hedefini terk etmedik.
Hatırlayacaksınız, Merhum Turgut Özal, enflasyondan şikayet edenlere şöyle derdi: "Enflasyon, büyümenin bedelidir". Herşeyin bir bedeli varsa, büyümenin bedeli de enflasyon olsun. Bu millet ona razıdır. Çarşı pazarı gezin, esnafla konuşun, üç aşağı beş yukarı hepsinin şöyle dediğini göreceksiniz: "Enflasyona can kurban, yeterki iş olsun". Bugün öyle mi? Hayır, ne enflasyon düştü, ne de iş var.
Sözün özü, güçlü Ekonomiye Geçiş Programı'nın güçsüzlüğü, danışıklı dövüşle kapatılmaya çalışılıyor. Fakat ortada gizlenemeyecek bir gerçek var. O da şu: Bu program, ekonomisi duvara toslayan Türkiye'ye dayatılmış bir programdır. Bu dayatmaya, sessiz sedasız boyun eğenler, şimdi oturmuşlar, güya tartışıyorlar. Halkı avutmak ve uyutmak için oyun oynuyorlar. Halbuki en küçük devletler bile, artık bu dayatmalara karşı direnç gösteriyorlar. Örneğin Avrupa'nın en fakir ülkesi Moldova, IMF ve Dünya Bankası'nın dayatmalarını, "sizin sözlerinizle hareket etmeyeceğiz, tek bir dolarınızıda ihtiyacımız yok" diyerek reddetti. Reddetti de ne oldu? IMF Moldova masası şefi Richard Haas, sadece şöyle demekle yetindi: "Moldova'yı anlıyorum. Ama biz ancak tarım reformu ve özelleştirme yasaları çıkaranları fonlarız".
Bir de bu dayatmalara boyun eğenlerden örnek verelim. Örneğimiz Afrika nın en fakir ülkesi Malavi olsun. Malavi'ye "üretimi durdur, çifçi'ye verilen destekleri kes" dayatmalarını dikte eden IMF, 10 milyon nüfuslu bu ülkeyi açlığa sürükledi. Malavi Devlet Başkanı Bili Muluzi diyor ki: "IMF, dış borçlarımızı ödememiz için, bizi stratejik tahıl stoklarımızı satmaya zorladı. Bizzat kendim bunları satmamak için IMF yetkilileri ile tartıştım. Nihayet dediklerini yaptık. Şimdi bu duruma düştük". IMF'nin reçetelerini reddeden tek ülke Moldova, uygulayan da tek ülke Malavi değildir. Örnekler çoktur. Bu örneklerden sadece iki tanesini seçtik. Umarız, ibret alanlar olur.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
M. Hilmi Yıldırım / diğer yazıları
- İnsan hakları ve ihlâlleri / 01.02.2019
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018
- Sömürü ve şahsiyetli insan / 21.01.2019
- Ekonomik kararlar ve insan davranışları / 09.01.2019
- Medeniyetlerin etkileşimi / 20.12.2018
- Ekonomide bitmeyen tartışma / 12.12.2018
- İletişim çağında iletişimsizlik / 22.11.2018
- Öngörülerdeki isabetsizlikler / 09.11.2018
- Küresel ekonomi ve ülke ekonomileri / 22.10.2018
- Adaletsiz ekonomi / 11.10.2018
- Ekonomide milli strateji / 18.09.2018