Osmanlı Devleti hüküm sürdüğü 624 yılda 36 padişah tarafından yönetilmiştir.
Padişah, şah, imparator, kral, sultan gibi tek kişiye dayalı yönetim sistemine 'Mutlakiyet' denir. Mutlakiyet yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız, tek bir kişidedir. Hatta Mutlakiyet'i en iyi anlatan örneklerden birisi Fransa Kralı XIV. Lois'in, "L'etat, c'est moi/Devlet benim" sözüdür.
Mutlakiyet'le yönetilen ülkelerde ülkeyi yöneten kişiye yardımcı olması için meclis kurulurdu. Meclis üyeleri halkın isteklerini yöneticiye duyurur, yasa tasarısı hazırlardı. Bu yasa tasarıları yönetici tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimi ise Meşrutiyet'tir. Meşrutiyet'te meclisin yetkileri sembolik düzeyde olabileceği gibi bir Cumhuriyet'teki kadar geniş de olabilir. Osmanlı Devleti'nde 1876 ve 1908 yıllarında olmak üzere iki kez meşrutiyet ilan edilmiştir.
İkinci Meşrutiyet'in ilanından altı yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı başlamıştır (1914). İttifak Devletleri ile birlikte olan Osmanlı İmparatorluğu'nun yenik sayılmasıyla sonuçlanmış ve Osmanlı toprakları İngiltere, Yunanistan, Fransa, İtalya gibi devletler tarafından işgal edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak ülkenin birçok ilinde kongreler düzenlemiştir ve 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Milletin egemenliğini, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır' ilkesiyle vatanın kurtuluş meşalesini yakmıştır.
Nihayet 29 Ekim günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan 'Cumhuriyet' önergesini TBMM'ye vermiştir. Meclis, önergeyi kabul etmiştir ve böylece Türkiye Devleti'nin yönetim biçimi Cumhuriyet, yeni ismi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak belirlenmiştir.
Cumhuriyet yönetiminde, Atatürk'ün de söylediği gibi; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Yönetimin en üst noktasıdır Cumhuriyet. Bütün haklar eşit, herkes eşittir. İsteyen herkes cumhurbaşkanı da olabilir, simitçi de. Fakat ülkemizde son yıllarda insanlığın gıpta ettiği yönetim biçimi olan cumhuriyetin değiştirilip yerine tek adamlılığın getirilme arzusunun olduğunu görüyoruz. Bu dönüşüm çalışması bizi korkutmakta.
Milletin vekillerinin kendi oylarıyla meclise gönderdiği milletvekillerinin görevi; Cumhuriyet'in gereği olarak milletin menfaatine olan işleri, güçler ayrılığı ilkesine uyarak icra etmektir. Ama gelgelelim hal böyle değil. Güçlerin tek bir elde toplandığına, milletvekillerinin sadece el kaldır indir rolünde kullanıldığına, bugün beyaz diyenin yarın siyah dediğine şahit oluyoruz. Bütün bunlar da bize gösteriyor ki; kanla, savaşla, çileyle kazanılan Cumhuriyet sindire sindire Mutlakiyet'e yani başkanlığa dönüştürülüyor. Değiştirilemez olan Anayasamızın maddelerine aykırı fiiliyatlar yapılıyor.
Milletimizin Cumhuriyet'ten asla vazgeçmemesi gerekmektedir, aksi takdirde federatif bir yapıya geçersek 'parçalanmaya evet' demiş oluruz. Türk, Laz, Çerkez, Boşnak, Kürt vs. diye halklara ayrılırız. Bu da bizim bir millet olma özelliğimizi yok eder, ayrı ayrı halkçıklar haline getirir. Ve günün birinde bu halkçıklar; üzerlerinde hesabı olanlara kolay lokma olur.
Padişah, şah, imparator, kral, sultan gibi tek kişiye dayalı yönetim sistemine 'Mutlakiyet' denir. Mutlakiyet yönetiminde egemenlik kayıtsız şartsız, tek bir kişidedir. Hatta Mutlakiyet'i en iyi anlatan örneklerden birisi Fransa Kralı XIV. Lois'in, "L'etat, c'est moi/Devlet benim" sözüdür.
Mutlakiyet'le yönetilen ülkelerde ülkeyi yöneten kişiye yardımcı olması için meclis kurulurdu. Meclis üyeleri halkın isteklerini yöneticiye duyurur, yasa tasarısı hazırlardı. Bu yasa tasarıları yönetici tarafından benimsendiğinde yasalaşırdı. Bu yönetim biçimi ise Meşrutiyet'tir. Meşrutiyet'te meclisin yetkileri sembolik düzeyde olabileceği gibi bir Cumhuriyet'teki kadar geniş de olabilir. Osmanlı Devleti'nde 1876 ve 1908 yıllarında olmak üzere iki kez meşrutiyet ilan edilmiştir.
İkinci Meşrutiyet'in ilanından altı yıl sonra, Birinci Dünya Savaşı başlamıştır (1914). İttifak Devletleri ile birlikte olan Osmanlı İmparatorluğu'nun yenik sayılmasıyla sonuçlanmış ve Osmanlı toprakları İngiltere, Yunanistan, Fransa, İtalya gibi devletler tarafından işgal edilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa 19 Mayıs 1919'da Samsun'a çıkarak ülkenin birçok ilinde kongreler düzenlemiştir ve 'Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Milletin egemenliğini, yine milletin azim ve kararlılığı kurtaracaktır' ilkesiyle vatanın kurtuluş meşalesini yakmıştır.
Nihayet 29 Ekim günü Atatürk, milletvekilleri ile görüştükten sonra taslağı hazırlanan 'Cumhuriyet' önergesini TBMM'ye vermiştir. Meclis, önergeyi kabul etmiştir ve böylece Türkiye Devleti'nin yönetim biçimi Cumhuriyet, yeni ismi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak belirlenmiştir.
Cumhuriyet yönetiminde, Atatürk'ün de söylediği gibi; egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.
Yönetimin en üst noktasıdır Cumhuriyet. Bütün haklar eşit, herkes eşittir. İsteyen herkes cumhurbaşkanı da olabilir, simitçi de. Fakat ülkemizde son yıllarda insanlığın gıpta ettiği yönetim biçimi olan cumhuriyetin değiştirilip yerine tek adamlılığın getirilme arzusunun olduğunu görüyoruz. Bu dönüşüm çalışması bizi korkutmakta.
Milletin vekillerinin kendi oylarıyla meclise gönderdiği milletvekillerinin görevi; Cumhuriyet'in gereği olarak milletin menfaatine olan işleri, güçler ayrılığı ilkesine uyarak icra etmektir. Ama gelgelelim hal böyle değil. Güçlerin tek bir elde toplandığına, milletvekillerinin sadece el kaldır indir rolünde kullanıldığına, bugün beyaz diyenin yarın siyah dediğine şahit oluyoruz. Bütün bunlar da bize gösteriyor ki; kanla, savaşla, çileyle kazanılan Cumhuriyet sindire sindire Mutlakiyet'e yani başkanlığa dönüştürülüyor. Değiştirilemez olan Anayasamızın maddelerine aykırı fiiliyatlar yapılıyor.
Milletimizin Cumhuriyet'ten asla vazgeçmemesi gerekmektedir, aksi takdirde federatif bir yapıya geçersek 'parçalanmaya evet' demiş oluruz. Türk, Laz, Çerkez, Boşnak, Kürt vs. diye halklara ayrılırız. Bu da bizim bir millet olma özelliğimizi yok eder, ayrı ayrı halkçıklar haline getirir. Ve günün birinde bu halkçıklar; üzerlerinde hesabı olanlara kolay lokma olur.
Kerem Aydın / diğer yazıları
- 'Erdoğan'ın işi daha kolay' / 17.01.2017
- Cumhuriyet'ten Mutlakiyet'e / 22.10.2016
- Bu bencillik başa bela! / 07.10.2016
- Aklı yetse imanı yetmez / 04.10.2016
- Cumhuriyet'ten Mutlakiyet'e / 22.10.2016
- Bu bencillik başa bela! / 07.10.2016
- Aklı yetse imanı yetmez / 04.10.2016