Tibetliler ve Uygurlar, Çin'deki 55 azınlık grubunun en kalabalık olanlarını meydana getiriyor. Çin yönetimi her iki etnik gruba baskının bin bir çeşidini uyguluyor.
Geçtiğimiz hafta Çin'in Tibet bölgesinde yaşanan olaylar, bir kez daha dünyanın en kalabalık ve en hızlı ekonomik büyüme kaydeden ülkesini 'insan hakları' bağlamında gündeme taşıdı. İki hafta önce de Çin'in Doğu Türkistan bölgesinde 'teröristlerin uçak kaçırdığı' haberi gündeme taşınmıştı. Uygur Türklerinin sözcüleri uçak kaçırma haberinin Çin hükümetinin yaydığı bir 'asparagas' olduğunu belirtmişti.
Dünya farklı algılıyorÇin'in Tibet bölgesinin başkenti Lhasa'da 14 Mart ve sonrasında Çin yönetimini protesto etmek için düzenlenen gösterilerde çıkan olaylarda 80'den fazla insanın hayatını yitirmesi, tüm dünyanın dikkatlerini çekti. Çin'in Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri'ne yönelik baskısı dünyanın dikkatlerini çekmezken, Tibet sözkonusu olduğunda 'Batı ülkeleri' ayağa kalktı. Batı dünyası koro halinde, Çin'e Tibet'teki 'insan hakları ihlalleri'nin 2008 Pekin Olimpiyatları'nı riske atacağı uyarısında bulundu. Nitekim ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, uluslararası kamuoyuna Çin'in Tibet üzerindeki hakimiyetini ve bölgedeki hükümet karşıtı protestoların şiddetle bastırılmasını kınaması çağrısında bulundu. ABD'nin en güçlü kadını konumundaki Pelosi, dünyada özgürlükten yana olan herkes Çin ve Tibet'teki Çinlilerlin tutumunu protesto etmezse, insan hakları konusunda hiçbir yerde konuşma hakkımız kalmaz dedi. Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier de Çin'in Tibet hakkında yayın yasağını kaldırmasını istedi. 1959 yılındaki halk ayaklanmasının 10 Mart'taki yıldönümünde yapılan gösterilerin kanlı şekilde bastırılması ile gündeme gelen Tibetliler Çin'deki azınlıklardan biri. 55 azınlık grubunun bulunduğu ülkede Pekin'in tepkisini çeken iki halk grubu var.
Çin'deki etnik gruplar Çin hakkındaki resmi bilgilerde, dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan ülkede, farklı halkların yaşadığı ancak çoğunluğu yüde 92 ile Han etnik grubunun oluşturduğu belirtiliyor. Geri kalan yüzde 8'lik nüfusun içinde 55 azınlık etnik grubu var. Bunlar arasında Huy, Uygur, Dung Siyang, Kırgız, Salar, Tacik, Özbek, Bauan, Tatar, Moğol ve Tibet etnik grupları sayılabilir. Azınlıklar içinde müslüman olanların oranı yaklaşık yüzde 19. Ama bunlardan ikisi, Tibetliler ve Uygurlar Çin yönetiminin en fazla başını ağrıtan gruplar çünkü her iki etnik grubun yaşadığı coğrafya 1949 yılında Çin tarafından işgal edilmiş. Hem Tibet'te, hem de Doğu Türkistan'da 'zayıf da olsa' bağımsızlık yanlısı direniş yapılanması bulunuyor. Resmen özerk olan üç bölge, Tibet, Uygur ve İç Moğolistan bölgelerinin siyasi yapıları ve hükümetleri mevcut. Tibet ve Uygur bölgelerinin Başbakanları da bu etnik gruplara mensup. Ancak bu bölgelerde önemli olan zaten Başbakan değil, parti sekreteri ve o da yıllardır Pekin tarafından atanan bir Han kökenli oluyor. Bunlardan biri de, şimdi devlet başkanlığı görevindeki, Tibet'de yirmi yıl önce yaşanan son ayaklanma girişimini kanlı bir şekilde bastıran Hu Jintao idi.
Folklorik gelişmeye evet, ekonomiye hayır Çin yönetimi azınlık etnik grupların özerk bölgelerde kültürünü geliştirmesine izin veriyor. Bazı etnik özerk bölgelerdeki yüksek okullarda ve etnik fakültelerde azınlık grupları için edebiyat bölümleri de açıldı. Tibet Özerk Bölgesi, İç Moğolistan Özerk Bölgesi ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde tıp fakülteleri bile var. Ancak farklı kültürlerin ekonomik alanda gelişmesine sıcak bakılmıyor. Geçen yıl yayımlanan raporda Çin'deki azınlıkların ülkede yaşanan ekonomik gelişmeden pay alamadığına özellikle dikkat çekiliyordu. Çin İnsan Hakları ve Uluslararası Azınlık Hakları Grubu'nun ortaklaşa hazırladıkları raporda, Çin'in özerk etnik bölgelerine yapılan yatırımların, ekonomik gelişmenin öncüsü kıyı bölgelerine hammadde sağlamaya yönelik olduğu, kara ve demiryolları yapımının yerel ekonomileri güçlendirmediği vurgulanıyordu. Öte yandan ülkenin kıyı kesiminde ekonomik patlama yaşayan bölgelerle, ülkenin batısındaki çok daha az gelişmiş bölgeler arasında büyük bir uçurum olduğu açıkça görülüyor ve halk arasındaki hoşnutsuzluk şiddetle bastırılmaya çalışılıyor.
Tibet ve Uygur bölgelerinin önemi Geniş bir bölgede dağınık bir şekilde yaşayan iki azınlık grubunun da tarih boyunca bağımsız oldukları dönemler mevcut. Tibetliler ve Uygurlar, Çin'in toplam nüfusunun yüzde 1'inden az olsa da, bu iki bölgenin bağımsızlığı Çin'in topraklarının yüzde 30'unu kaybetmesi anlamına geliyor. Bu yüzden de Pekin makamları, daha fazla özerklik ya da bağımsızlık taleplerine sert tepki veriyor. Ayrıca yıllardır Han grubundan Çinlileri bölgeye yerleştirerek nüfus yapısını değiştirmeye çalışıyor.
Geçtiğimiz hafta Çin'in Tibet bölgesinde yaşanan olaylar, bir kez daha dünyanın en kalabalık ve en hızlı ekonomik büyüme kaydeden ülkesini 'insan hakları' bağlamında gündeme taşıdı. İki hafta önce de Çin'in Doğu Türkistan bölgesinde 'teröristlerin uçak kaçırdığı' haberi gündeme taşınmıştı. Uygur Türklerinin sözcüleri uçak kaçırma haberinin Çin hükümetinin yaydığı bir 'asparagas' olduğunu belirtmişti.
Dünya farklı algılıyorÇin'in Tibet bölgesinin başkenti Lhasa'da 14 Mart ve sonrasında Çin yönetimini protesto etmek için düzenlenen gösterilerde çıkan olaylarda 80'den fazla insanın hayatını yitirmesi, tüm dünyanın dikkatlerini çekti. Çin'in Doğu Türkistan'da Uygur Türkleri'ne yönelik baskısı dünyanın dikkatlerini çekmezken, Tibet sözkonusu olduğunda 'Batı ülkeleri' ayağa kalktı. Batı dünyası koro halinde, Çin'e Tibet'teki 'insan hakları ihlalleri'nin 2008 Pekin Olimpiyatları'nı riske atacağı uyarısında bulundu. Nitekim ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi, uluslararası kamuoyuna Çin'in Tibet üzerindeki hakimiyetini ve bölgedeki hükümet karşıtı protestoların şiddetle bastırılmasını kınaması çağrısında bulundu. ABD'nin en güçlü kadını konumundaki Pelosi, dünyada özgürlükten yana olan herkes Çin ve Tibet'teki Çinlilerlin tutumunu protesto etmezse, insan hakları konusunda hiçbir yerde konuşma hakkımız kalmaz dedi. Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier de Çin'in Tibet hakkında yayın yasağını kaldırmasını istedi. 1959 yılındaki halk ayaklanmasının 10 Mart'taki yıldönümünde yapılan gösterilerin kanlı şekilde bastırılması ile gündeme gelen Tibetliler Çin'deki azınlıklardan biri. 55 azınlık grubunun bulunduğu ülkede Pekin'in tepkisini çeken iki halk grubu var.
Çin'deki etnik gruplar Çin hakkındaki resmi bilgilerde, dünya nüfusunun yaklaşık beşte birini oluşturan ülkede, farklı halkların yaşadığı ancak çoğunluğu yüde 92 ile Han etnik grubunun oluşturduğu belirtiliyor. Geri kalan yüzde 8'lik nüfusun içinde 55 azınlık etnik grubu var. Bunlar arasında Huy, Uygur, Dung Siyang, Kırgız, Salar, Tacik, Özbek, Bauan, Tatar, Moğol ve Tibet etnik grupları sayılabilir. Azınlıklar içinde müslüman olanların oranı yaklaşık yüzde 19. Ama bunlardan ikisi, Tibetliler ve Uygurlar Çin yönetiminin en fazla başını ağrıtan gruplar çünkü her iki etnik grubun yaşadığı coğrafya 1949 yılında Çin tarafından işgal edilmiş. Hem Tibet'te, hem de Doğu Türkistan'da 'zayıf da olsa' bağımsızlık yanlısı direniş yapılanması bulunuyor. Resmen özerk olan üç bölge, Tibet, Uygur ve İç Moğolistan bölgelerinin siyasi yapıları ve hükümetleri mevcut. Tibet ve Uygur bölgelerinin Başbakanları da bu etnik gruplara mensup. Ancak bu bölgelerde önemli olan zaten Başbakan değil, parti sekreteri ve o da yıllardır Pekin tarafından atanan bir Han kökenli oluyor. Bunlardan biri de, şimdi devlet başkanlığı görevindeki, Tibet'de yirmi yıl önce yaşanan son ayaklanma girişimini kanlı bir şekilde bastıran Hu Jintao idi.
Folklorik gelişmeye evet, ekonomiye hayır Çin yönetimi azınlık etnik grupların özerk bölgelerde kültürünü geliştirmesine izin veriyor. Bazı etnik özerk bölgelerdeki yüksek okullarda ve etnik fakültelerde azınlık grupları için edebiyat bölümleri de açıldı. Tibet Özerk Bölgesi, İç Moğolistan Özerk Bölgesi ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde tıp fakülteleri bile var. Ancak farklı kültürlerin ekonomik alanda gelişmesine sıcak bakılmıyor. Geçen yıl yayımlanan raporda Çin'deki azınlıkların ülkede yaşanan ekonomik gelişmeden pay alamadığına özellikle dikkat çekiliyordu. Çin İnsan Hakları ve Uluslararası Azınlık Hakları Grubu'nun ortaklaşa hazırladıkları raporda, Çin'in özerk etnik bölgelerine yapılan yatırımların, ekonomik gelişmenin öncüsü kıyı bölgelerine hammadde sağlamaya yönelik olduğu, kara ve demiryolları yapımının yerel ekonomileri güçlendirmediği vurgulanıyordu. Öte yandan ülkenin kıyı kesiminde ekonomik patlama yaşayan bölgelerle, ülkenin batısındaki çok daha az gelişmiş bölgeler arasında büyük bir uçurum olduğu açıkça görülüyor ve halk arasındaki hoşnutsuzluk şiddetle bastırılmaya çalışılıyor.
Tibet ve Uygur bölgelerinin önemi Geniş bir bölgede dağınık bir şekilde yaşayan iki azınlık grubunun da tarih boyunca bağımsız oldukları dönemler mevcut. Tibetliler ve Uygurlar, Çin'in toplam nüfusunun yüzde 1'inden az olsa da, bu iki bölgenin bağımsızlığı Çin'in topraklarının yüzde 30'unu kaybetmesi anlamına geliyor. Bu yüzden de Pekin makamları, daha fazla özerklik ya da bağımsızlık taleplerine sert tepki veriyor. Ayrıca yıllardır Han grubundan Çinlileri bölgeye yerleştirerek nüfus yapısını değiştirmeye çalışıyor.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.