15, 20 yıl önce CHP Genel Başkanı kalkıp zamanın iktidarına; Azınlıklara hak vermede, ruhban okulu açmada destek olacağını söylese, o zamanın “milli görüşçü” şimdiki zamanın “milli görüşsüz” takımı hemen isyana geçer; Din elden gidiyor, ülke Hıristiyanlaştırılıyor, daha imam-hatip ihtiyacımız karşılanmazken papaz yetiştirmenin anlamı nedir? Vs. sorularla başta Beyazıt Meydanı olmak üzere birçok yeri ayağa kaldırırlardı…
Ama zaman değiştiği gibi derelerde çoğaldı. Haliyle bu dereleri geçmek gerekti. Her dere başında, dereyi geçmek için birilerine paşa, paşa dayı dediler.
Dedik ya, çok sular aktı bu köprülerin altından… Başbakan “besmele” ile kilise açtı. Van’da halkımızın “tecavüz adası” dedikleri yeri, Ermenilerin Türkleri bin bir işkenceye tabi tuttukları mekanı hükümet, milletin paralarıyla (4 trilyon) onararak Ermeni hizmetine sundu. Bir AKP’li belediye başkanı kiliseye (haşa) Allah’ın evi deme yobazlığını gösterdi. Bülent Arınç ise azınlıkların haklarının (vatandaşı ve seçilmiş yöneticisi olduğu ülkeyi suçlayarak) Türkiye Cumhuriyetince ellerinden alındığını ve AKP hükümetinin bu hakları vermeyi boynuna borç bildiğini, sağına papazı, soluna hahamı alarak açıkladı. Beraber açtıkları iftar (!) sofralarını zaten hatırlarsınız…
75 milyonu bir tarafa koyup, ninnilerle uyutan 100, 150 bin gayri Müslime hizmet yarışına giren hükümet temsilcilerine ana muhalefette ortak olmaya karar verdi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Rum Ortodoks, Yahudi, Ermeni, Süryani toplumlarının ruhani liderleri ve temsilcileriyle İstanbul’da yediği yemekte, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılışına destek çıktı.
Kılıçdaroğlu iktidara; “İyi niyetli ve doğru bir yaklaşım sergilerseniz okulun açılması için gerekli katkıyı sağlarız...” diyor.
Sayın Kılıçtaroğlu! İktidar daha ne yapsın bu gayri Müslimler için. Direk olarak, gelin hizmeti (!) beraber yapalım, deyin olsun, bitsin… Bu iyi niyetten kastınız nedir?
Halk bu yapılanları neden görmüyor? En basitinden Atina’da bir cami yapılabilir mi! Düşüncesine bile on binlerce Yunan sokaklarda hayır derken, benim ülkemde her Hıristiyan’a bir kilise kampanyasının hikmeti ne olabilir ki? Neden görmüyor bunları millet? Neden görmüyorsun?
Çünkü gözlere sürme çekildi. Mesela; Bize çok hendek atlattılar. Namazımıza karıştılar. Örtümüze karıştılar. Okulumuza karıştılar. Bize “yobaz” dediler. Bize “gerici” dediler. Vs. söylemlerle halkın “Küçük Emrah’ı” oldular ve iktidara kondular.
10 yıl geçti. Artık bir şeyler yapılması lazımdı. Tak bir kanun. Eğitim dört parça. Birde üstüne CHP’yi ekle. AKP tekrar eski günlerine. 10 yılda şu oldu, bu oldu; Yahudi ve Hıristiyanlara cennet hakkı (!) verildi, şu kadar kilise ve kilise evi açıldı vs. unutuldu.
Son olarak Başbakan bir dindar nesil oltası attı halk denizine, neredeyse toplumun tamamı yedi bu oltayı. Üstelik Bülent Arınç’a rağmen.
Bülent Arınç, Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrencileriyle bir araya geldi. Öğrenciler sordu, Arınç yanıtladı…
“Devletin dindar nesil yetiştirme gibi bir rolü olmalı mı?”
“Devletin dindar nesil yetiştirmek gibi bir görevi yok. Başbakan Erdoğan’ın “dindar nesil” demekten kastının “inançlı bir nesil yetiştirmek” olduğunu düşündüğünü söyledi.
“Çünkü bir insan inanabilir, inanmayabilir de. İnanan insana saygı gösterip, inanmadığını söyleyeni dışlamak kesinlikle demokratik değil…
“…Demokrasi bir arada yaşama sanatıdır. Ama inançlı bir gençliğin ülkesine, vatanına, kendi ailesine, kendisine daha faydalı bir takım argümanlarla desteklenmesi bir amaç olabilir. Sayın Başbakan bu konuda samimidir ve bence de masumdur.”
“Bu toplumun içinde dini minnet taşıyan herkesin bir itibarı, çevresi ve etkinliği vardır. Onlardan istifade etmek isteyenler veya bireysel olarak katkısına ihtiyaç duyan bütün siyasi partiler kapılarını çalarlar. Bazen çarşaf giymiş hanımlara parti rozeti takarlar.”
Belki de Arınç’ın katıldığım tek düşüncesi. Hedef “dindar” değil “inançlı” insan modeli. Nasıl bir inanç sorusunun cevabı ise diyalogcular ve onun siyasi ayağı AKP’de gizli. Sonra illa inansın diye de bir dayatma yok. Ateistte olur.
Hele insanlar inançlarından ötürü minnet altına alma düşüncesi çok doğru. Çünkü bütün siyasi ömürlerini bu mantık üzerine kurdular. Artık rozet kurtarmıyor. Kömür, bakliyat, uzun vadeli mutluluk senaryoları vs.
Ne diyelim! Kendi düşen ağlamaz…
Ama zaman değiştiği gibi derelerde çoğaldı. Haliyle bu dereleri geçmek gerekti. Her dere başında, dereyi geçmek için birilerine paşa, paşa dayı dediler.
Dedik ya, çok sular aktı bu köprülerin altından… Başbakan “besmele” ile kilise açtı. Van’da halkımızın “tecavüz adası” dedikleri yeri, Ermenilerin Türkleri bin bir işkenceye tabi tuttukları mekanı hükümet, milletin paralarıyla (4 trilyon) onararak Ermeni hizmetine sundu. Bir AKP’li belediye başkanı kiliseye (haşa) Allah’ın evi deme yobazlığını gösterdi. Bülent Arınç ise azınlıkların haklarının (vatandaşı ve seçilmiş yöneticisi olduğu ülkeyi suçlayarak) Türkiye Cumhuriyetince ellerinden alındığını ve AKP hükümetinin bu hakları vermeyi boynuna borç bildiğini, sağına papazı, soluna hahamı alarak açıkladı. Beraber açtıkları iftar (!) sofralarını zaten hatırlarsınız…
75 milyonu bir tarafa koyup, ninnilerle uyutan 100, 150 bin gayri Müslime hizmet yarışına giren hükümet temsilcilerine ana muhalefette ortak olmaya karar verdi.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun Rum Ortodoks, Yahudi, Ermeni, Süryani toplumlarının ruhani liderleri ve temsilcileriyle İstanbul’da yediği yemekte, Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılışına destek çıktı.
Kılıçdaroğlu iktidara; “İyi niyetli ve doğru bir yaklaşım sergilerseniz okulun açılması için gerekli katkıyı sağlarız...” diyor.
Sayın Kılıçtaroğlu! İktidar daha ne yapsın bu gayri Müslimler için. Direk olarak, gelin hizmeti (!) beraber yapalım, deyin olsun, bitsin… Bu iyi niyetten kastınız nedir?
Halk bu yapılanları neden görmüyor? En basitinden Atina’da bir cami yapılabilir mi! Düşüncesine bile on binlerce Yunan sokaklarda hayır derken, benim ülkemde her Hıristiyan’a bir kilise kampanyasının hikmeti ne olabilir ki? Neden görmüyor bunları millet? Neden görmüyorsun?
Çünkü gözlere sürme çekildi. Mesela; Bize çok hendek atlattılar. Namazımıza karıştılar. Örtümüze karıştılar. Okulumuza karıştılar. Bize “yobaz” dediler. Bize “gerici” dediler. Vs. söylemlerle halkın “Küçük Emrah’ı” oldular ve iktidara kondular.
10 yıl geçti. Artık bir şeyler yapılması lazımdı. Tak bir kanun. Eğitim dört parça. Birde üstüne CHP’yi ekle. AKP tekrar eski günlerine. 10 yılda şu oldu, bu oldu; Yahudi ve Hıristiyanlara cennet hakkı (!) verildi, şu kadar kilise ve kilise evi açıldı vs. unutuldu.
Son olarak Başbakan bir dindar nesil oltası attı halk denizine, neredeyse toplumun tamamı yedi bu oltayı. Üstelik Bülent Arınç’a rağmen.
Bülent Arınç, Çankaya Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler öğrencileriyle bir araya geldi. Öğrenciler sordu, Arınç yanıtladı…
“Devletin dindar nesil yetiştirme gibi bir rolü olmalı mı?”
“Devletin dindar nesil yetiştirmek gibi bir görevi yok. Başbakan Erdoğan’ın “dindar nesil” demekten kastının “inançlı bir nesil yetiştirmek” olduğunu düşündüğünü söyledi.
“Çünkü bir insan inanabilir, inanmayabilir de. İnanan insana saygı gösterip, inanmadığını söyleyeni dışlamak kesinlikle demokratik değil…
“…Demokrasi bir arada yaşama sanatıdır. Ama inançlı bir gençliğin ülkesine, vatanına, kendi ailesine, kendisine daha faydalı bir takım argümanlarla desteklenmesi bir amaç olabilir. Sayın Başbakan bu konuda samimidir ve bence de masumdur.”
“Bu toplumun içinde dini minnet taşıyan herkesin bir itibarı, çevresi ve etkinliği vardır. Onlardan istifade etmek isteyenler veya bireysel olarak katkısına ihtiyaç duyan bütün siyasi partiler kapılarını çalarlar. Bazen çarşaf giymiş hanımlara parti rozeti takarlar.”
Belki de Arınç’ın katıldığım tek düşüncesi. Hedef “dindar” değil “inançlı” insan modeli. Nasıl bir inanç sorusunun cevabı ise diyalogcular ve onun siyasi ayağı AKP’de gizli. Sonra illa inansın diye de bir dayatma yok. Ateistte olur.
Hele insanlar inançlarından ötürü minnet altına alma düşüncesi çok doğru. Çünkü bütün siyasi ömürlerini bu mantık üzerine kurdular. Artık rozet kurtarmıyor. Kömür, bakliyat, uzun vadeli mutluluk senaryoları vs.
Ne diyelim! Kendi düşen ağlamaz…
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Akın Aydın / diğer yazıları
- Türkiye’ye ‘Escobar sistemi’ kurmuşlar / 21.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025