Geçenlerde işsizlik rakamları açıklandı. İşsizlik oranları, yaklaşık %1 artarak %14'e dayanmış durumda. Türkiye genelinde 15 yaş ve üzeri yaştaki (çalışabilir) kişilerde işsiz sayısı 2021 yılı Nisan ayında bir önceki aya göre 275 bin kişi artarak 4 milyon 511 bin kişi oldu. Aynı dönemde, 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,1 puanlık artışla yüzde 25,6. Yani, resmi rakamlara göre, her 4 gençten birisi işsiz.
Rakamlar çok düşündürücü. Ve işsizlik gerçeğinin birçok farklı boyutları var. İnsanların umutlarının tükenmesinden ve aidiyet duygularının zayıflamasına ve buna bağlı yurt dışına çıkışa (kaçışa); intihar, hırsızlık ve evlenme yaşının ilerlemesi gibi sosyal sorunlardan, devlete olan dolaylı maliyetlere kadar farklı boyutları içinde barındırıyor.
İşsizliği azaltmanın en önemli yolu, reel sektörü daha cazip kılmak ve insanların reel sektöre yatırım yapmasını sağlamak. Bu, ticaret ile, hizmetle, tarımla veya sanayi ile olur. İthalattan ziyade, yerli üretimi, emeği ve hizmeti önceliğe almakla olur. Kısa vadede ucuz ithal ürünler, iç piyasada enflasyonla mücadele anlamında Size katkı sağlayabilir veya ithalat (sopasını)ı kullanarak içerdekilere ayar-mesaj verebilirsiniz ancak bu uzun vadede işsizlik olarak karşınıza çıkacaktır.
İşin bir de eğitim boyutu var.
27 yıldan bu tarafa yüksek öğretimin içinde olan birisi olarak şunu söyleyebilirim: Ülke olarak, kabul edelim veya etmeyelim, eğitim planlamamızı, ekonominin gidişatına göre yapamıyoruz. Ve bu, uzun süreden beri yaşadığımız bir sorun. Mesela, tarımsal üretimde istediğimiz noktada değiliz veya tarım ürünlerini (katma değerli) sanayi ürünlerine dönüştürme noktasında sorun yaşıyoruz. Hal böyleyken, bildiğim kadarıyla 40'dan fazla üniversitede ziraat fakülteleri açıyoruz. Benzer şekilde, deniz mahsullerinde durum aynı iken, su ürünleri fakülteleri açıyoruz. Daha, söz konusu kısmen daha az rantabl olan birimlere ayrılan kaynaklara (akademik-idari personel harcamalarına, demirbaşlara, laboratuvarlara, … ) girmiyorum.
Bir hatıramı anlatayım. Yanlış hatırlamıyorsam, 1994 yılında, lisans öğrencisi iken, YÖK, öğrencilerden aldığı harçları ciddi oranda arttırmıştı. Durumdan rahatsız olan bazı arkadaşlar sokağa çıkmış, durumu protesto ediyorlardı. Ertesi gün derste, Kamu Maliyesi hocamız, bu arkadaşlara hitaben, bir üniversite öğrencisinin, devlete olan (yüksek) maliyetinden bahsetmişti. Evet, şu anda, üniversite öğrencilerinin büyük kısmından harç alınmıyor, ancak bu harcamaları devletimiz finanse ediyor.
Kanımca olması gereken, reel sektörün dinamiklerini dikkate alarak, eğitim planlarının yapılması. Ek olarak, eğitim planlarını yaparken, meslek örgütlerinin de görüşlerinin alınması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü reel kesimin nabzını onlardan daha iyi tutan yoktur. Onlardan gelecek geri dönüşlere göre ya yeni bölümler açılacak ya da hali hazırdaki bölüm dersleri veya içerikler revize edilebilecektir.
Bu konuda, üniversite adaylarının tercihleri de önemli bir kriter. Diğer bir ifade ile, tercih edilmeyen bölümlerde ısrarcı olmamak, o birimlere yatırım yapmamak, ciddi tasarruf sağlayabilecektir.
Bir köşe yazısında, takdir edersiniz, işsizliğin tüm boyutlarını ele almak, tüm çözüm yollarını irdelemek imkansız. Ancak şunu ifade edebiliriz, eğer işsizlik sorununu çözmezsek veya gecikirsek veya en kötüsü görmezden gelirsek, inanın bu yaşadığımız işsizlik maliyetleri, daha da katlanarak artacak, çözüm daha da zorlaştıracaktır.
- Bari burada yapmayın!! / 09.08.2021
- Keşke dokunmasaydım! / 24.07.2021
- Rusya yaptı da ya biz? / 02.07.2021
- Birisi işsizlik mi dedi? / 15.06.2021
- Korkmalı mıyız? / 17.05.2021
- Pandemi turnusolu / 05.05.2021
- Sanal vurgun / 27.04.2021
- Olması gerekendi / 20.04.2021
- Yeni başkanın ilk sınavı / 12.04.2021