Bölücü terör ve bunun siyasete uzanımını ile "Türkiye için" oluşturula gelen iç ya da dış merkezli ayrılıkçı hareketlerinin tümünü "Bölgesel dinamiklerden", dahası ABD inisiyatifinde gözüken küresel işgal atılımlarından bağımsız düşünmek sağlıklı bir analizi mümkün kılmıyor. Dahası bunlar arasındaki bağlantıyı tespit etmek Türk Milletinin bekası adına eskisinden çok daha fazla önem taşıyor.Geçmiş yıllarda Türkiye, karşı karşıya kaldığı tehditleri yumuşatabilecek irade-inisiyatif ve tavrı, belli bir oranda üretebiliyordu. Ve başta bölücü terör olmak üzere ülke üzerindeki diğer hesapların gelişmesini engelliyordu. Son dönemde ise, AB-ABD-IMF ve Medeniyetler Buluşması kıskaçlarına fazlasıyla girmekle, egemenliğine-bağımsızlığına-toprak bütünlüğüne ve diğer milli güç unsurlarına ipotek konulmasına izin veren, dahası bunun başlıca nedeni olan kendi iç dinamikleriyle, sanki "Var olmama" gayreti ortaya koyan bir Türkiye manzarası ortaya çıktı. Elbette bu durumun adı hiçbir şekilde konmadı ve sürekli aksi şeyler söylendi. Buna rağmen perşembenin gelişi çarşambadan belliydi ve ülkenin yaşamak zorunda kaldığı son durum, ağır iklim değişikliklerinin arifesinde olunduğunu bütün Türkiye'ye ispatladı. Konu ile ilgili sarsıcı bu sinyal, "bilindiği üzere" ayrılıkçı terörün alışılmadık ve beklenmedik çıkışıyla oluştu. Ve tabii karışık akıllar fazlasıyla karışmak zorunda kaldı. Canavarla parçalayıp da, gelip benimle ağlayanın bir başka canavar olduğu bal gibi bilindiği halde, o canavara yapılan serzenişler ya da karşılıklı kafa tutuşlar, maruz kalınan tribün edebiyatının son dönemde bir başka versiyonunu ortaya çıkardı. Tabii burada akıl karışıklığı ile ilgili ifade ettiğimiz asimetrik yapılanmanın, maruz kaldığımız nüfuz-nüfus ve etki ajanlığı ile psikolojik savaşın bombardımanıyla doğrudan ilintili olduğunu söylemek gerekiyor.Görünen ve gözükmeyen, bilinen ve bilinmeyen güç odaklarının kontrol ve güdümündeki lobiler ABD'si, 22 Ortadoğu ve Afrika ülkesinin haritasını değiştirmeye soyunmuş ve bunun için yaptığı stratejik yığınaklanma, Irak ve Filistin girdaplarında bir kukla gösterisine dönüşmüşken, "İran" adı altında yapılan hedef tarifinin basit bir senaryo olmadığının altını çizmek gerekiyor. Hatta bu farklı angajman, bölgede uygulamaya konulan başka siyasetlerin ve stratejilerinde habercisi?Belki de durumu çok daha başka yanlarıyla sorgulamak dahi gerekiyor: ABD'nin ve İsrail'in İran karar vericileri ile geldiği noktada "gizlide" kalan neler var? İran'ın İsrail ve ABD'ye kafa tutuşu önemli bir gösterge olarak algılanıyor. Ancak, Irak'taki direnişte Şii nüfusun işgal güçlerinden yana ortaya koyduğu tavır, ABD'nin Irak'ta faaliyet göstermesini gözmezden geldiği yaklaşık yüz bin devrim muhafızının varlığı bu tavırla fazlasıyla çelişiyor.Tabii gölgede kalan sözler ve anlaşmalarla ilgili benzer soruları da Türkiye'deki muhataplar içinde sormak gerekiyor.Gerçektende Irak ve Filistin'de istediği sonuçlara ulaşamayan iradeler, yeni bir sahada ve dahası Irak, Afganistan ve Filistin'den çok daha fazla derinliği olan bir İran jeo-strateji ve politiğinde yeni bir maceraya girebilirler mi?İsrail-ABD ikilisinin, Irak-İran savaşında kullandıkları ve destek verdikleri irrasyonel liderleri Saddam Hüseyin'e karşı İran'a el altından silah sattıkları ve özellikle İsrail'in 25 asırlık jeo-politik partner olarak algıladığı Pers ırkına verilen bu gizli ama anlamlı destek, günümüz Ortadoğusu'nu yeniden şekillendirme misyonunda nasıl bir anlam taşıyor? Ve yaklaşık bin yıldır söz konusu bölgelerde başat vizyonu taşıyan Türkiye'nin gelecekte yapabileceklerine karşı, bugün ABD misyonunda şekillenen Batı idealizmi, Türkiye'ye hangi gömleği biçiyor. Sanırız ki; bütün bu konuların düğüm noktasında bugün Türkiye'nin yaşamak zorunda kaldığı başta bölücü terör ve bölücü siyaset ve ardından gelen diğer ayrılıkçı yapılanmalar var.Sonuçta İran, ister jeo-politik partner, ister siyasal düşman olsun, konunun birebir muhatabının Türkiye olduğu anlaşılıyor. Aranan ispatın ayrıntılarda gizli olduğunu konu ile ilgilenen hemen herkes biliyor. Çünkü hangi şekilde olursa olsun, İran-Türkiye arasında yaşanabilecek olası şarjlarda, Milli Güç, tarihi misyon ve vizyon kaybı yaşayacak birincil ülke Türkiye? Atılmak istenen yumruğun İran'dan ziyade başka bir muhatabının olabileceği olasılığı, Türkiye için varlığıyla ilgili can alıcı bir anlam taşıyor. Yoksa Irak'taki iç savaş senaryo ve uygulamalarından edinilen tecrübelerle her türlü "Sözde" farklılıktan, farklı bir devletin doğabileceği önermesiyle hareket edenler, kendilerinin ağabey rolünü de üstlenebileceği "Birbiriyle çatıştırarak eritme" politikasını, Türkiye ve İran için devreye koymayı mı tasarlıyorlar? Belki de kontrollü ayaklanma provaların icra edildiği şu refleks ölçme günlerinden elde edinilenler, gelecekte uygulamaya konulabilecek bir ya da birkaç ayrılıkçı hareketinde altyapısını oluşturuyor. Ve bu konunun, İran-Türkiye çatışma denklemiyle bütünleştirilmesinin planlanabileceği öngörülürse, 5000 yıllık Türk, 1000 yıllık Türk-İslam, 83 yıllık cumhuriyet rejiminin tarihe gömülme projesi, hiç de komplo teorisi olmuyor. Türkiye için, yığınaklanmadaki sıklet merkezini dağıtmak zorunda kalabileceği farklı pek çok dış tehdidin ortaya çıkabileceği de hesaplanırsa, denklem bir başka paradoksa dönüşüyor. Hatta ekonomideki olası kırılmalar, ambargo, abluka ve diğer yalnızlaştırmalar konuyu fazlasıyla derinleştiriyor. Güdülen güçlerin en stratejiği olan ABD'nin ise bir kez daha Türkiye'den üs istemekte olduğu, Beyaz Saray merkezli gazetelerde dillendirilmeye başlaması ise artık tanıdık olduğumuz bir kombine satış? Ancak yine de oldukça dikkat çekici? Bu gazeteler B-52 bombardıman uçakları için ABD'nin Türkiye'den istediği üslerle ilgili bastırdığını ifade ederlerken, medya üzerinden yapılmakta olan psikolojik bombardımanın asparagasında olduklarının da ip uçlarını veriyorlar.Dikkatli okuyucular hatırlarlar; Irak savaşı sırasında İngiltere'nin Fairford üssünden havalanan B-52'ler "AKePe'nin izniyle" Türk hava sahasında Trabzon üzerinden kanat kırıp Türkiye üzerinden geçmişler ve Irak'taki hedeflerini vurmuşlardı. Ve Irak'taki 250 binlik katliamın temel nedenlerinden olan "7500 km. menzilli" bu stratejik ölüm uçakları işlerini bitirdikten sonra bir başka üssü doğru uçmuşlardı. Şunu demek istiyoruz. ABD'nin B-52 ya da B-1, B-2 türü uçakları için Türkiye'den üsse ihtiyacı yok. Ama şuna ihtiyacının olduğunu söylemek pekala mümkün? 1- İran'la Türkiye'nin karşı karşıya getirilmesi ve olası bir savaş senaryosu için?2- Türkiye'nin kontrolü, işgal ve istilası için?3- Olası bir kontrolsüz zaman ve alanda (iç çatışma ya da bölgesel ayaklanma) Türkiye'nin olan stratejik maden ve kritik alanlarının kontrolü için? 4- ABD'nin Ortadoğu ve Kafkaslardaki istikrarsız bölge ve devletlere müdahale edebilmesi için?Bu madde ya da başlıkları çoğaltmak elbette mümkün? Bizim sadece burada vurgulamak istediğimiz; Dünyayı en az 1000 devlete bölmek isteyen egemen istilacı güç merkezlerinin öyle ya da böyle Türkiye'yi hedef tahtasının merkezine yerleştirmiş olduklarıdır. Ve Türkiye'nin parçalanmasını istemekte ilgili bu temel konu, mevcut konjektürün oluşması-oluşturulması; yani bunun nasıl ve ne zaman yapılabileceğiyle ilgili? Ve ne yazık ki, Türkiye'deki karar vericilerin ortaya koydukları tavır ve uygulamalar, bu ereğin peşinde koşanların ağzını fazlasıyla sulandırıyor.Oysa Türkiye için çözüm yolları fazlasıyla açık. Ancak bu konu, milli bir iradenin tecelli etmesiyle doğru orantılı? Provakasyon destekli şövenist milliyetçiliğe ve bölücü terörün muhatap kabul edilebileceğine dair ülke içi ve Atlantik ötesinden verilen bütün mesajlara rağmen, Türk Milletinin oluşturabileceği "Ulusal Dalga" bütün komplo-entrika, bölücü siyaset ve fiili operasyonlara rağmen, Dünya geleceğini yönlendirebilecek güçte?Ancak olmazsa olmaz şart "yukarıda da belirttiğimiz gibi"; Milli Birlik ve Beraberlik? Ve tabii ki, Milli Siyaset ve Strateji?Bekamızın ve jeo-politiğimizin başka açarı yok?
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012