Yaşanan ekonomik krizin üstü örtülmeye çalışılsa da artık mızrak çuvala sığmıyor. Rakamlarla oynanarak ekonomideki olumsuz gerçeklerin üstü örtülemiyor.
Siyasilerimiz bir takım pansuman tedbirlerle eskiden olduğu gibi durumu kurtarmaya çalışıyorlar ama yaşanan kriz eski kriz değil…
Tüketicide para yok, rutin alışverişini yapamadığı gibi, aldığı borçlarını da ödeyemiyor, faiz batağında, icra kıskacında… Üreticide para yok, aldığı kredileri ödeyemiyor, pazar yok, malını satamıyor.
Devlette para yok, borç çok, gelir yok, kefen parası da dahil ne var ne yok her şeyini seferber etti, ama yine de yaraya merhem olmadı. Mevcut ekonomik anlayışla olması da asla mümkün değil…
Reuters haber ajansında dikkat çekici bir haber yayınlandı. Haberde, Türkiye'de hükümetin 8 milyar dolarlık (46 milyar TL) batık kredileri üstlenmeleri ve ekonomiyi canlandırmak için kredi vermeye başlamaları konusunda Türk bankalarını zorladığı belirtildi.
Ve hükümetin bu yaklaşımı "en saldırgan hamle" olarak nitelendirildi.
Bu girişimin, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gelecek yıl büyüme hedefinin yüzde 5'e çıkartılması arzusunu yerine getirmek amacıyla hükümetin bankaların daha fazla kredi vermelerini sağlama adına yapıldığı ifade edildi.
5 Türk kaynağıyla görüşmeler yapıldığı söylenen haberde, hükümetin bankalardan son bir kez "borçla başa çıkmalarını" istediği ve görüşmelerde ilerleme kaydedilememesinden ötürü "Ankara'nın sabrı kalmadığı" vurgulandı.
Bildiğiniz gibi, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK), bankacılık sektöründe takip hesaplarına aktarılması gereken, ağırlıklı olarak inşaat ve enerji sektörlerine kullandırılmış, toplam 46 milyar TL büyüklüğünde kredinin tespit edildiğini ve ilgili bankalara 2019 yıl sonuna kadar söz konusu krediler için gerekli sınıflama değişikliklerinin yapılması ve beklenen kredi zarar karşılıklarının ayrılması konusunda bildirimde bulunulduğunu bildirmişti.
Yani Reuters'in aktardığı gibi bankaların, batık krediler konusunda ellerini taşın altına koymaları isteniyor.
Yaşanan kriz sebebiyle zaten karlılıkları ciddi oranda düşen bankalar ise bu adımı atmada çok istekli gözükmüyor, ayak diretiyor.
Uluslar arası kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, hükümetin 46 milyar TL'lik batık kredi adımının Türk bankalarının karlılığını azaltacağını, bu yüzden de bankalar için "negatif" olarak değerlendirdiklerini açıkladı.
Moody's ayrıca, Türkiye ekonomisinin 2019'da daralmasını ve enflasyonun MB'nin hedeflerinin üzerinde kalmasını beklediğini belirtti.
Mevcut sistemde, ihtiyaç duyulan para, dışarıdan borçla alınıyor.
Bu borcun akışını Moody's, Standard&Poors, Fitch Ratings gibi kredi kuruluşlarının notları belirliyor. Bunların hepsinin Türkiye notu aktardığımız gibi "negatif", yani yatırım yapılamaz olduğu için para akmıyor. Bankalarımız da negatif notlu olduğu için finans bulamıyor. Bu sebeple sigorta fonları, ihtiyat akçeleri devreye sokuldu.
Bu durumda dışarıdan borç bulunamıyor, siyasilerin "sabırları taştığı" için bankaların üzerinde baskı oluşturuluyor. Bankalar ise ne para bulabiliyor, ne de kredi verebileceği "güvenli" bir müşteri…
İki arada bir derede vaziyetteler…
Siyasilerin sabrı taştı, doğru, yakında bankaların da sabrı taşınca ne olacak?
Mevcut ekonomik anlayışta finansal sistem bankaların üzerine kurulmuş.
IMF'nin bir "köpek balığı gibi" Türkiye'nin çevresinde iştahla dolaşmasına, hem iktidarla, hem de muhalefet partilerinin temsilcileriyle görüşmesine şaşırmamak gerek…
Malum, IMF heyeti, her üye ülkeye yılda bir kez gerçekleştirdiği "4. Madde Konsültasyon Çalışması" çerçevesinde Türkiye'de incelemelerde ve denetlemelerde bulundu.
Siyasilerimiz "IMF'den borç almıyoruz" diyerek övünüyorlar ama IMF'ye üyeliğimiz devam ettiği için her yıl bu denetimlerden geçiyoruz. IMF politikaları "kamçısız" uygulanıyor mu, uygulanmıyor mu, hesabını veriyoruz.
Bu görüşmelerde iktidarın yetkililerine söylenmeden, program dışına çıkılarak CHP ve İYİ Partili yetkililerle görüşülmesi, iktidarı bir hayli kızdırdı.
İktidar kanadından yapılan "Heyetle yapılan toplantılar boyunca böyle bir görüşmeden söz edilmemiştir. Buna rağmen böylesi saklanan, meşruiyet dışı bu toplantı, Türkiye'ye karşı farklı bir ajandanın varlığının göstergesidir" açıklaması bu rahatsızlığı ifade diyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı'ndan da konuyla ilgili açıklama geldi ve açıklamada, "Gösterilen yapıcı yaklaşım ve yıllardır süregelen teamüller ortadayken IMF heyetinin, Bakanlığımızın bilgisi dışında çeşitli görüşmeler yapması tarafımızca uygun görülmemekte olup, bu hususun tekrar etmemesine yönelik olarak IMF temsilcilerine önümüzdeki dönem için şeffaflığa azami ölçüde dikkat edilmesi yönünde gerekli uyarılar yapılmıştır" ifadeleri kullanıldı.
Belli ki küresel bir takım iradeler, bir taraftan ABD'de Sayın Erdoğan'ı ağırlarken, diğer taraftan IMF üzerinden mesajlar gönderiyor.
Bütün bu gelişmeler siyasilerimizin iktidarıyla, muhalefetiyle yaşanan ekonomik krizden kurtulmak için hiçbir çıkış yolları olmadığını göstermektedir.
Bıçak kemiğe dayanmıştır ve bu sefer çok farklı bir çözüm gerekmektedir.
Esasen bu çözüm de çok uzaklarda değildir.
Başta Rusya ve Çin olmak üzere 4 milyar nüfusu kapsayan BRICS devletlerinin bu ve benzeri badirelerden kurtuluşu, içimizden çıkan Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli sayesinde olmuştur.
Modelin Milli Para formülü, içinden çıkılamayan baştan beri anlattığımız finansal problemlerin tamamını temelinden çözmektedir.
MEM'i ve Milli Para formülünü hayata geçirdiğimizde, ne Moody's gibi kuruluşların notlarına ihtiyacımız kalacak, ne borç paraya, ne de IMF'nin göz kırpmalarına… Ne batık kredi kalacak, ne de üretim ve tüketim sorunu…
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Kıbrıs sürecinde düşmanlık ve müzakere aynı anda! / 04.04.2025