'Siyasete girmeden evvel başlattığımız, birlik konferanslarımız, Bağımsız Türkiye Partisi'ni kurduktan sonra siyasal bir kimliğe bürünse de, yaptığımız çalışmalar partizanlığın üzerinde fevkalade faydalar sağlamıştır' diyordu BTP'nin ebedi genel başkanı Merhum Prof. Dr. Haydar Baş.
Ve 'biz, mandacı değil ulusalcı, şövenist değil milliyetçi, fundamentalist değil dindar" bir parti olarak yer aldığımız Türk siyasetinde; "Türk, Kürt, Laz, Çerkez ve Boşnak kardeştir" sloganımız, "dini bütünlüğümüz, milli birliğimizdir" ikazımız, "sivil, asker, devlet ve millet bir bilek bir yürek olalım" çağrımız, "Alevi-Sünni itikatta birdir" ispatımız ve Müslüman Atatürk'ü anlatmamız Türk siyasetinin ilkleridir' diyordu Merhum Prof. Dr. Haydar Baş.
Ne kadar haklı bir duruş ve ne kadar da birleştirici bir siyaset mantığı öyle değil mi?
O ruh, aynı kararlılıkla ve de azimlilikle Hüseyin Baş'ın liderliğinde devlet ve milletimizin birliği, bütünlüğü için dimdik ayakta, millete çağrısına devam ediyor.
Devlet ve millet olarak sürüklendiğimiz şu kayalıklara bir bakar mısınız? Milleti önüne geçenler kin, nefret, ayrıştırıcı söylem, kamplaştırıcı ifadeleri sanki bilerek kullanıyor gibiler.
Oysa sözlerine 'şimdi birlik olma vakti' cümlesiyle başlamıştılar.
Neden? Çünkü merkez yok, merkezleri yok. Fizikçiler detaylarını anlatsın, 'merkezkaç kuvveti' diye bir tabir vardır.
Aslında bu merkezkaç kuvveti, hayatın tamamında da vardır. Siyasette de, sanatta da, ekonomide de, inançta da vardır.
Eğer sizin siyasette merkez bir kuvvetiniz, otoriteniz yoksa mandacı olursunuz, sömürge haline gelirsiniz.
Ekonomi de merkez kuvvetiniz yoksa kapitalizmin çarkları arasında insanınızın emeğini kurban ve devletin kaynaklarını kurban edersiniz.
Sanatta, edebiyatta merkez kuvvetleriniz yoksa veya inkar ederseniz taklitçi olursunuz, aslını inkar edersiniz, batıya hayranlık adı altında şempazeliğe soyunursunuz.
Hele inanç! İnançta merkez kuvvetiniz Allah'ın Kitabı ve Ehl-i Beyt değilse mezhepçi olursunuz, tarikatçı olursunuz, tekfirci olursunuz, deist olursunuz, ateist olursunuz. Sonra kafirlerle omuz omuza verip Müslüman kanı akıtmayı cihat sayarsınız.
Merkez kuvvet Atatürk'tür
Bu devletin merkez kuvveti Atatürk'tür. Çünkü O, Prof. Dr. Haydar Baş'ın dediği gibi birleştirici harçtır, vatandır, bayraktır, tam bağımsızlıktır.
BTP lideri Hüseyin Baş'ın dediği gibi 'O bu milletin süper kahramanıdır. Kırmızı çizgimizdir.'
Neden, sorusunu soran olabilir!
Bugünü düşünün. 85 milyon nüfus. % 99 okuma-yazma oranı. Dünya, cep telefonu kadar küçülmüş. Ulaşım, haberleşme, iletişim diye bir sorun yok. Ordu hazır. Devlet kurumları ayakta ve her şeyin kontrolü (!) yöneticilerimizin elinde.
Ama ortada bir kaos, adaletsizlik ve yolsuzlukların tetiklediği sosyal kaynama, otoriteyi kabule zorlanma, sokaklarda can, mal hatta namus güvenliğinden endişe edilen bir ortam var.
Şimdi 100 yıl geriye gidelim. Gittik mi? O günleri şöyle tarif ediyordu Atatürk:
'Uçurum kenarında yıkık bir ülke, türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar, ondan sonra içeride ve dışarıda saygı ile tanınan yeni vatan, yeni sosyete, yeni devlet ve bunları başarmak için aralıksız devrimler. İşte Türk genel devriminin en kısa tarifi'.
'Askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça sonuçsuz kalır' kalır diyen Atatürk, Misak-ı Milli hudutlarında bir toprak parçasını vatan bellemek, korumak, kollamak, hem askeri, hem siyasi hem de ekonomik olarak neler yapılması gerekiyorsa hepsini tek tek yaptı, fiiliyata geçirdi.
Hem de gönüllerini emperyalistlere pazarlamış batı hayranlarına rağmen. Hem de din adına kendilerini az bir dünyalığa satmış sözde dini liderlere rağmen.
Bugün de dünü batı hayranları sözde 'çağdaşlık, laiklik, özgürlük' adları ile imanlarını az bir dünyalığa satmış olanlar ise 'din, iman, vatan' naraları ile aynen o günleri yaşatmak gayretindeler.
Dün bu millet üzerindeki oyunu bizzat Atatürk bozdu. Bugünde bizler aynı oyunu merkez Atatürk kuvveti ile bozacağız.
Nasıl mı?
"Türlü badireler aşılarak kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. Yaşını kutlayacağımız 2023 yılına ulaşmış bulunmaktayız.
Bizlere bu vatanı bırakan Mustafa Kemal Atatürk ve milli mücadele arkadaşlarını bu vesileyle bir kez daha rahmet ve minnetle anıyoruz. Ancak geldiğimiz nokta onların emanetlerine layıkıyla sahip çıkılamadığını gösteriyor.
Onların yaptıklarını yok pahasına satarak 20 yıldır bizi yönetenler, ülkemizi ağır bir ekonomik çöküşün içine soktular.
Alım gücü sürekli düşen Türk halkı zamlar altında ezilirken, Türkiye yabancılara adeta ucuzluk cenneti oldu.
Ekonominin yanı sıra sosyal hayatta, eğitimde, dış politikada büyük sıkıntılar içerisindeyiz.
Örneğin Ankara "Bir gece ansızın gelebiliriz" sloganıyla gündemi meşgul ederken, Yunanistan 2004 yılında işgal ettiği Keçi Adamıza çıkarak bize meydan okumaktadır.
Dış politika iç siyaset malzemesi yapıldığında ortaya bu düşündürücü tablo çıkmaktadır.
Ülke olarak geldiğimiz nokta Atatürk'ün Gençliğe Hitabesinde tarif ettiği noktadır.
Bu umut kırıcı noktadan bizleri çıkaracak olan da yine Atatürk'ün ifadesiyle Türk gençliğidir.
Şartlar ne kadar ağır olursa olsun Türkiye çözümsüz değildir.
Çözüm ebedi liderimiz Prof. Dr. Haydar Baş'ın Milli Ekonomi Modeli'dir." (BTP Genel Başkanı Hüseyin Baş)
Bu modelin uygulandığı bir Türkiye'de kaynaklarımız yabancıllara akmayacak, halkımızın istifadesine sunulacaktır.
Milli Ekonomi Modeli'nin uygulandığı bir Türkiye'de Türk halkı cebinde parası olan, parasının değeri olan bireyler haline gelecektir.
2023 yılının BTP iktidarıyla çözümlerin geldiği yıl olması temennisiyle tüm halkımızın yeni yılını tebrik ediyorum."
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025