Dini, coğrafi ve tarihsel bağlamda adına ozan, şaman, kam, halk şairi, jırav ve akın denilen icracı tiplerin tarihi süreçte meydana getirdikleri kültürel oluşumun Anadolu'daki adı olan aşıklık geleneğinin sürmesi için oğlunu da açtığı yolda yürüten Aşık Gülşadi, atışmalarda, "Oğlumun bana yetişmesi için 40 fırın ekmek yemesi gerek" diyor. Oğlu Suat Altay ise "Babam benim karşımda söylerken sık sık şaşırıyor ama biz de saygı bitmez. Varsın '40 fırın ekmek yemesi gerek' desin. Biz hem babamızı aşıklıkta geçeriz hem de onun sözünü dinleriz" diye konuşuyor. Samsunlu Aşık Kemali Bülbül, Aşık Gülşadi ile oğlu Suat'ın örnek birlikteliğine bütün aşıkların gıpta ettiğini dile getirerek, aşıkların prototipinin 'ozan' denilen sanatçı tipi olduğunu ifade etti. Aşık Kemali Bülbül, "Aşıklık geleneği, İslamiyet sonrası Anadolu'ya yapılan göçlerle birlikte bu coğrafyaya taşındı. 15. yüzyıldan sonra ozan kelimesi, yerini 'aşık' sözcüğüne bıraktı. Aşıklar, İslamiyet'ten sonra şaman denilen din adamı tipinden uzaklaşıp, özellikle Anadolu'da elinde saz, dilinde sözle, hayali bir sevgilinin peşinden diyar diyar gezen, kültür taşıyıcılığı yapan, dili güzel kullanan, gittiği yerde halk hikayesi anlatan, karşılaştığı aşıklarla atışma yapan, deyiş söyleyen, zaman zaman da ulaklık görevi üstlenen bir sanatçı tipine büründü. Aşık Gülşadi ve oğlu Aşık Suat da görevlerini layıkıyla yerine getiriyor" dedi.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.