Mademki oruç günündeyiz, mademki gündemimizde oruç var ve mademki sayın editörümüz bizi "Ramazan Günlüğü" sayfasına sabitledi o halde biz yine oruçtan devam edelim.
Mezheplere göre hazırlanmış ilmihal kitaplarına bakarsanız "oruç" bahsinde bile onlarca farklı görüşlere rastlarsınız.
Birine göre orucu bozup sadece kaza gerektiren şeyler farklıdır ve şu kadar sayıdadır ötekine göre daha farklıdır ve maddeler daha azdır ya da daha fazladır.
Birine göre sadece kaza gerektiren hal, diğerine göre hem kaza hem keffaret gerektirebilir.
Namaz konusunda bu ayrıntılar çok daha fazladır, en basit namazda el bağlama konusunda bile onlarca ayrı görüş ve uygulama var.
Birisi şöyle bağlanır diyor diğeri tam tersini söylüyor, birisi namazda el bağlamak sünnettir diyor öteki bağlamamak sünnettir diyor, birisi namazda el bağlamak namazı bozar derken diğeri bağlamamak namazı iptal eder diyor.
Mümkün olsa da bu mezhep imamlarını ve onları takip eden müçtehitleri bir araya toplayıp sorsak; son dininin son elçisi bir kişi idi ve on binlerce Müslümanın önünde şu kadar sene namaz kıldırdı, siz bu kadar farkı nasıl ürettiniz, bu zor işi nasıl başardınız arkadaş?
Siz Kerim Kitapta yer alan şu ayetleri hiç mi görmediniz:
"Hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra ihtilafa düşüp parçalananlar gibi olmayınız. İşte bunlar için feci bir azap vardır." (Âl-i İmran: 105).
"Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyunuz, başka yollara uymayınız; zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte, sakınmanız için Allah size bunları emretti." (En'am: 153).
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Sonra Allah, onlara yaptıklarını haber verecektir." (En'am: 159).
Ayrılığı, ayrışmayı, ayrıntılarda boğulmayı yasaklayan bunca uyarıya rağmen ve "Allah'ın ipine" yani Kur'an'a sımsıkı sarılmayı, birliği, beraberliği emreden bu kadar Kur'an ayetine rağmen bir de kalkıp ihtilafın faziletlerini anlatan nutuklar atmasınlar mı?
Bizim meşhur ulemamızın mutlaka ayrıştıkları bu ayrıntıları birileri iyi kullanmış, kaşımış, kaşıdıkça kanatmış, kanattıkça yarayı derinleştirmiş ve Müslümanlar arasında müthiş düşmanlıklar icad etmiş.
Fazla söze gerek yok, bugün İslam coğrafyasının perişanlığı, en basit ihtilaflardan kolayca katliamlara varan kavgaların çıkabilmesi, kaynakların üstünde oturdukları halde dilenci vaziyetleri, küresel tefecilerin at oynattıkları, rahatlıkla kaynaklarına çöreklendikleri acıklı görüntüler, bu mezheplerin, bu ayrıntılarda boğulan sözde müçtehitlerin eserleri değil mi?
"Çalış!" dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevlâ hizmetçin iken
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku tekmîl edince defterini;
Bütün o işleri Rabbim görür: Vazîfesidir...
Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir!
Çoluk, çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak...
Hudâ vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine bak! (Senin işlerini yapan Allah değil mi?)
Onun nimetler hazinesi senin veznendir
Havâle et ne kadar masrafın olursa... Verir!"
(Mehmet Akif Ersoy)
"Kim şeref istiyorsa, bilsin ki, şerefin tamamı Allah'ındır. Güzel söz Allah'a yükselir. İyi amel de güzel sözü yüceltir. Kötülükleri planlayanlara şiddetli bir azap vardır. Bunların planları boşa çıkacaktır." (Fatır: 10).
İnandıkları kerim kitapta bu ve benzeri nice ayetlerin bulunduğu bir toplumu, bir kitleyi bugün ki acınası hale getirmek herhalde ancak özel "bilgi" ile mümkün olabilir.
Tarih boyunca kaleme alınmış cilt cilt ilmihal ve fıkıh kitaplarını dikkatli bir gözle inceleyenler görecektir ki hep ayrıntılarla uğraşılmış ve ne yazık ki asıl mesele, esas can alıcı meseleler gözden kaçırılmıştır.
Ayrıntılarda ayrışma ve esası kaçırma hali artık devam etmemeli ve genç beyinler bu meseleye mutlaka odaklanmalıdırlar.
Mezheplere göre hazırlanmış ilmihal kitaplarına bakarsanız "oruç" bahsinde bile onlarca farklı görüşlere rastlarsınız.
Birine göre orucu bozup sadece kaza gerektiren şeyler farklıdır ve şu kadar sayıdadır ötekine göre daha farklıdır ve maddeler daha azdır ya da daha fazladır.
Birine göre sadece kaza gerektiren hal, diğerine göre hem kaza hem keffaret gerektirebilir.
Namaz konusunda bu ayrıntılar çok daha fazladır, en basit namazda el bağlama konusunda bile onlarca ayrı görüş ve uygulama var.
Birisi şöyle bağlanır diyor diğeri tam tersini söylüyor, birisi namazda el bağlamak sünnettir diyor öteki bağlamamak sünnettir diyor, birisi namazda el bağlamak namazı bozar derken diğeri bağlamamak namazı iptal eder diyor.
Mümkün olsa da bu mezhep imamlarını ve onları takip eden müçtehitleri bir araya toplayıp sorsak; son dininin son elçisi bir kişi idi ve on binlerce Müslümanın önünde şu kadar sene namaz kıldırdı, siz bu kadar farkı nasıl ürettiniz, bu zor işi nasıl başardınız arkadaş?
Siz Kerim Kitapta yer alan şu ayetleri hiç mi görmediniz:
"Hakikatin bütün kanıtları kendilerine geldikten sonra ihtilafa düşüp parçalananlar gibi olmayınız. İşte bunlar için feci bir azap vardır." (Âl-i İmran: 105).
"Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyunuz, başka yollara uymayınız; zira o yollar sizi Allah'ın yolundan ayırır. İşte, sakınmanız için Allah size bunları emretti." (En'am: 153).
"Dinlerini parça parça edip gruplara ayrılanlarla senin hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Sonra Allah, onlara yaptıklarını haber verecektir." (En'am: 159).
Ayrılığı, ayrışmayı, ayrıntılarda boğulmayı yasaklayan bunca uyarıya rağmen ve "Allah'ın ipine" yani Kur'an'a sımsıkı sarılmayı, birliği, beraberliği emreden bu kadar Kur'an ayetine rağmen bir de kalkıp ihtilafın faziletlerini anlatan nutuklar atmasınlar mı?
Bizim meşhur ulemamızın mutlaka ayrıştıkları bu ayrıntıları birileri iyi kullanmış, kaşımış, kaşıdıkça kanatmış, kanattıkça yarayı derinleştirmiş ve Müslümanlar arasında müthiş düşmanlıklar icad etmiş.
Fazla söze gerek yok, bugün İslam coğrafyasının perişanlığı, en basit ihtilaflardan kolayca katliamlara varan kavgaların çıkabilmesi, kaynakların üstünde oturdukları halde dilenci vaziyetleri, küresel tefecilerin at oynattıkları, rahatlıkla kaynaklarına çöreklendikleri acıklı görüntüler, bu mezheplerin, bu ayrıntılarda boğulan sözde müçtehitlerin eserleri değil mi?
"Çalış!" dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,
Onun hesâbına birçok hurâfe uydurdun!
Sonunda bir de "tevekkül" sokuşturup araya,
Zavallı dîni çevirdin onunla maskaraya!
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevlâ hizmetçin iken
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku tekmîl edince defterini;
Bütün o işleri Rabbim görür: Vazîfesidir...
Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir!
Çoluk, çocuk sürünürmüş sonunda aç kalarak...
Hudâ vekîl-i umûrun değil mi? Keyfine bak! (Senin işlerini yapan Allah değil mi?)
Onun nimetler hazinesi senin veznendir
Havâle et ne kadar masrafın olursa... Verir!"
(Mehmet Akif Ersoy)
"Kim şeref istiyorsa, bilsin ki, şerefin tamamı Allah'ındır. Güzel söz Allah'a yükselir. İyi amel de güzel sözü yüceltir. Kötülükleri planlayanlara şiddetli bir azap vardır. Bunların planları boşa çıkacaktır." (Fatır: 10).
İnandıkları kerim kitapta bu ve benzeri nice ayetlerin bulunduğu bir toplumu, bir kitleyi bugün ki acınası hale getirmek herhalde ancak özel "bilgi" ile mümkün olabilir.
Tarih boyunca kaleme alınmış cilt cilt ilmihal ve fıkıh kitaplarını dikkatli bir gözle inceleyenler görecektir ki hep ayrıntılarla uğraşılmış ve ne yazık ki asıl mesele, esas can alıcı meseleler gözden kaçırılmıştır.
Ayrıntılarda ayrışma ve esası kaçırma hali artık devam etmemeli ve genç beyinler bu meseleye mutlaka odaklanmalıdırlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Aziz Karaca / diğer yazıları
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025
- Tuttuğumuz oruç bizi tutamıyorsa… / 06.03.2025