Dünkü yazımda, 'AKP'nin, AB'den şikayet etme hakkı var mı' diye sormuş ve yola çıkmadan önce söyledikleriyle yola çıktıktan sonra ki söylem ve icraatlarını kısaca hatırlatmıştım.
Hatta 90'lı yıllarda bugün iktidar partisine her şartta sahip çıkan medya Avrupa Birliğini, 'domuz çiftliği' olarak karikatürize eder ve Türkiye'yi bu çiftliğe girmeye çalışan koyuna benzetirlerdi.
Siyasi anlayışıyla, medyasıyla birçok değeri hiçe sayarak hep beraber yola çıktılar. Ama çıktıkları yolda bir uyarıcı senelerce, 'bu yolun çıkmaz sokak olduğunu, devlete, millete ve kendilerine asla fayda getirmeyeceğini' anlattı. Anlamadılar! Milletimiz anladı mı? Millette anlamadı.
O uyarıcı Merhum Prof. Dr. Haydar Baş idi. Hem siyasetçiklere, hem de milletimize Baş Hocam iki bin yılındaki tespitlerini yıllarca anlatarak şöyle sesleniyordu;
"AB ile ilgili üç öngörüde bulunmuştuk"
Birincisi, AB bir inanç birliğidir, Hıristiyan kulübüdür, devlet adamları tarafından defaten altı çizilmiştir. İnanç temelli bu birliğin, Haçlı seferlerini gerçekleştirdiği Müslüman Türk'e sınırlarını açmasına imkân bulunmamaktadır.
İkinci öngörümüz, AB'nin 15 sene içinde dağılacağı idi ve bugün İngiltere'nin ayrılma kararı bunu doğrulamaktadır. İngiltere'den cesaret alan Fransa, Yunanistan, İtalya, Çekya, Avusturya, Hollanda, Danimarka, Finlandiya, Slovakya ve Portekiz de referanduma gitmeyi konuşuyor.
Üçüncü öngörümüz AB'nin, Türkiye Cumhuriyeti devleti için masa başında işgal projesi haline dönmesi idi."
Bu öngörülerin hepsi ya hayata geçti ya da itiraf edildi. Ama gerek iktidar partisi ve gerekse diğer partiler AB sadakatlerinden taviz vermediler.
Bu siyaset anlayışının neticelerini de Prof. Dr. Haydar Baş hocamız tek tek sıraladı;
1- Millet olma vasfı ciddi anlamda zarar görmüştür.
2- Ulusal bütünlüğümüz, güvenliğimiz, bağımsız duruşumuz yaralanmıştır.
3- Ekonomi alanında ciddi kayıplar söz konusudur.
4- Dini sahada verilen tavizler milletin kimyasını bozdu.
5- Sosyal ve kültürel kayıplar, insan malzememizi bozmuştur.
AB için verilen tavizler
28 Haziran 2016 tarihli ve 'Zaman bizi haklı çıkardı: AB dağılıyor' başlıklı yazısında Prof. Dr. Haydar Baş, AB tespitlerini yeniden hatırlatırken hükümetin verdiği tavizleri de tek tek sıralamıştı;
"İktidarlar için vazgeçilmez ilke haline gelen AB'ye üyelik uğruna istenen her taviz yerine getirilmiş ve fatura çok acı olmuştur.
Siyasi tavizlere dönüşen uyum talepleri, hem dini bütünlüğümüzü tehdit etmekte; hem de 36 etnik kimlikten bahsettikleri için milli birliğimizi hedef almaktaydı.
12 Aralık 1999 tarihli raporunda "Ege sorunu için Lahey Adalet Divanı'na gidilebilir" denmektedir.
2004'teki metne ise 'karşılıklı görüşmeler yoluyla çözülecek' ibaresi konulmuştur.
2004 yılındaki İlerleme Raporuna göre Fırat ve Dicle suları ile bölgedeki barajların, AB yönetimine devredilmesi istenmiştir.
Yine 2004 tarihli ilerleme raporuna göre "Türkiye, AB ile yoğun bir kültürel ve siyasi diyalog içine girecektir. Misyonerlik faaliyetleri de bu kültürel etkileşimin bir parçasıdır" denmekteydi.
17 Aralık 2004 tarihli bu raporda 'trajik olaylarla ve özellikle de 1915-1916'da bölgede yaşanan insani acılarla ilgili olarak, "Türkiye'nin, AB'ye katılım sürecinde Ermenistan'la ilgili olarak bir iyileşme yaşanmalıdır" ifadelerine yer verilmiştir.
AB İlerleme Raporunda Patriğin, 'ekümenik' sıfatını kamusal alanda kullanmasının önünün açılmasını talep etmektedir.
Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması da raporda istenmektedir.
Raporda Lozan'da azınlık olarak belirtilen Yahudiler, Rumlar ve Ermeniler dışında; Kürtleri, Katolikleri, Protestanları, Süryanileri, Keldanileri, Alevileri, Bahaileri de azınlık olarak değerlendirerek, Türkiye'den bunları tanıması talep edilmekteydi.
9 Kasım 2005 tarihli ilerleme raporunda ise Kıbrıs Rum Kesimi bandıralı gemilerin Türk karasularına girişine izin verilip, ticari ilişkiye girişileceği karara bağlanmıştı.
Bu talepler şimdiye kadar, AB'ye giriş sürecindeki hiçbir aday ülkenin önüne konmamıştır. Tamamen Türkiye'nin iç işlerine karışma şeklindeki siyasi taleplerdir.
Bir başka açıdan bakarsak, AB'ye tam üyelik, kayıtsız şartsız millete ait olan egemenliğin Avrupa Parlamentosu'na geçmesi demektir.
TBMM, sadece Avrupa Parlamentosu'nun aldığı kararları yasalaştıran bir kurum haline gelmiş olacaktır.
Bir de AB'ye uyum için çıkarılan yasalara bakalım:
12 Haziran 2003 tarihli 6. Uyum Paketi ile;
1- Farklı dil ve lehçelerde yayın yapılması imkânı tanındı.
2- Azınlık vakıflarının önü açıldı.
3- İmar Yasasında yapılan değişiklikle "cami" yerine "ibadethane" ibaresi kondu.
4- Nüfus yasasındaki değişiklikle yabancı isim koyma imkânı getirildi.
23 Kasım 2006 nüfus hizmetleri yönetmeliğine göre din hanesi isteğe bağlı boş bırakılabilecek.
9 Ağustos 2006'da Resmi Gazete'de yayınlanan metne göre "domuz" kasaplık et kapsamına alındı.
Yine bu dönemde zina suç olmaktan çıkarılmıştır.
'Ya Allah bismillah' diyerek kilise açılışları yapılmıştır.
Okul ders kitaplarında Kelimeyi Tevhitten, 'Muhammedün Resulullah' kısmı çıkarılarak yazılmıştır.
4 hak dinden bahsedilmektedir. İftar sofralarında papazlara hahamlara dua ettirilmiş, Müslümanlara âmin dedirtilmiştir. İbrahimi dinlerde buluşma toplantıları düzenlenmiştir.
Cuma hutbelerinde 'Allah katında Hak din İslam'dır' (Al-i İmran:19) ayeti okunmamaktadır.
Bu hayati durum ve gidişatla ilgili olarak BTP'den başka ikaz yapan da yoktur.
Ana muhalefet CHP, parti programında, "CHP başından beri Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemektedir" yer vermiştir. (http://www.yenimesaj.com.tr/zaman-bizi-hakli-cikardi-ab-dagiliyor-H1261723.htm)
Baş Hocamızın dediği gibi 'BTP'den başka ikaz yapan yoktu'. Artık BTP'den başka çıkışta yok.
- ‘Erdoğan Amca adım Danya Ebu Muhsin’ / 20.04.2025
- 2 bin değil 2 bin 600 yıldır yapılanamayanı yaptılar? / 19.04.2025
- Gazze’den tehciri, ‘hicret’ olarak kabul ettirmeye çalışıyorlar / 18.04.2025
- Sahada yaşananlar Erdoğan’ı teyit etmiyor / 17.04.2025
- Erdoğan’ın ‘fakir fukara garip gureba’ çıkışı / 16.04.2025
- O zaman nedir bu Milli Ekonomi Modeli? / 15.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -2- / 14.04.2025
- O, benim bitmeyen rüyamdı -1- / 13.04.2025
- İktidarın kutsal (!) haç ve Konstantinapol sessizliği / 11.04.2025