Medeniyetler Penceresinden, AB'nin Çıplak Yüzü Kavgaların menşei adlı makalesinde Prof. Dr. Haydar Baş Bey "harplerde çarpışan milletler, kullandıkları kılıçları, kalkanları, topları,tüfekleri ile inançlarının sözcülüğünü yapmaktadırlar" tespitini yapmaktadır. Aynı makalesinde "tarihte, sebepleri çeşitli faktörlerle izah edilmeye çalışılan harplerin temelinde bu inançlar yatmaktadır. Ehl-i Salib'in zaman zaman İslam'a karşı tertipledikleri Haçlı seferleri bu düşüncenin tezahüründen başka bir şey değildir. Çanakkale'yi geçmek için Ehl-i Salib'i temsilen Fransız ve İngiliz'lerin bir araya gelmesi aynı düşüncenin neticesidir" demektedir.
Evet dostlar bu tespitler onlarca yıl önce, Prof. Dr. Haydar Baş Bey yapılmış.
Son yıllarda yapılan bir tespit de Yahudi kökenli Amerikalı bilim adamı Samuel Hungtington''a ait. "Medeniyetler çatışması mı?" adlı tezinde günümüzde yaşanan ve önümüzdeki yıllarda yaşanacak olan çatışmaların "medeniyetler arası" olacağını ifade etmektedir.
Hungtington doğru tespit yapmıştır; ancak tespiti eksiktir. Dünya siyasi tarihindeki, bütün çatışmalarının menşei 'inanç'lar üzerine bina edilmiştir.
Medeniyetlerin kaynağı inançtır. Medeniyetler, inanç temelinde şekillenirler.
Bu perspektiften Avrupa Birliği maceramıza baktığımızda, birçok meçhul, ayan beyan ortaya çıkacaktır.
15 sene evvel Berlin'deki bir konferansında Prof. Dr. Haydar Baş Beyin "Biz biz kaldığımız müddetçe AB'ye bizi almazlar" sözü meselenin bam telini teşkil ediyor.
Şimdi Avrupa Medeniyetini ve Türk Medeniyetinin temel karakterlerini ifade ederek meseleyi aydınlatalım.
Bir milletin kültürünü, medeniyet karakterini vasfeden en önemli göstergelerden bir tanesi onun bayrağıdır.
15 ülkenin katılımıyla meydana gelen AB'nin bayrağı ve hangi sembolik anlama geldiğine göz atalım.
"Gök mavisi zemin üzerinde, on iki altın yıldız, Avrupa halklarının birliğini temsil edecek şekilde, bir daire oluşturur. Yıldızların sayısı değişmez. On iki sayısı, -mükemmelliğin ve bütünselliğin sembolüdür-.
Ancak AB bayrağını Batı sembolizmi açısından biraz daha derinlemesine irdeleyince karşımıza Yunan, Roma ve Hıristiyanlık çıkmakta.
Eski Yunan'daki yarı insan yarı tanrı olarak görülen Herkül'ün 12 sınavı,
Roma'nın 12 temel yasası ve Hıristiyanlığın 12 havarisi.
12 rakamının Hıristiyan sembolizminde daha pek çok anlamı vardır. Örneğin 12 sayısı 3x4'ten oluşur diyor Annemarie Schimmel.
Bunun da anlamının "Teslisin dünyanın dört bir tarafında hükümran olması" olduğunu ifade ediyor (15/8/2001, Yeni Mesaj Gazetesi; Ya ay yıldız ya on iki yıldız).
Avrupa devletlerinin bayrakları da bu anlamdan çok uzak değiller. Mesela
Almanya'nın bayrağına baktığımızda sarı , kırmızı ve siyah renklerden oluşmuştur. Burada sarı renk: Hz. Meryem'i; kırmızı renk Hz, İsa'nın kanını; siyah renk ise Ruh-ul Kudüs'ü temsil etmektedir. Yani Alman Bayrağı teslisi temsil etmektedir.
Gelelim Türk Bayrağına:
Bizim bayrağımız kırmızı zeminde hilal ve yıldızdan meydana gelmiştir. Burada kırmızı renk, vatan için can vermiş şühedanın mübarek kanını; hilâl uluhuyyeti, Allah (c.c.) ı; yıldız ise nübüvveti, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) yı temsil etmektedir.
Türk medeniyetinin her zerresinde bu inancı görmek mümkündür. Vatan sevgisi, büyüklere saygı, küçüklere sevgi, şehitlik, askerliğin peygamber ocağı kabul edilmesi, düşkünlere yardım hasılı ne hatırımıza gelirse gelsin her birinin inanç kökeninden beslendiği görülecektir.
Askerimizin de tespit ettiği gibi AB, bir Hıristiyan birliğidir. Avrupalının kendi inancına ram edemediği ve alt edemediği millet ise Türklerdir. Yeni bin yılda Türklerin de Hıristiyanlaştırılması hedeflenmiş olup, en yetkili ağızlardan bu ifade edilmektedir. Papa Jean Paul'un da bu hedefi ifade eden sözleri vardır.
AB gerek "Şark sorunu"nu çözmek ve Anadolu topraklarına sahip olmak için, gerekse Sevr'i hortlatarak emellerine bir an önce ulaşmak Türk unsurunu asimile etmek için AB'yi bir kapan olarak kullanmaktadır.
Şimdi asıl mesele, biz Türk milletinin Türk kalıp kalmamaya karar vermesinde saklıdır.
Biz Türk kalmak istiyorsak, değerlerimizden taviz veremeyiz. Aksi halde şunu unutmamak gerekir ki, Macarlar ve Bulgarlar köken olarak Türk olmasına rağmen dinlerinden vazgeçtikleri için medeniyetlerini terk ettikleri için bugün bırakın Türklüğü Türkün karşısında yeri geldiğinde en büyük düşman olabilmektedir.
İşte batının alır gibi gösterip almadığı ve medeniyetimizi terk etmedikçe içine almayacağı Avrupa Birliği serüveninin serancamı budur.
Şimdi bu pencereden siyasilerimizi değerlendirdiğimizde karanlıkların aydınlandığı görülecektir.
AKP partisi genel başkanı Tayyip Erdoğan tanınmaya çalışılıyor. Eski mi, yoksa yeni mi tartışmaları yapılıyor. Nihayet, ampul yandı ve karanlık kayboldu. Bizzat Tayyip konuşmasında ve parti programlarında AB'ye EVET dediklerini yüksek sesle ifade ediyorlar. Yani AB'nin planına, programına, içeriği milletimizden tamamen meçhul olan yüz binlerce sayfalık müktesebatına, daha önce kabul edilen kural ve kanunlarına evet diyorlar.
Yeniden Kuvay-i Milliye Ruhu ile ülkesine, milletine, medeniyetine sahip çıkanlar ise AB'nin tuzaklarına Hayır! diyorlar.
Elbette bu büyük millet de AB!'ye hayır demektedir.
Kuvvacılar (Kuvay-i Milliyeciler) neye mi Evet diyorlar? Türk milletinin lider ülke olmasına evet diyorlar. Ülkemizi dünyada lider ülke konumuna taşımak için tek bilek tek yürek olalım diyorlar.
Daha ne duruyorsunuz.
Evet dostlar bu tespitler onlarca yıl önce, Prof. Dr. Haydar Baş Bey yapılmış.
Son yıllarda yapılan bir tespit de Yahudi kökenli Amerikalı bilim adamı Samuel Hungtington''a ait. "Medeniyetler çatışması mı?" adlı tezinde günümüzde yaşanan ve önümüzdeki yıllarda yaşanacak olan çatışmaların "medeniyetler arası" olacağını ifade etmektedir.
Hungtington doğru tespit yapmıştır; ancak tespiti eksiktir. Dünya siyasi tarihindeki, bütün çatışmalarının menşei 'inanç'lar üzerine bina edilmiştir.
Medeniyetlerin kaynağı inançtır. Medeniyetler, inanç temelinde şekillenirler.
Bu perspektiften Avrupa Birliği maceramıza baktığımızda, birçok meçhul, ayan beyan ortaya çıkacaktır.
15 sene evvel Berlin'deki bir konferansında Prof. Dr. Haydar Baş Beyin "Biz biz kaldığımız müddetçe AB'ye bizi almazlar" sözü meselenin bam telini teşkil ediyor.
Şimdi Avrupa Medeniyetini ve Türk Medeniyetinin temel karakterlerini ifade ederek meseleyi aydınlatalım.
Bir milletin kültürünü, medeniyet karakterini vasfeden en önemli göstergelerden bir tanesi onun bayrağıdır.
15 ülkenin katılımıyla meydana gelen AB'nin bayrağı ve hangi sembolik anlama geldiğine göz atalım.
"Gök mavisi zemin üzerinde, on iki altın yıldız, Avrupa halklarının birliğini temsil edecek şekilde, bir daire oluşturur. Yıldızların sayısı değişmez. On iki sayısı, -mükemmelliğin ve bütünselliğin sembolüdür-.
Ancak AB bayrağını Batı sembolizmi açısından biraz daha derinlemesine irdeleyince karşımıza Yunan, Roma ve Hıristiyanlık çıkmakta.
Eski Yunan'daki yarı insan yarı tanrı olarak görülen Herkül'ün 12 sınavı,
Roma'nın 12 temel yasası ve Hıristiyanlığın 12 havarisi.
12 rakamının Hıristiyan sembolizminde daha pek çok anlamı vardır. Örneğin 12 sayısı 3x4'ten oluşur diyor Annemarie Schimmel.
Bunun da anlamının "Teslisin dünyanın dört bir tarafında hükümran olması" olduğunu ifade ediyor (15/8/2001, Yeni Mesaj Gazetesi; Ya ay yıldız ya on iki yıldız).
Avrupa devletlerinin bayrakları da bu anlamdan çok uzak değiller. Mesela
Almanya'nın bayrağına baktığımızda sarı , kırmızı ve siyah renklerden oluşmuştur. Burada sarı renk: Hz. Meryem'i; kırmızı renk Hz, İsa'nın kanını; siyah renk ise Ruh-ul Kudüs'ü temsil etmektedir. Yani Alman Bayrağı teslisi temsil etmektedir.
Gelelim Türk Bayrağına:
Bizim bayrağımız kırmızı zeminde hilal ve yıldızdan meydana gelmiştir. Burada kırmızı renk, vatan için can vermiş şühedanın mübarek kanını; hilâl uluhuyyeti, Allah (c.c.) ı; yıldız ise nübüvveti, Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) yı temsil etmektedir.
Türk medeniyetinin her zerresinde bu inancı görmek mümkündür. Vatan sevgisi, büyüklere saygı, küçüklere sevgi, şehitlik, askerliğin peygamber ocağı kabul edilmesi, düşkünlere yardım hasılı ne hatırımıza gelirse gelsin her birinin inanç kökeninden beslendiği görülecektir.
Askerimizin de tespit ettiği gibi AB, bir Hıristiyan birliğidir. Avrupalının kendi inancına ram edemediği ve alt edemediği millet ise Türklerdir. Yeni bin yılda Türklerin de Hıristiyanlaştırılması hedeflenmiş olup, en yetkili ağızlardan bu ifade edilmektedir. Papa Jean Paul'un da bu hedefi ifade eden sözleri vardır.
AB gerek "Şark sorunu"nu çözmek ve Anadolu topraklarına sahip olmak için, gerekse Sevr'i hortlatarak emellerine bir an önce ulaşmak Türk unsurunu asimile etmek için AB'yi bir kapan olarak kullanmaktadır.
Şimdi asıl mesele, biz Türk milletinin Türk kalıp kalmamaya karar vermesinde saklıdır.
Biz Türk kalmak istiyorsak, değerlerimizden taviz veremeyiz. Aksi halde şunu unutmamak gerekir ki, Macarlar ve Bulgarlar köken olarak Türk olmasına rağmen dinlerinden vazgeçtikleri için medeniyetlerini terk ettikleri için bugün bırakın Türklüğü Türkün karşısında yeri geldiğinde en büyük düşman olabilmektedir.
İşte batının alır gibi gösterip almadığı ve medeniyetimizi terk etmedikçe içine almayacağı Avrupa Birliği serüveninin serancamı budur.
Şimdi bu pencereden siyasilerimizi değerlendirdiğimizde karanlıkların aydınlandığı görülecektir.
AKP partisi genel başkanı Tayyip Erdoğan tanınmaya çalışılıyor. Eski mi, yoksa yeni mi tartışmaları yapılıyor. Nihayet, ampul yandı ve karanlık kayboldu. Bizzat Tayyip konuşmasında ve parti programlarında AB'ye EVET dediklerini yüksek sesle ifade ediyorlar. Yani AB'nin planına, programına, içeriği milletimizden tamamen meçhul olan yüz binlerce sayfalık müktesebatına, daha önce kabul edilen kural ve kanunlarına evet diyorlar.
Yeniden Kuvay-i Milliye Ruhu ile ülkesine, milletine, medeniyetine sahip çıkanlar ise AB'nin tuzaklarına Hayır! diyorlar.
Elbette bu büyük millet de AB!'ye hayır demektedir.
Kuvvacılar (Kuvay-i Milliyeciler) neye mi Evet diyorlar? Türk milletinin lider ülke olmasına evet diyorlar. Ülkemizi dünyada lider ülke konumuna taşımak için tek bilek tek yürek olalım diyorlar.
Daha ne duruyorsunuz.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Doç. Dr. Ahmet H. Kepekçi / diğer yazıları
- Çocuklar yaşarsa millet yaşar / 29.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025
- Atatürk mü? Kenan Evren mi? İşte gerçekler / 28.04.2025
- Kaybolan iğne evde aranır / 23.04.2025
- Dış politikanın kırılma noktası: Kıbrıs / 22.04.2025
- Algı yönetimi gölgesinde Suriye ve bölgesel tehditler / 20.04.2025
- Trump, Netanyahu ve Türkiye: Bölgedeki yeni denge / 15.04.2025
- Hoş Geldin Atatürk penceresinden Haydar Baş / 14.04.2025
- O’nun ışığı her geçen gün daha parlıyor / 13.04.2025
- Ekonomik buhrana karşı çözümümüz var / 09.04.2025
- Adalet mi dediniz hakkaniyet mi? / 05.04.2025