Üç aşağı beş yukarı aynı dertlerden mustaribiz.
Dertlerimiz aynı, şikayetlerimiz aynı ve çoğu zaman bizi kıvrım kıvrım kıvrandıran acılarımız ve sancılarımız da aynı.
Dertlerimiz aynı fakat derman beklediğimiz, derman umduğumuz kapılar aynı değil.
Siz, ekonomik, ticari, sınai, eğitim ve kültürel alanlardaki cümle dertlerin kapılarını aralayanların kapılarında çare arıyorsunuz biz ise o kapılardan uzaklaşmanın çare olacağını söylüyoruz.
Siz, içerde ve dışarıda milletimizi bin bir sıkıntıya sokan, bin bir türlü dertlerle uğraşmak zorunda bırakan mahfellerden ve çevrelerden yardım bekliyorsunuz biz ise, derhal o çevrelerden uzaklaşmanın çare olacağını söyleyip duruyoruz.
Zaman zaman bir araya gelip dertleştiğimizde, dertlerimizi dile getirdiğimizde aynı acılarla kıvrandığımızı acı acı görüyoruz fakat iş çare aramaya, derman bulmaya, tabip sormaya gelince işte o noktada ayrılıyoruz.
Biz diyoruz ki; geride bıraktığımız yıllar içerisinde, durumun git gide kötüleşmesinde, kaynaklarımızın göz göre göre kurutulmasında, dolayısıyla devletin ve milletin borca batırılıp fakirleşmesinde birinci derece sorumlu olanlar mevcut dertlere çare olamaz ve derman bulamazlar, fakat siz ise ısrarla çarenin yine o kapılarda olduğunu söylüyorsunuz.
Akıl var mantık var; dert üreten derman da üretebilir mi?
Gidip gidip bataklığa saplanan birileri etrafındakileri bataklıktan çıkarabilir mi?
Yıldan yıla bütçe açığını büyütmüş, cari açığı tavan yaptırmış olan bir yönetim anlayışını, bu anlayışla malul bir kadroyu hala kurtarıcı olarak görmek akıl ve tecrübe nimetlerine nankörlük değil midir?
Biz diyoruz ki; bu işten anlayan birileri var, içimizden biri, dünyada ilim haysiyetine sadık çevrelerin hakkını teslim ettikleri Prof. Dr. Haydar Baş var, fakat siz ısrarla bu bilim insanına karşı "görmedim, duymadım, bilmiyorum" vaziyetini tercih ediyorsunuz.
Mesela, merhum Adnan Kahveci'nin yeğeni olduğunu öğrendiğimiz ve şahsen ekonomik tahlillerini de beğenerek okuduğum İbrahim Kahveci, hem de aynı bölgenin insanı olduğu halde şu aşağıdaki tespitleri yapıyor ama Sayın Haydar Baş'tan bir cümle ile olsun söz etmiyor.
Yaptığı tespitler bir modelin, Sayın Baş'a ait olan "tüketim kaynaktır" tezinin bir sonucudur, sonucu görüp sebebi görmemenin adı ne ola ki:
"Bugün dünya bir değişim içerisinde. Bundan 20 yıl önce 20-30 dolara çalışan Çin işçisi artık bizim işçimizden fazla kazanıyor.
Taklit üründen asıl ürüne geçen bir değişim yaşandı orada.
Ya Rusya? 2001 yılında 306,6 milyar dolar olan ekonomik büyüklüğünü 1 trilyon 750 milyar dolara çıkarttı. Bir ara bu rakam 2 trilyon 297 milyar dolara bile çıkmıştı.
Onlarda mı sistem var diye bu örnekleri veriyorum. Hayır, tersine... Onlar bile bunu başardılar ama biz yerimizde saydık. Hatta yerimizde değil, kazandıklarımızı bile kaybettik." (İbrahim Kahveci, Karar, 12 Mart 2020).
Aslında aynı dertten mustaribiz ama dermanı başka başka kapılarda arıyoruz.
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025