Kıbrıs'ta yolun sonu görünmeye başladı. Başbakan Erdoğan'ın Avrupa ve ABD seyahatlerinin meyveleri toplanıyor bir bir. Erdoğan'ın Davos'ta BM Genel Sekreteri Annan'a, "boşlukta kalan noktaları siz doldurun" şeklinde verdiği açık çek, Annan'ın önceki gün Denktaş'a gönderdiği "dayatma mektubu"nun sebeb-i hikmetini teşkil ediyor.
Annan, Kıbrıs'la ilgili son teklifini üç nedenin tetiklediğini söylüyor. Bunlar; Yeşil Hattın açılmasıyla iki halkın sıcak teması, Türk ve Yunan ilişkilerinin ileri düzeyde olması ve iki halkın hayal kırıklığına uğramasını istememesi olarak özetliyor. Bu edebiyata hiç gerek yok.
Bunların hiçbiri asıl önemli etken olamaz. Annan'ı cesaretlendiren, Denktaş'ı ezme fırsatı veren en önemli tetikleyici, Erdoğan'ın verdiği açık çek!
***
Annan, De Soto ile beraber New York'ta yaptığı toplantı sonrasında, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a, 10 Şubat'ta görüşmelere başlanması için bir dayatmada bulundu. Davet makyajlı bu dayatmanın kabulü halinde BM'nin Kıbrıs'la ilgili tüm şartlarının da otomatik olarak kabul edileceği net bir şekilde ortaya konuldu. "Bu yolda sadece gidiş var, girersen geri dönemezsin. Kıbrıs'ı vereceksen gel, yoksa gelme!" Dayatmanın özeti bu.
Erdoğan'ın verdiği açık çekle gayet rahat bir şekilde dayatan Annan, Kıbrıs'ta çözümü kendince bir takvime bağlamış. Buna göre; 10 Şubat-31 Mart Taraflar garantör ülkelerin de katılımıyla Annan planı temelinde görüşecek.
1 Mart-21 Mart AB mevzuatı ele alınacak.
21 Nisan Hem Türk tarafı hem de Rum tarafı ortaya çıkan belgeyi referanduma götürecek.
1 Mayıs Kıbrıs yeni anlaşma ile birleşik bir halde AB'ye tam üye olacak.
Oh ne güzel! 1 Mayıs'a kadar her şey hallolacak, sonra da Rumlarla biz kardeş kardeş AB'ye gireceğiz!
KKTC lideri Denktaş, sık sık Annan Planı'nın tuzaklarından bahsediyordu. Annan tuzaklardan vazgeçmiyor. Son olarak, Denktaş'a dayattığı sözde çözüm takviminde de çok önemli tuzaklara imza atmış. En önemlisi şu:
"Bu takvim içinde anlaşılamayan konuları BM Genel Sekreteri dolduracak"
Yani, "siz boşuna zahmet etmeyin, ben ne dersem o olacak". Aslında bu tuzak, bizim Başbakanın el yordamıyla Annan'a yapımında yardımcı olduğu bir tuzak. Çünkü Erdoğan Davos'ta Annan'a bu konuda açık çek vermişti. Saçmalık şurada; madem tarafların 10 Şubat'ta başlayacakları görüşmelerde anlaşamayacağı konuları Annan, hazırladığı plandaki şekliyle 21 Nisan'da referanduma sunacak, o halde tarafları bir araya getirmek formalitenin ötesine geçmeyecek. Çünkü tarafların anlaşamayacağı çok açık.
Annan, bu manevrasıyla, hazırladığı Rum menşeli planı, referandumla Türk tarafına "çiğnetmeden yutturmayı" amaçlıyor. Referandumdaki ısrar da, 14 Aralık seçimlerinde, yaptıkları lobi çalışmasıyla ne denli başarılı olduklarını görmelerinden kaynaklanıyor. Mehmet Ali Talat gibi AB ve Rum hayranı birisinin oylarını ikiye katlamayı başaranlar, Annan Planı'nı da referandumla kabul ettirirler.
Tutturmuşlar, bir adım önde olalım diye. Bir adım önde olalım ama hangi amaç için. Doğru, şu an Kıbrıs'ı hediye etme noktasında bir adım öndeyiz.
Türkiye'deki en güçlü lobi olan AB-Rum-Yunan lobisinin yoğun çabaları dün bütün gazete ve televizyonlara yansımıştı. Neredeyse bütün yazarlar, Annan'ın son dayatmasında, Annan'dan, Papadopulos'tan, Papandreu'dan farklı düşünmüyordu. Hatta onların menfaatlerini onlardan daha fazla düşünüyorlar.
Annan, Kıbrıs'la ilgili son teklifini üç nedenin tetiklediğini söylüyor. Bunlar; Yeşil Hattın açılmasıyla iki halkın sıcak teması, Türk ve Yunan ilişkilerinin ileri düzeyde olması ve iki halkın hayal kırıklığına uğramasını istememesi olarak özetliyor. Bu edebiyata hiç gerek yok.
Bunların hiçbiri asıl önemli etken olamaz. Annan'ı cesaretlendiren, Denktaş'ı ezme fırsatı veren en önemli tetikleyici, Erdoğan'ın verdiği açık çek!
***
Annan, De Soto ile beraber New York'ta yaptığı toplantı sonrasında, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'a, 10 Şubat'ta görüşmelere başlanması için bir dayatmada bulundu. Davet makyajlı bu dayatmanın kabulü halinde BM'nin Kıbrıs'la ilgili tüm şartlarının da otomatik olarak kabul edileceği net bir şekilde ortaya konuldu. "Bu yolda sadece gidiş var, girersen geri dönemezsin. Kıbrıs'ı vereceksen gel, yoksa gelme!" Dayatmanın özeti bu.
Erdoğan'ın verdiği açık çekle gayet rahat bir şekilde dayatan Annan, Kıbrıs'ta çözümü kendince bir takvime bağlamış. Buna göre; 10 Şubat-31 Mart Taraflar garantör ülkelerin de katılımıyla Annan planı temelinde görüşecek.
1 Mart-21 Mart AB mevzuatı ele alınacak.
21 Nisan Hem Türk tarafı hem de Rum tarafı ortaya çıkan belgeyi referanduma götürecek.
1 Mayıs Kıbrıs yeni anlaşma ile birleşik bir halde AB'ye tam üye olacak.
Oh ne güzel! 1 Mayıs'a kadar her şey hallolacak, sonra da Rumlarla biz kardeş kardeş AB'ye gireceğiz!
KKTC lideri Denktaş, sık sık Annan Planı'nın tuzaklarından bahsediyordu. Annan tuzaklardan vazgeçmiyor. Son olarak, Denktaş'a dayattığı sözde çözüm takviminde de çok önemli tuzaklara imza atmış. En önemlisi şu:
"Bu takvim içinde anlaşılamayan konuları BM Genel Sekreteri dolduracak"
Yani, "siz boşuna zahmet etmeyin, ben ne dersem o olacak". Aslında bu tuzak, bizim Başbakanın el yordamıyla Annan'a yapımında yardımcı olduğu bir tuzak. Çünkü Erdoğan Davos'ta Annan'a bu konuda açık çek vermişti. Saçmalık şurada; madem tarafların 10 Şubat'ta başlayacakları görüşmelerde anlaşamayacağı konuları Annan, hazırladığı plandaki şekliyle 21 Nisan'da referanduma sunacak, o halde tarafları bir araya getirmek formalitenin ötesine geçmeyecek. Çünkü tarafların anlaşamayacağı çok açık.
Annan, bu manevrasıyla, hazırladığı Rum menşeli planı, referandumla Türk tarafına "çiğnetmeden yutturmayı" amaçlıyor. Referandumdaki ısrar da, 14 Aralık seçimlerinde, yaptıkları lobi çalışmasıyla ne denli başarılı olduklarını görmelerinden kaynaklanıyor. Mehmet Ali Talat gibi AB ve Rum hayranı birisinin oylarını ikiye katlamayı başaranlar, Annan Planı'nı da referandumla kabul ettirirler.
Tutturmuşlar, bir adım önde olalım diye. Bir adım önde olalım ama hangi amaç için. Doğru, şu an Kıbrıs'ı hediye etme noktasında bir adım öndeyiz.
Türkiye'deki en güçlü lobi olan AB-Rum-Yunan lobisinin yoğun çabaları dün bütün gazete ve televizyonlara yansımıştı. Neredeyse bütün yazarlar, Annan'ın son dayatmasında, Annan'dan, Papadopulos'tan, Papandreu'dan farklı düşünmüyordu. Hatta onların menfaatlerini onlardan daha fazla düşünüyorlar.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012