Geçtiğimiz Cumartesi, Muharrem’in 10. gününde Almanya’nın başkenti Berlin’de organize edilen Ehl-i Beyt Sempozyumu muhteşem bir programdı.
Merkez konu Ehl-i Beyt ve İmam Hüseyin idi ama günümüzde yaşanan sorunlar üzerinde de önemli konuşmalar yapıldı ve bütün bu sorunların çözüm adresinin Ehl-i Beyt olduğu vurgulandı.
Sempozyumun kapanış konuşmasını yapan Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Şii, Sünni, Alevi, Caferi hepsinin Ehl-i Beyt çatısı altında bir ve beraber olmasının zarureti üzerinde durdu.
Bu, inancımızın gereği olarak böyledir. Güncel yorumuyla da ele aldığımızda bugün İslam ülkeleri üzerinde oynanmak istenen oyun Alevi-Sünni, Şii-Sünni çatışmasıdır.
Sayın Baş’ın üzerinde önemle durduğu bu birliktelik, küresel bütün kirli, Yezidi senaryoları tarihin çöplüğüne gömmektedir.
Sayın Baş, bu kardeşlik vurgusunu sadece söylem boyutunda bırakmamış, sonuncusu Almanya’da yapılan 5 sempozyumla, Alevi, Şii, Sünni ve Caferi alimlerini aynı çatı altında buluşturup, duygu ve düşüncelerini ifade etme imkanı da sunarak bu kardeşliği müşahhas hale getirmiştir.
Başkaları, okyanus ötesinden ve de Vatikan’dan aldıkları talimatla, farklı inançlara sahip insanları diyalog yaptırmaya çalışırken ve kendi inancından olanları dinleme, ondan istifade etme nezaketini bile göstermezken, kendi insanını yerden yere vurup, onu dinsizlikle itham edip, Hıristiyan ve Yahudilerle kol kola girerken, Prof. Dr. Haydar Baş, bu sempozyumlarla gerçek diyalogun kimlerle ve nasıl yapılması gerektiğini pratik olarak göstermiştir.
Dinlerararası diyalog olmaz; diyalog Müslüman’la yapılır. Hıristiyan ve Yahudi’ye ise yalnız tebliğ yapılır.
Sen Müslüman’ı Şii’dir diye dışlayacaksın, Aleviliği din dışı diye yok sayacaksın, Caferiliği devre dışı bırakacaksın ondan sonra kalkıp “İsa Allah’ın oğludur” diyenlere sofra duası yaptıracaksın, bu nasıl mantıktır böyle?
Sen, hiçbir Hıristiyan’ın bulunmadığı mahallelerde “mescit” ibaresini “ibadethane” olarak değiştirerek ev tipi kilise açılmasını sağlayacaksın, metruk kiliseleri besmeleyle açacaksın, ama Allah’ın zikredildiği, Peygambere (SAV) ve Ehl-i Beytine durmaksızın salat ve selam getirilen, onlar için programlar tertip edilen cemevlerini bir türlü ibadethane statüsüne sokmayacaksın, senin yapmak istediğin nedir?
Halbuki dün Akdamar’ın misyonu belliydi, orada Türk gençleri katledildi, genç kızlarımıza tecavüzler edildi; Hacı Bektaş’ın evlatlarının ise Kurtuluş Savaşı’nda verdiği milli mücadele, Atatürk’e verdikleri destek de belliydi. Tarih bunların hepsini kaydetmiştir.
İşte Prof. Dr. Haydar Baş, bu yanlışı ortaya çıkartıp, asıl bir ve beraber olmamız gerekenlerin, önlerini açmamız gerekenlerin aynı kıbleye döndüğümüz, aynı Allah’a, aynı Peygambere iman ettiğimiz, aynı Ehl-i Beyt’in yolundan gitmeye çalıştığımız Aleviler, Caferiler, Şiiler olduğunu vurguluyor.
Sayın Baş, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Türk milletinin oluşmasındaki katkısını da dile getiriyor. Meğer bizim asırlardan bu yana devam eden üniter yapımızın temelini Hacı Bektaş ve 30 bin kişilik dervişan grubu atmış. Temelimizin sağlamlığı Ehl-i Beyt nefesinden geliyor.
Prof. Dr. Haydar Baş çok önemli bir açıklama yaptı, kendisinin ailesinin de Şam’dan geldiğini ve hem Hz. Hasan ve hem de Hz. Hüseyin’in torunu olduğunu belirtti.
Bu kadar mükemmel eserlere imza atan, ekonomide, siyasette her sahada çığır açan, bütün hayatını birlik ve beraberlik üzerine harcayan Sayın Baş’ın enerjisinin ve ilminin nereden geldiği belli…
Unutmayalım ki, Ehl-i Beyt’in nefesi kıyamete kadar devam edecektir.
Merkez konu Ehl-i Beyt ve İmam Hüseyin idi ama günümüzde yaşanan sorunlar üzerinde de önemli konuşmalar yapıldı ve bütün bu sorunların çözüm adresinin Ehl-i Beyt olduğu vurgulandı.
Sempozyumun kapanış konuşmasını yapan Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş, Şii, Sünni, Alevi, Caferi hepsinin Ehl-i Beyt çatısı altında bir ve beraber olmasının zarureti üzerinde durdu.
Bu, inancımızın gereği olarak böyledir. Güncel yorumuyla da ele aldığımızda bugün İslam ülkeleri üzerinde oynanmak istenen oyun Alevi-Sünni, Şii-Sünni çatışmasıdır.
Sayın Baş’ın üzerinde önemle durduğu bu birliktelik, küresel bütün kirli, Yezidi senaryoları tarihin çöplüğüne gömmektedir.
Sayın Baş, bu kardeşlik vurgusunu sadece söylem boyutunda bırakmamış, sonuncusu Almanya’da yapılan 5 sempozyumla, Alevi, Şii, Sünni ve Caferi alimlerini aynı çatı altında buluşturup, duygu ve düşüncelerini ifade etme imkanı da sunarak bu kardeşliği müşahhas hale getirmiştir.
Başkaları, okyanus ötesinden ve de Vatikan’dan aldıkları talimatla, farklı inançlara sahip insanları diyalog yaptırmaya çalışırken ve kendi inancından olanları dinleme, ondan istifade etme nezaketini bile göstermezken, kendi insanını yerden yere vurup, onu dinsizlikle itham edip, Hıristiyan ve Yahudilerle kol kola girerken, Prof. Dr. Haydar Baş, bu sempozyumlarla gerçek diyalogun kimlerle ve nasıl yapılması gerektiğini pratik olarak göstermiştir.
Dinlerararası diyalog olmaz; diyalog Müslüman’la yapılır. Hıristiyan ve Yahudi’ye ise yalnız tebliğ yapılır.
Sen Müslüman’ı Şii’dir diye dışlayacaksın, Aleviliği din dışı diye yok sayacaksın, Caferiliği devre dışı bırakacaksın ondan sonra kalkıp “İsa Allah’ın oğludur” diyenlere sofra duası yaptıracaksın, bu nasıl mantıktır böyle?
Sen, hiçbir Hıristiyan’ın bulunmadığı mahallelerde “mescit” ibaresini “ibadethane” olarak değiştirerek ev tipi kilise açılmasını sağlayacaksın, metruk kiliseleri besmeleyle açacaksın, ama Allah’ın zikredildiği, Peygambere (SAV) ve Ehl-i Beytine durmaksızın salat ve selam getirilen, onlar için programlar tertip edilen cemevlerini bir türlü ibadethane statüsüne sokmayacaksın, senin yapmak istediğin nedir?
Halbuki dün Akdamar’ın misyonu belliydi, orada Türk gençleri katledildi, genç kızlarımıza tecavüzler edildi; Hacı Bektaş’ın evlatlarının ise Kurtuluş Savaşı’nda verdiği milli mücadele, Atatürk’e verdikleri destek de belliydi. Tarih bunların hepsini kaydetmiştir.
İşte Prof. Dr. Haydar Baş, bu yanlışı ortaya çıkartıp, asıl bir ve beraber olmamız gerekenlerin, önlerini açmamız gerekenlerin aynı kıbleye döndüğümüz, aynı Allah’a, aynı Peygambere iman ettiğimiz, aynı Ehl-i Beyt’in yolundan gitmeye çalıştığımız Aleviler, Caferiler, Şiiler olduğunu vurguluyor.
Sayın Baş, Hacı Bektaş-ı Veli’nin Türk milletinin oluşmasındaki katkısını da dile getiriyor. Meğer bizim asırlardan bu yana devam eden üniter yapımızın temelini Hacı Bektaş ve 30 bin kişilik dervişan grubu atmış. Temelimizin sağlamlığı Ehl-i Beyt nefesinden geliyor.
Prof. Dr. Haydar Baş çok önemli bir açıklama yaptı, kendisinin ailesinin de Şam’dan geldiğini ve hem Hz. Hasan ve hem de Hz. Hüseyin’in torunu olduğunu belirtti.
Bu kadar mükemmel eserlere imza atan, ekonomide, siyasette her sahada çığır açan, bütün hayatını birlik ve beraberlik üzerine harcayan Sayın Baş’ın enerjisinin ve ilminin nereden geldiği belli…
Unutmayalım ki, Ehl-i Beyt’in nefesi kıyamete kadar devam edecektir.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Trump yeni gümrük tarifeleriyle neyi amaçlıyor? / 05.04.2025