Kâinatta en büyük hâdise hiç şüphe yok ki, Kâinatın Efendisi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a)'in dünyaya teşrifleridir.
Hazret-i Âmine annemiz Hz. Peygamberin doğumunu şöyle anlatır:
"Doğum ânı geldiğinde heybetli bir ses işittim. Ürpermeye başladım. Sonra beyaz bir kuş gördüm, gelip kanadı ile beni sığadı. O andan sonra bendeki korku ve ürpertiden eser kalmadı. Yanımda süt gibi beyaz bir kâse şerbet gördüm. O şerbeti bana verdiler. O anda çok susamış idim. Verilen şerbeti içtim. Baldan tatlı ve soğuk idi. İçer içmez susuzluğum gitti. Sonra büyük bir nur gördüm, Evim o kadar nurlandı ki, o nurdan başka bir şey görmüyordum.
O sırada çok hâtun gördüm. Boyları uzun, yüzleri güneş gibi parlıyordu. Etrafımı sarıp, bana hizmet eden bu hâtunlar, Abdü Menâf kabilesinin kızlarına benzerlerdi. Yine o sırada beyaz, uzun ve gökten yere uzanmış ipek bir kumaş gördüm. Dediler ki: O'nu insanların gözünden örtün. O anda bir grup kuş peyda oldu. Ağızları zümrütten, kanatları yakuttandı. Gümüş ibrikler tutarak havada duruyorlardı.
Bana korku gelip terlemiştim, ter damlalarından misk kokusu yayılıyordu. O halde iken gözümden perdeyi kaldırdılar. Doğudan batıya kadar bütün yeryüzünü gördüm. Üç alem (bayrak) dikildi. Onların biri meşrik (doğu), biri mağrip (batı) biri de Kâbe'nin üstünde idi.
Etrafımda çok sayıda melekler toplandı. Muhammed doğar doğmaz, mübarek başını secdeye koydu ve şehadet parmağını kaldırdı. O anda gökten bir parça beyaz bulut indi. O'nu kapladı. Bir ses işittim; "Onu mağripden meşrıka kadar her yerde gezdirin. Tâ ki cümle âlem onu, ismiyle, cismiyle ve sıfatıyla görsünler." diyordu.
Sonra o bulut gözden kayboldu ve Muhammed'i bir beyaz yünlü kumaş içinde sarılı gördüm. Yine o sırada yüzleri güneş gibi parlayan üç kişi gördüm. Birinin elinde gümüşten bir ibrik, birinin elinde zümrütten bir leğen, birinin elinde de bir ipek vardı. İbrikten sanki misk damlıyordu. Muhammed'i o leğenin içine koydular. Mübarek başını ve ayağını yıkadılar ve ipeğe sardılar. Sonra mübarek başına güzel koku sürüp, mübarek gözlerine sürme çektiler ve gözden kayboldular."
Nebiyy-i Ekrem Efendimizin dünyaya teşrifleri esnasında belli başlı şu harika hadiseler meydana gelmiştir:
- Sema pırıl pırıl yıldız kandilleriyle Hz. Peygamber Efendimizin gelişini alkışlıyordu. Benzerine rastlanmamış parlaklıkta bir yıldız doğdu.
- Medayin'deki Kisra sarayından on dört burç çatırdayarak yıkıldı.
- Kâbe'nin içini karanlık ve kirlere boğan putların pek çoğu baş aşağı yıkıldı.
- Bin seneden beri yanmakta olan Mecusilerin koca ateş yığınları bir anda sönüverdi.
- Takdis edilen meşhur Save (Taberiyye) gölü bir anda kuruyuverdi.
- Şark ve garbı bir anda aydınlatan muazzam bir nur görüldü.
- Gökyüzünden salkım salkım yıldızlar döküldü.
"İnsanlık tarihinde Hz. Peygamber'e kadar hayatının her safhası belgelerle sabit ve açık bir kişi görülmemiştir. Yine Resul-i Ekrem Efendimize kadar, getirdiği ilahi prensipleri hayatına aynen geçirebilen ve yaşayışı ile örnek olan ikinci bir kişi de gelmemiştir. Bu bakımdan Peygamberimiz Canlı Kuran'dır. Yani mücerret hakikatler O'nda müşahhas misallere dönüşmektedir.
Cenab-ı Hak, "O, hevadan konuşmaz. Söylediği şey, kendisine vahyedilenden başka bir şey değildir" buyurmuştur. "Sen olmasaydın bu âlemi yaratmazdım" övgüsüne mazhar olan Peygamberimiz, sebeb-i hilkattir. Bu sebeple ona Fahr-i Âlem demekteyiz.
O sadece asi ve mücrimlerin şefii olmayıp, veli ve nebilerin de şefiidir. Bu yönüyle ona "Şefi-i Rûz-i Ceza" denilmektedir. Hatemü'l Enbiya olan Peygamberimizin, Hakk'ı gösteren ayna olmasıyla da adı Mir'atü'l-Hakk'dır. O bir âlemdir. O âlemden Hak görülür, Hakk'a gidilir. Hz. Peygamber (s.a.a), kemali ile mutlak insan-ı kâmildir yani varlıktan soyunup yoklukta Hak ile olmak onda doruk noktadadır.
Hz. Peygamber'in sözleri mutlak hükümdür, inkârıysa küfürdür. Her peygamber ve velinin arzulayıp yükselmek istediği en üstün makamlara ve hatta Cemalullah'ı müşahadeye, mükalemeye yükselen tek seçilmiş nebi Peygamberimiz Hz. Muhammed'dir (s.a.a). Bu yönüyle O; Halilullah'tır, Habibullah'tır, Kelimullah'tır.
Mübarek vücutları Hakk'a nispet kokuları taşırdı. Kuran-ı Kerim'de, Cenab-ı Hakk'ın "İnsanların kendi elleriyle kazandıkları (günahlar) yüzünden karada ve denizde fesat çıktı" (Rum, 41) buyurarak ikaz ettiği bir dönemi yaşıyoruz. Bu ikaz ilk yapıldığında fesadın önüne geçen Allah Resulü ile ve O'nun devr-i saadetlerinde âlem aydınlanmıştı. O'nun dönemi Asr-ı Saadet oldu. Nur asrı oldu.
Zaman, mekân, insanlık O'nun hürmetine şereflendi. Kuran-ı Kerim'in evrenselliği ve Hz. Peygamber'in gelmiş ve gelecek nesillere gönderildiği dikkate alındığında ellerimizle yaptığımız günahlar halen devam etmekte! Bugünse İslam ile insanımız arasındaki bağlar koparılmıştır. İnkâr edilemez bir hakikat, çağımız İslam'a, O'nun müşahhas örneği Hz. Muhammed Mustafa'ya ve onunla tüm bağlarımızı kuracak kâmil insanlara muhtaçtır." (Prof. Dr. Haydar BAŞ)
Hepimizin bu hayattaki tek gayesi O'na benzemek, O'nun ahlakına bürünmek olmalıdır.
Yüce yaratıcının Habibine sonsuzcasına salat ve selam... Allah şefaatlerinden mahrum eylemesin.
Bu vesile ile bu gece idrak edeceğimiz Mevlid Kandilimiz mübarek olsun.
- ‘Ben ve Ali bir nurdan yaratıldık’ / 09.04.2025
- Hz. Fatıma'yı incitmek / 27.03.2025
- Kâbe'nin Rabbine and olsun ki kurtuldum / 23.03.2025
- Kadir gecesi / 21.03.2025
- “Bana sorun” / 18.03.2025
- İmam Ali’nin dilinden Hz. Peygamber / 15.03.2025
- Gayretullah’a dokunmak… / 13.03.2025
- Ben vermekle emrolundum / 06.03.2025
- Her hususta zirve şahsiyet İmam Ali / 28.02.2025