E-Posta: alperen_polat@mynet.com
Medya yine işbaşında... AKP iktidara geldiği günden bugüne yaşanan bazı olayların, 28 Şubat'a giden süreçte yaşanan hadiselere ne kadar benzediğini görmek için arşivleri şöyle bir karıştırmak yeterli.
Türkiye 28 Şubat süreciyle çok şey kaybetti. Toplum kamplara ayrıldı, kimi laik, kimi şeriatçı etiketiyle ortalıkta dolaşmaya başlayınca, bu kavramların ruhuna zıt durumlar yaşanmak zorunda kaldı. Kavramların içi boşaltıldı, sahip olmadığı anlamlar yüklendi ve adeta kavram kargaşasının sürüklediği bir "yapay kaos"a doğru sürüklendik. Bu kaosta çok bocaladık, gereksiz tartışmalarla gündemimizi ve kıymetli zamanımızı boşa harcadık, olmadık yere birbirimizi kırdık... Yetmedi, gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri'ni de işin içine çekme, politize etme gayretlerine tanık olduk. O dönemde Türkiye tam bir kargaşa içinde, yaşamanın zor geldiği bir ülke haline bile bile getirildi. Birileri bu durumdan istifade etti, biz bu tarafta birbirimizi yemekle meşgulken, birileri bizi, uzaktan kıs kıs gülerek izledi. Biz oynadık, onlar eğlendi. Hasılı kelam, olan bize oldu, bir daha elimize geçmeyecek bir 5 yıl kaybettik, bu akla ziyan tartışmalarla. Bırakın yerimizde saymayı, geriye doğru gitmeye başladık.
28 Şubat'ın mesuliyetini, bir tek tarafa yıkmak gibi bir hata yapmayacağım. 28 Şubat'ın yaşanmasına, o dönemdeki mevcut iktidarın katkısı büyük olmuştur. Gereksiz ve yersiz konular hiç olmadık yerde gündeme getirilmiş, hiç olmadık yerde onulmaz hatalar yapılmıştı. Bu talihsiz gelişmeler, rant kaynağı kesilen medya mafyasının ekmeğine yağ sürmüş, eline zor geçecek cinsten kozlar vermişti. Medya mafyası olayları profesyonel bir şekilde tahrik etmiş, insanların beyinlerini o yönde yıkamaya başlamış ve kamplaşmaya doğru başlayan süreci hızlandırmıştı. Daha öz bir ifadeyle medya "akıldan aşağı vurmaya" başlamıştı.
Bugüne geldiğimizde, mevcut iktidar kadrosunun 28 Şubat sürecindeki kadronun ahfadı olduğunu da hesaba katarsak, daha olgun tavırların sergilenmesi gerekiyor. Haklarını yemeyelim, bugüne kadar, özellikle istismara müsait konularda mevcut iktidar gereken olgunluğu da gösterdi. En azından bu tür tartışmalardan özellikle kaçınıldı. Yani bir taraf görevini yerine getiriyor, gereksiz ve müstesmere malzeme verecek gündemlerden bilerek uzak duruyor. Ama diğer taraf yani medya boş durmuyor. Bu kez ortada ciddi hiçbir malzeme de yokken, kendisi uydurmaya başlıyor. Amaç yine aynı; ortamı gererek, çıkar temin etmek.
Bütün bunlar ışığında, Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın protokole başörtülü eşiyle beraber gitmesiyle kopartılmaya başlanılan yaygaranın anlamı daha net anlaşılıyor. Son olarak yeni hükümetin ilk MGK'sı öncesinde kuvvet komutanlarının Başbakan Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Bülent Arınç'ı ziyaret etmelerinin nasıl yorumlandığına da iyice bir bakın. Kopartılan fırtınaya bir anlam vermek için 28 Şubat öncesinde yaşananlara iyi bakmak gerekiyor. Çünkü bütün şifreler orada saklı.
Komutanlar Başbakan'la 20 dakika görüşmüş, Arınç'la da 5 dakika. Medya mafyasına göre, bu şu anlama geliyor: "Asker Arınç'la 5 dakika görüşmekle, Arınç'ı, protokole başörtülü eşiyle gelmesinden dolayı protesto etmiş. Ve Asker, başörtüsüne karşı duruşunu bu tavrıyla açığa çıkarmış."
Askerin ısrarla, istismar malzemesi olacak açıklamalardan kaçınmasına daha fazla dayanamayan medya, artık askerin tavırlarını yorumlamaya (asker adına uydurmaya) başladı. Bundan sonra askerin bir şey söylemesine gerek yok, bir hareket çeksin, medya onu yorumlamakta geç kalmayacaktır. Kendilerini yormalarına gerek yok!
Başbakanla 20 dakika, Meclis Başkanı ile 5 dakika görüşme yapılmış. Anormallik bunun neresinde. Komutanlar, Meclis başkanını tebrik etmişler, bir tebrik 1 saat sürecek değil ya.
Türkiye'nin bir 28 Şubat'a daha tahammülü yok. Ama iktidarın tavrı burada hayli önem arzediyor. Olgun ve tutarlı adımlar atılmalı. Geçmişten alınacak en iyi ders, yaşanmış tecrübelerdir. Bu da mevcut hükümette fazlasıyla var.
Medya "akıldan aşağıya vurmaya" her zaman olduğu gibi devam edecek, ama hükümet malzeme vermedikçe, kendileri söyleyip, kendileri dinleyecekler.
Medya yine işbaşında... AKP iktidara geldiği günden bugüne yaşanan bazı olayların, 28 Şubat'a giden süreçte yaşanan hadiselere ne kadar benzediğini görmek için arşivleri şöyle bir karıştırmak yeterli.
Türkiye 28 Şubat süreciyle çok şey kaybetti. Toplum kamplara ayrıldı, kimi laik, kimi şeriatçı etiketiyle ortalıkta dolaşmaya başlayınca, bu kavramların ruhuna zıt durumlar yaşanmak zorunda kaldı. Kavramların içi boşaltıldı, sahip olmadığı anlamlar yüklendi ve adeta kavram kargaşasının sürüklediği bir "yapay kaos"a doğru sürüklendik. Bu kaosta çok bocaladık, gereksiz tartışmalarla gündemimizi ve kıymetli zamanımızı boşa harcadık, olmadık yere birbirimizi kırdık... Yetmedi, gözbebeğimiz Türk Silahlı Kuvvetleri'ni de işin içine çekme, politize etme gayretlerine tanık olduk. O dönemde Türkiye tam bir kargaşa içinde, yaşamanın zor geldiği bir ülke haline bile bile getirildi. Birileri bu durumdan istifade etti, biz bu tarafta birbirimizi yemekle meşgulken, birileri bizi, uzaktan kıs kıs gülerek izledi. Biz oynadık, onlar eğlendi. Hasılı kelam, olan bize oldu, bir daha elimize geçmeyecek bir 5 yıl kaybettik, bu akla ziyan tartışmalarla. Bırakın yerimizde saymayı, geriye doğru gitmeye başladık.
28 Şubat'ın mesuliyetini, bir tek tarafa yıkmak gibi bir hata yapmayacağım. 28 Şubat'ın yaşanmasına, o dönemdeki mevcut iktidarın katkısı büyük olmuştur. Gereksiz ve yersiz konular hiç olmadık yerde gündeme getirilmiş, hiç olmadık yerde onulmaz hatalar yapılmıştı. Bu talihsiz gelişmeler, rant kaynağı kesilen medya mafyasının ekmeğine yağ sürmüş, eline zor geçecek cinsten kozlar vermişti. Medya mafyası olayları profesyonel bir şekilde tahrik etmiş, insanların beyinlerini o yönde yıkamaya başlamış ve kamplaşmaya doğru başlayan süreci hızlandırmıştı. Daha öz bir ifadeyle medya "akıldan aşağı vurmaya" başlamıştı.
Bugüne geldiğimizde, mevcut iktidar kadrosunun 28 Şubat sürecindeki kadronun ahfadı olduğunu da hesaba katarsak, daha olgun tavırların sergilenmesi gerekiyor. Haklarını yemeyelim, bugüne kadar, özellikle istismara müsait konularda mevcut iktidar gereken olgunluğu da gösterdi. En azından bu tür tartışmalardan özellikle kaçınıldı. Yani bir taraf görevini yerine getiriyor, gereksiz ve müstesmere malzeme verecek gündemlerden bilerek uzak duruyor. Ama diğer taraf yani medya boş durmuyor. Bu kez ortada ciddi hiçbir malzeme de yokken, kendisi uydurmaya başlıyor. Amaç yine aynı; ortamı gererek, çıkar temin etmek.
Bütün bunlar ışığında, Meclis Başkanı Bülent Arınç'ın protokole başörtülü eşiyle beraber gitmesiyle kopartılmaya başlanılan yaygaranın anlamı daha net anlaşılıyor. Son olarak yeni hükümetin ilk MGK'sı öncesinde kuvvet komutanlarının Başbakan Abdullah Gül ve Meclis Başkanı Bülent Arınç'ı ziyaret etmelerinin nasıl yorumlandığına da iyice bir bakın. Kopartılan fırtınaya bir anlam vermek için 28 Şubat öncesinde yaşananlara iyi bakmak gerekiyor. Çünkü bütün şifreler orada saklı.
Komutanlar Başbakan'la 20 dakika görüşmüş, Arınç'la da 5 dakika. Medya mafyasına göre, bu şu anlama geliyor: "Asker Arınç'la 5 dakika görüşmekle, Arınç'ı, protokole başörtülü eşiyle gelmesinden dolayı protesto etmiş. Ve Asker, başörtüsüne karşı duruşunu bu tavrıyla açığa çıkarmış."
Askerin ısrarla, istismar malzemesi olacak açıklamalardan kaçınmasına daha fazla dayanamayan medya, artık askerin tavırlarını yorumlamaya (asker adına uydurmaya) başladı. Bundan sonra askerin bir şey söylemesine gerek yok, bir hareket çeksin, medya onu yorumlamakta geç kalmayacaktır. Kendilerini yormalarına gerek yok!
Başbakanla 20 dakika, Meclis Başkanı ile 5 dakika görüşme yapılmış. Anormallik bunun neresinde. Komutanlar, Meclis başkanını tebrik etmişler, bir tebrik 1 saat sürecek değil ya.
Türkiye'nin bir 28 Şubat'a daha tahammülü yok. Ama iktidarın tavrı burada hayli önem arzediyor. Olgun ve tutarlı adımlar atılmalı. Geçmişten alınacak en iyi ders, yaşanmış tecrübelerdir. Bu da mevcut hükümette fazlasıyla var.
Medya "akıldan aşağıya vurmaya" her zaman olduğu gibi devam edecek, ama hükümet malzeme vermedikçe, kendileri söyleyip, kendileri dinleyecekler.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012