Muhammed ile Kur'an tefsiri konusunda sahabe ve geçmiş imamların görüşlerini bir kenara iterek, yeni düşünceler çerçevesinde konuşmayı kararlaştırdık. Onunla Kur'an okuyor ve ayetler üzerinde tartışıyorduk. Benim planım herhangi bir şekilde onu İngiltere Sömürgeler Bakanlığı'nın ağına düşürmekti.
Yüksekten uçan ve egoist bir kişiliği olan Muhammed'i yavaş yavaş etkilemeye başlamıştım. O da benim güvenimi daha fazla kazanmak için kendisini olduğundan daha bağımsız ve kayıtsız göstermeye çalışıyordu. Bir keresinde ona dedim ki, 'Acaba cihad vacip midir?' Dedi ki, 'Nasıl vacip olmaz? Allah şöyle buyuruyor: Kafirler ile savaşınız. Buna karşılık, Allah kafirler ve münafıklar ile savaşınız buyuruyor. Oysa peygamber münafıklarla savaşmazdı' dedim. 'O halde kafirler ile de söz ve davranışla cihad etmek vaciptir' dedim. O, 'hayır Peygamber kafirlerle savaş meydanlarında cihad etmiştir' dedi. Ben yine 'Peygamber kendini savunmak için kafirlerle savaşıyordu. Zira onu öldürmek istiyorlardı' deyince Muhammed tasdikler mahiyette başını sallayarak susmayı tercih etti. Ben de işimde başarılı olduğumu hissettim.
Bu tarihten sonra amacım M. Abdülvehhab'ın şahsiyetine liderlik fikrini telkin etmekti. Onun ruhunu etkileyerek Müslümanların idaresi için Sünni ve Şiilikten başka üçüncü bir yolu ona önermeye başladım. Bu hedefime erişebilmek için onun fikrine saygı duydum ve onu körü körüne bağlı olduğu her şeyden temizlemeye çalıştım. Onun yükseklerden uçan özgür düşünce duygusunu güçlendiriyordum. Safiye de bu konuda bana yardımcı oluyordu. Zira Muhammed ona delice aşıktı ve her hafta muta'nın süresini uzatıyordu. Kısacası Safiye sabır ve selahiyyeti Şeyhten almıştı.[1] Ben her zaman en değerli gençlik günlerimi sarf ederek ektiğim ve yeşerttiğim fidanın bir an evvel meyvesini vermeye çalışıyordum... Önceki gibi her ay İngiltere Sömürgeler Bakanlığı'na rapor gönderiyordum. Bu her ay tekrarladığım bir huy olmuştu artık. Bu huy beni üstlendiğim görevi îfâ etmeye sevk ediyordu. Ben ve Muhammed önümüzdeki yolu süratle katediyorduk. Onu hiçbir zaman yalnız bırakmıyordum. Özgürlük ruhunu düşüncelerine yansıtmaya ve inancındaki şüpheleri artırmaya çalışıyordum. Her zaman ona önünde parlak bir gelecek var diye ümit verirdim. Onun parlak zekası ve dini meselelerdeki üstün yeteneğinden övgü ile söz ederdim.
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Yüksekten uçan ve egoist bir kişiliği olan Muhammed'i yavaş yavaş etkilemeye başlamıştım. O da benim güvenimi daha fazla kazanmak için kendisini olduğundan daha bağımsız ve kayıtsız göstermeye çalışıyordu. Bir keresinde ona dedim ki, 'Acaba cihad vacip midir?' Dedi ki, 'Nasıl vacip olmaz? Allah şöyle buyuruyor: Kafirler ile savaşınız. Buna karşılık, Allah kafirler ve münafıklar ile savaşınız buyuruyor. Oysa peygamber münafıklarla savaşmazdı' dedim. 'O halde kafirler ile de söz ve davranışla cihad etmek vaciptir' dedim. O, 'hayır Peygamber kafirlerle savaş meydanlarında cihad etmiştir' dedi. Ben yine 'Peygamber kendini savunmak için kafirlerle savaşıyordu. Zira onu öldürmek istiyorlardı' deyince Muhammed tasdikler mahiyette başını sallayarak susmayı tercih etti. Ben de işimde başarılı olduğumu hissettim.
Bu tarihten sonra amacım M. Abdülvehhab'ın şahsiyetine liderlik fikrini telkin etmekti. Onun ruhunu etkileyerek Müslümanların idaresi için Sünni ve Şiilikten başka üçüncü bir yolu ona önermeye başladım. Bu hedefime erişebilmek için onun fikrine saygı duydum ve onu körü körüne bağlı olduğu her şeyden temizlemeye çalıştım. Onun yükseklerden uçan özgür düşünce duygusunu güçlendiriyordum. Safiye de bu konuda bana yardımcı oluyordu. Zira Muhammed ona delice aşıktı ve her hafta muta'nın süresini uzatıyordu. Kısacası Safiye sabır ve selahiyyeti Şeyhten almıştı.[1] Ben her zaman en değerli gençlik günlerimi sarf ederek ektiğim ve yeşerttiğim fidanın bir an evvel meyvesini vermeye çalışıyordum... Önceki gibi her ay İngiltere Sömürgeler Bakanlığı'na rapor gönderiyordum. Bu her ay tekrarladığım bir huy olmuştu artık. Bu huy beni üstlendiğim görevi îfâ etmeye sevk ediyordu. Ben ve Muhammed önümüzdeki yolu süratle katediyorduk. Onu hiçbir zaman yalnız bırakmıyordum. Özgürlük ruhunu düşüncelerine yansıtmaya ve inancındaki şüpheleri artırmaya çalışıyordum. Her zaman ona önünde parlak bir gelecek var diye ümit verirdim. Onun parlak zekası ve dini meselelerdeki üstün yeteneğinden övgü ile söz ederdim.
Dini ve Milli Bütünlüğümüze Yönelik Tehditler / Prof. Dr. Haydar Baş'ın kaleminden
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.