Ahmet Yesevî, sadece hikmetleriyle, tasavvufuyla değil; aynı zamanda duruşuyla, tavrıyla, münevver sahih bir Müslüman Türk aydını olmasıyla da önemlidir. Nitekim gerçek aydın, kimseden korkmayan ve menfaati için eğilip bükülmeyendir. Yani menfaatinin ve korkularının esiri değildir. Gerçek aydın, doğru bildiğini kim olursa olsun herkese korkmadan, özgürce haykırandır. Yesevî, bu anlamda örnek alabileceğimiz büyük bir Türk aydınıdır. Başından geçen bir olay, bugün özellikle bizim için son derece uyarıcı, öğretici bir değere sahip. Hadise şudur: "Herat Sultanı bir gün gurur ve haşmetle giderken yolda Hazret-i Ahmet Yesevî ile karşılaştı. Üzerinde tören elbisesi bulunan sultan, Ahmet Yesevi'ye sordu: "Bu üstümdeki elbise ile namaz kılmak caiz midir, değil midir?" Hazret-i Ahmet Yesevî güldü. Padişah "niye gülüyorsun?" dedi. Ahmet Yesevî buyurdu: "Senin cehaletine gülüyorum. Senin karnın haram ile dolu iken ve mazlum Müslümanların vebali boynunda iken sen elbiseden bahsediyor, onunla namaz kılınıp kılınamayacağını soruyorsun." Bu uyarı üzerine padişah ağladı ve atından atladı. Ahmet Yesevî hazretlerinin ayaklarına kapandı. Tutum ve davranışlarını değiştirerek ariflerden ve kâmillerden oldu." (Hz. Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli'nin Vasiyetnamesi, Kitabu'l-Fevaid, T.İ.Ö. İst. 1959, s.12)Bugün Yesevî gibi korkusuz, hakkın hatırını yüksek tutan gerçek aydınlarımız, Herat Sultanı gibi ilme, doğru eleştiriye, hakkaniyete değer veren hakkaniyetli yöneticilerimiz olmadığı kötü durumdayız.Duygu, düşünce ve inanç sömürüsü çok önemli toplumsal ve siyasi bir hastalıktır. İnsanlararası ilişki biçimlerinden biri, duygu ve düşünce istismarıdır. Bazı kişiler, sahip oldukları bilgi birikiminin fazlalığını diğer insanlar üzerinde bir tahakküm vesilesi haline getirirler, onların duygu ve düşüncelerini istismar ederek, onları kendi bireysel emelleri doğrultusunda kullanırlar ve sömürürler. Tarih boyunca bunun çok çeşitli örnekleri ortaya çıkmıştır. Bu tür bir sömürü mekanizması daha çok din üzerinden olmuştur. Bazı kişiler, kendilerini diğer insanlardan daha fazla dindar gösterirler, ayrıcalıklı, özel manevî dinî güçlere, sırlara, tılsımlara sahip olduklarını vehmederler ve özelliklerini nüfuz temin etmede ve ekonomik anlamda çıkar sağlamada bir araç olarak kullanırlar.Bu bağlamda sahte şeyhler her zaman türemiştir. Bu durum, Ahmet Yesevî döneminde de vardı bugün de var. Bu konuyla ilgili olarak Yesevî şöyle der:"Ahir zaman şeyhleri süslerler dışlarınıİçtenlikten uzaklar bozuktur içerleriKeramet diye satar gaflet düşleriniGösterişle halka kendilerini satarlar.Çekiştirme ağı kurdun, halkı yoldan azdırdınŞeyhlik iddia ettin, gösteriş alıp sattınŞeytanla işler yaptın, birlikte devran sürdünSana ne diye, yüzünü göstersin"Bu meseleyi bugüne taşırsak şöyle bakmamız lazım. Burada şeyh diye özelleştirilen figürü bugün genelleştirebiliriz. İnsanları büyüleyerek, etkileyerek, kandırıp aldatarak hayali vaatlerde bulunarak tesir altında bırakan siyasi parti ve ideolojik grup liderleri, ideologlar, filozoflar da buna dahildir. Ahmet Yesevî, Fakrname'de sahte şeyhlerle ilgili olarak şöyle der:"Onlar müritlerinden bağış alırlar, eğer müritleri vermese çekişirler ve derler ki: Senden şikâyetçiyim. Allah da senden şikâyetçi. Gerçek şeyhler eğer bağış alırlarsa sadece hak edenlere, gariplere, çaresizlere verirler. Eğer kendileri alıp yerlerse leş yemiş gibi olurlar. Eğer alıp giyim yaparlarsa Hakk Tealâ onların ibadetlerini kabul etmez. Onlar cehennem azabına uğrarlar. Kim böyle şeyhlere gönlünü kaptırırsa, dinden de çıkar. Böyle şeyhler lanetlidirler. Onların fitnesi deccalden de kötüdür. Onlar şeriatta, tarikatta, hakikatte ve marifette dinden çıkmış sayılırlar."Gerçek bir tarikat, cemaat önderi, gerçek bir şeyh, gerçek bir ilim adamı, fikir adamı, siyaset adamı, gerçek bir aydın kendisine bağlı olan insanların sevgi ve saygılarını sömürerek onların paralarına, maddi varlıklarına gözünü dikmez. Nitekim Ahmet Yesevî, müritlerinden, cemaatinden topladığı paralarla bugünün değerleriyle kâşâneler, saraylar kuran, lüks otomobillerde seyahat eden, pahalı, süslü elbiseler içinde dolaşan, yağla balla, havyarla beslenen, havuzlu villalarda yaşayan bir adam değildi. Ahmet Yesevî, geçimini tahta kaşık, kepçe ve kâse yontup satarak geçinen bir adamdı. Hiçbir müridini sömürmedi. Günümüz sahte şeyhlerinin, cemaat, tarikat şeflerinin ve siyasi parti liderlerinin Yesevî'den alacakları çok dersler var.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Prof. Dr. Nurullah Çetin / diğer yazıları
- Dayatılan kapitalist stil / 26.12.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015
- "Karıştır barıştır"a karşı "birleştir savuştur" / 30.11.2015
- Öğretmenler Günü'nü kutlamak / 26.11.2015
- İşin sırrı dengede / 20.11.2015
- IŞİD terörist peki Fransa nedir? / 18.11.2015
- Anaları ağlamasın diye Fransa'ya çözüm süreci desteği / 17.11.2015
- Bir 10 Kasım yazısı / 12.11.2015
- Ölmek ve köle olmak dışında üçüncü bir seçenek / 11.11.2015
- Türk sosyalistlerini marabalıktan kurtulmaya davet / 09.11.2015
- Yandakların istilası / 05.11.2015