İmam Ali Efendimiz hakkında Kur'an'da 300'ün üzerinde ayet vardır. Hz. Peygamber devri hayatında hakkında en fazla konuştuğu ve övdüğü kişi kardeşi, vasisi, veziri ve halifesi Hz. Ali efendimizdi…
Hz. Peygamber (s.a.a) bir gün Hazreti Ali'ye üç yüz dinar hediye etti.
Hazreti Ali dedi ki: And olsun bu gece öyle sadaka vereceğim ki Allah onu kabul buyursun. Yatsı namazını peygamberle kılıp dışarı çıktım.
Bir kadınla karşılaştım ve ona yüz dinar verdim.
Dediler ki: Ali günahkâr bir kadına para verdi. Bunu duyunca üzüldüm.
Dedim ki, bu sefer öyle birine sadaka vereceğim ki, Allah katında kabul olur.
Ertesi gece bir adama daha yüz dinar verdim.
Dediler ki: Ali bir hırsıza para verdi. Bunu da duyunca üzüldüm.
Dedim ki bu sefer vereceğim sadaka inşallah hak eden birisine ulaşır.
Sonra birisi benden para isteyince yüz dinar da ona verdim.
Dediler ki, Ali çok zengin birine parayı boşu boşuna verdi.
Bunu da duyunca üzüldüm.
En sonunda Resûlullah'a gittiğimde buyurdu ki: Cebrail bana dedi ki, sadakaların yerine ulaştı ve kabul oldu.
O sadaka verdiğin günahkâr kadın evine gidip tövbe etti ve o verdiğin para ile kendisine ev kurup helal bir koca talebinde bulundu.
Sadakayı verdiğin hırsız tövbe edip hırsızlığı bıraktı ve senin verdiğin para ile iş kurup helal kazanmaya karar verdi.
Sadakayı verdiğin zengin ise dedi ki: Bana yazıklar olsun. Mal varlığı olmayan Hz. Ali bile bunları sadaka veriyorsa ben neden vermeyeyim. Bütün malının zekâtını hesaplayarak fakirlere dağıtmaya başladı.
Ve senin hakkında ey Ali bu ayet indi: "Onlar, ne ticaret ne de alışverişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. (Nur, 37) (Kaynak: Müstedrek ul Vesail 7/267-268)
Ehl-i Sünnetin önde gelen tefsir âlimlerinden Fahri Razi şöyle rivayet etmiştir: Ebu Zer dedi ki: "Bilin ki bir gün Hz. Resûlullah ile birlikte öğle namazı kıldığımız bir sırada, bir dilenci mescittekilerden sadaka istedi fakat ona kimse bir şey vermedi.
Bu sırada Hz. Ali rükû halindeydi. Elini ona doğru uzattı o parmağında yüzük vardı. Dilenci gidip yüzüğü hazretin parmağından çıkarıp aldı. Bunun üzerine Hz. Resûlullah Allah'a yakararak şöyle dua etti: "Allah'ım kardeşim Musa sana dua etti ve Rabbim gönlümü aç, işimi kolaylaştır. Dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir yardımcı ver. Kardeşim Harun'u... Onunla kuvvetimi arttır. Onu işime ortak et ki, seni çokça tespih edelim. Şüphesiz sen bizi görensin" dedi. Sen de ona 'Senin isteklerin sana verildi. Ey Musa' diye vahyettin.
Allah'ım! Ben de senin kulun ve peygamberinim benim de gönlümü aç, işimde kolaylık sağla, ailemden Ali'yi, bana yardımcı ver, Onunla kuvvetimi arttır." Ebu Zer diyor ki: "And olsun Allah'a! Henüz Hz. Resûlullah sözünü tamamlamamıştı ki; Cebrail "Sizin veliniz ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren mü'minlerdir." ayetini getirdi.
İbn Ebi'l Hadid şöyle diyor: Hz. Ali'nin (a.s) sahavet ve cömertlik durumu da açıktır. Oruç tutar iftarını ise ihtiyaç sahiplerine verirdi. "Ve ona ihtiyaçları olduğu halde yemeklerini yoksula ve yetime ve tutsağa verirler, onları doyururlar." (İnsan sûresi, 8) ayeti onun hakkında nazil olmuştur.
Müfessirlerin dediğine göre Hz. Ali'nin (a.s) bir gün dört dirhemi vardı. Bir dirhemini gece, bir dirhemini gündüz, üçüncü dirhemini gizli ve dördüncü dirhemini ise açıkça sadaka verdi. Bunun üzerine "Onlar mallarını gece gündüz; gizli ve açık Allah yolunda harcarlar. (Bakara, 274) ayeti nazil oldu.
Hz. Peygamber Muhammed Mustafa'yı hakkıyla tanıyan tek insan İmam Ali Efendimiz, velayetin şahı, ilmin kapısıdır. 'Evlere kapılarından giriniz' (Bakara, 185) ayeti de Hz. Ali hakkında inmiştir.
Allah yolunda harcamanın ve cömertliğin her dem zirvesini yaşayan İmam Ali Efendimiz hayatı boyunca hiçbir zaman hiçbir dilenciye "yok" dememiştir.
Bir gün Mahfen b. Mahfen Muaviye'nin yanına geldi. Muaviye ona nereden geliyorsun diye sordu. Mahfen Muaviye'nin hoşuna gitmesi için: "İnsanların en cimrisinin -yani Ali'nin (a.s)- yanından geliyorum" dedi. Muaviye dedi ki: Sana yazıklar olsun; eğer yanında bir depo dolusu altın ve bir depo dolusu saman olsa, altın deposunu saman deposundan daha erken ihtiyaç sahiplerine ulaştıracak birisi hakkında nasıl böyle konuşabilirsin?..
- O bize dik durmayı öğretti / 19.05.2020
- Muhabirimiz Çanakkale cephesinden bildiriyor / 29.03.2020
- Almanlar bizi kıskanıyor! / 26.02.2019