Türkiye, Avrupa Birliği ile ciddi anlamda temasa geçtiği günden bu yana Avrupa cephesinden gelen hiçbir söz ve taahhüdün garantisi olmadığını herkes gibi hükümet de gayet iyi biliyor. Nitekim bunu yaşayarak da görüyoruz. Hatta bu saptamayı, Türkler ile Batı arasındaki ilişkiler şeklinde genişletip, Osmanlı- Batı ilişkilerine kadar yayabiliriz. Batı ile ilişkilerde, Batılı ülkelerin söz verip sözlerinde durmamaları olağan dışı, şaşılacak bir durum değildir anlayacağınız. Batı söz verip, sözünde durmamakla nam salmıştır ve bu asırlardır hiç değişmeden devam etmektedir. Peki bütün bunları neden söylüyorum? Hariciyeden sorumlu bakanımız Abdullah Gül'ün Avrupa Birliği cephesinden gelen "Türkiye Rum tarafını tanımazsa, müzakereler başlayamaz" açıklamalarının ardından yaptığı "bize verilen sözler tutulsun" açıklamasından dolayı.Bizim AB'cilerin Türk dostu ilan etmekte tereddüt etmedikleri Fransa Başbakanı Dominique de Villepin'in başını çektiği bir grup AB'li yetkili "Türkiye'nin Rum tarafını tanımadan birliğe üye olamayacağı" yönünde bir açıklama yaptı. Aslında bu açıklamada şaşıracak, kızacak ve AB'yi suçlayacak bir durum yok. Çünkü Türkiye hükümeti Ek Protokol'ü imzalayarak Güney Kıbrıs'ı Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımış oldu. Bunun da ötesinde, 1996 yılında Gümrük Birliği imzalandığı dönemde Rum Kesimi'nin Avrupa Birliği'ne adaylık statüsü Türkiye tarafından kabul edilmişti. Fakat Ek Protokol'ün imzalanmasıyla birlikte tanıma olayı flu olmayan bir zemine oturmuş oldu. Türkiye girmek için can attığı birliğin bir üyesini tanımadan, o birliğe nasıl girecek? İşte tam bu noktada üzülerek ifade etmeliyim ki, Rum Kesimi ve Yunanistan'dan gelen "böyle çelişki olur mu" sitemine katılmak zorunda kalıyoruz. AKP hükümeti ilk defa Yunanistan ve Rum Kesimi'yle bizi böyle ortak bir tespitte buluşturmuş oluyor!Şimdi gelelim, Hariciye bakanımız Abdullah Gül'ün AB yetkililerine yaptığı "ahde vefa" hatırlatmasına. Gül aynen şöyle diyor: "Şimdi AB'nin ahde vefa ilkesi doğrultusunda 17 Aralık'ta aldığı ve altında bütün AB üyelerinin imzası bulunan karar uyarınca, müzakereleri 3 Ekim'de başlatmasını bekliyoruz."Sayın Gül Avrupa'dan ahde vefa bekliyor. Ne garip ve de ne acı değil mi? Türkiye Avrupa'dan ahdine vefa bekliyor! Sayın Gül daha çok bekler. Çünkü Avrupa geçmişten bugüne hiçbir ahdine vefa göstermedi. Verdiği sözleri tutmak değil de yutmak konusunda Avrupa'nın üstüne yoktur ama AKP hükümeti maalesef bu gerçeği hala anlamak istemiyor. Hala Avrupa ile yürüttüğü temaslarda dürüstlük bekliyor. Avrupa ile yapılan dış politikada ahlak olmayacağını ve Avrupa'nın dış politika anlayışının ahlaksızlık üzerine kurulu olduğunu anlamak için fazla geç kalmış sayılmaz mıyız?Fazla uzağa gitmeden, Kopenhag Kriterleri'ni hatırlayalım. Avrupa, Türkiye'ye sadece bu kriterlerden sorumlu olduğunu söyledikten sonra eklenen kriterler ve özel maddelerde Avrupa'nın çirkin yüzü tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmadı mı?Sayın Gül Avrupa'dan ahdine vefa beklemek yerine içe dönük olarak "ahde vefa" kavramının içini doldurmanın yollarını aramalıdır. Mesela seçim öncesinde verilen sözlere vefa gösterilmesiyle işe başlayabilir!
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Alperen Polat / diğer yazıları
- Sadaka sosyalizmi / 17.04.2013
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012
- Namusumuza dokunan yanar / 14.04.2013
- MHP'nin misyonu / 26.03.2013
- Tarihe şahitlik ettim / 04.03.2013
- Teröre teslim olduk / 15.01.2013
- Atatürk’e sahip çıkana sahip çıkmak / 12.01.2013
- Talabani miadını doldurdu, sıradaki gelsin! / 21.12.2012
- Arınç misyonu / 20.12.2012
- 1962’den 2012’ye ‘satılık müttefik’ Türkiye! / 19.12.2012
- ‘NATO toprağı Türkiye’den dünya savaşının fitilini ateşlemek / 18.12.2012