Adım adım Kerbela’ya -3-
'Allah'a and olsun ki, Mekke'den bir karış uzakta öldürülmem, orada öldürülmemden daha iyidir. Yine Mekke'den iki karış uzakta öldürülmem, orada öldürülmemden daha iyidir'
13.08.2021 00:14:00





İmam Hüseyin (a.s) Mekke'deyken, Abdullah bin Ömer kendisini ziyarete geldi. Aralarında şöyle bir konuşma geçti;
"Ya Eba Abdullah! Halk, Yezid'e biat etti. Dirhem ve dinar da onun elindedir. Halk ister istemez ona yönelecektir. Bu hanedanın eskiden beri size karşı düşmanlıkları olduğu için ona muhalefet ettiğin takdirde öldürülmenden ve hakeza bir grup Müslüman'ın da bu yolun kurbanı olmasından korkuyorum.
Ben Resulüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum: "Hüseyin öldürülecektir. Halk ona yardım etmekten el çekerse zillet ve hakirliğe duçar olur. Sen de diğer insanlar gibi biat et ve Müslümanların kanının dökülmesinden sakın."
İmam Hüseyin (a.s.) cevaben buyurdu ki;
"Ey Eba Abdullah! Biliyor musun dünya, Allah katında o kadar hakirdir ki, Yahya bin Zekeriya gibi büyük bir peygamberin kesilmiş başı, Ben-i İsrail'in kötü ve zinakârlarından birisine hediye olarak gönderildi.
Ben-i İsrail (Yüce Allah'a karşı öyle muhalefet etti ki) şafak vaktinden güneş doğuncaya kadar tam 70 peygamber katlettiler.
Sonra sanki hiçbir cinayet işlememişler gibi pazar yerlerinde oturup, alışverişleriyle meşgul oldular. Allah-u Teala, onlara azap göndermede acele etmedi. Onlara biraz mühlet verdi. Sonra intikam sahibi muktedir Allah, onları sert bir şekilde azaplandırdı. Ey Eba Abdullah! Allah'tan kork ve yardımını bizden esirgeme!"
Abdullah bin Ömer ise İmam Ali'ye (a.s.) biat etmemiş, fakat Muaviye ve Yezid'e biat etmiştir. Abdullah bin Ömer, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den, "Hüseyin öldürülecektir, halk ona yardım etmekten el çekerse zillet ve hakirliğe düçâr olur" hadisini naklettiği hâlde, İmam Hüseyin'i yalnız bırakmıştır.
İmam Hüseyin (a.s.), Mekke'de de, "ümmetin kanının dökülmemesi için biat etmesi yönünde" başka tavsiyelerde duydu. Ancak O, ne gerekçe ile kıyam ettiğinin kararlılığı içinde bu tavsiyelere aldırmamıştır.
İmam Hüseyin (a.s) Mekke'deyken Yezid'in, kendisi hakkında planladığı suikastı öğrenince, Kûfe'ye gitme kararını netleştirdi.
İmam Hüseyin (a.s.), Yezid'in, kendisini öldürtmek için Amr bin Said bin As'ı, Mekke'ye gönderdiğini öğrendi. Hac mevsiminin yaklaştığı günlerde aldığı bu haber artık Mekke'de de duramayacağının işaretiydi.
Kâbe ve Harem-i Şerif, Resulüllah'ın (s.a.v.) hadislerinde kan dökülmesinin yasaklandığı kutsal topraklardı. İmam, bu topraklara olan hassasiyetini Abdullah bin Zübeyr'e verdiği şu cevapla anlatıyor: "Babam, Mekke'de bir koçun (reisin) bulunmasıyla, o şehrin ihtiramının ortadan kalkacağını bana haber vermiştir; ben, o koç olmayı (Allah'ın evine, benim sebebimle ihanet edilmesini) istemiyorum.
Allah'a and olsun ki, Mekke'den bir karış uzakta öldürülmem, orada öldürülmemden daha iyidir. Yine Mekke'den iki karış uzakta öldürülmem, orada öldürülmemden daha iyidir.
Allah'a and olsun ki, yılanın deliğinde bile olsam, beni öldürmekle hedeflerine ulaşacakları için beni oradan çıkarırlar. Vallahi, Yahudi kavmi cumartesi gününün ihtiramını gözetmediği gibi bunlar da benim ihtiramımı gözetmeyeceklerdir. Fırat kenarında defnedilmem, Kâbe eşiğinde defnedilmemden daha iyidir."
İmam Hüseyin (a.s.) Mekke'de, dört ay ve birkaç gün kaldı. Yukarıdaki gerekçelerle Mekke'den de ayrılma kararı aldı.
Hac yapmaya niyet etmişti. Ancak bu vazifesini ifa etmeden, Zilhicce ayının sekizinde, Irak'a doğru yola çıktı. Ehl-i Beyt'in gerçek imamlar olduğu ve yakın zamanda başına gelecekler ile ilgili halkı ayıktırmadan şehri terk etmeyi de uygun bulmadı.
Bir hutbe irat etti. Hutbesinde, içlerinde akrabaları Ben-i Hâşim soyundan kişilerin de bulunduğu kalabalık bir gruba şu hutbeyi vermiştir;

"Bütün hamdlar Allah'a mahsustur. Allah neyi dilerse o olur. Kuvvet ve kudret ancak Allah'tandır. Allah'ın salat ve selamı O'nun Resulü'ne (s.a.v.) olsun.
Gerdanlık kızların boynuna yazıldığı (ona gerekli olduğu gibi), ölüm de insanoğlunun üzerine yazılmıştır.
Yâkub, Yusuf'u görmeyi arzu ettiği gibi ben de, atalarımı görmeyi arzu ediyorum. Bana varacağım bir katligâh tayin edilmiştir.
Öyle ki, o ıssız çöllerin yırtıcı kurt ve hayvanlarının (Kûfe ordusunun) Nevavis ve Kerbela arasındaki bir yerde benim uzuvlarımı parçaladıklarını, aç karın ve boş dağarcıklarını da benim bedenimle doldurduklarını adeta gözlerimle görüyorum.
Allah'ın kaza kalemi ile yazılmış böyle bir günden kurtuluş yoktur. Allah'ın razı olduğu şeye biz, Ehl-i Beyt de razıyız. O'nun bela ve imtihanı karşısında, sabır ve istikamet gösteriyoruz; sabredenlerin sevabını bize (tamamıyla ) verelecektir.
Resulüllah (s.a.v.)'in bedeninin parçası olan evlatları, O'ndan hiçbir zaman ayrı düşmeyeceklerdir. Cennette de O'nun yanında olacaklardır. Çünkü onlar Peygamber (s.a.v.)'in hoşnutluğu ve gözünün aydınlığına vesile olacak ve vadesi de (ilahi hükümetin istikrarı da) onların vasıtası ile gerçekleşecektir.
Herkes bilsin ki, bizim uğrumuzda canından geçmeye ve Allah'a ulaşmak yolunda kendisini feda etmeye hazır olan kimse, bizimle birlikte hareket etmelidir. Çünkü ben yarın sabah erkenden hareket edeceğim inşallah."
Abdullah b. Abbas, İmam Hüseyin'e (a.s) "bu ayrılığa dayanamadığını, öldürülmesinden, çoluk çocuğunun esir düşmesinden, Irak halkının güvensiz olduğundan, onlara itimat etmemesi gerektiğinden, Mekke'de kalması" gerektiğini vurgulayıp, "illa gitmek istiyorsan Yemen tarafına gitmelisin ve böylece Yezid hükümetinin kudretinden uzak kalır, kendi faaliyetlerine devam eder, mektup ve elçiler vasıtası ile halkı, kendi tarafına davet edebilirsin. Ümit ediyorum ki, bu yolda sıkıntı ve üzüntü duymaksızın kendi hedefine ulaşmış olursun." Dedi.
İmam Hüseyin (a.s.) Abdullah bin Abbas'a şöyle cevap verdi; "Ey amcaoğlu! Allah'a and olsun ki, ben, senin hayır isteyen ve şefkatli bir insan olduğunu biliyorum. Fakat ben, Irak'a doğru hareket etmeye karar aldım."
Abdullah İbn Abbas; "Anlaşılan sefere çıkmaya kararlısın ama hiç değilse hanımları ve çocukları beraberinde götürme. Çünkü seni, onların gözleri önünde öldürmelerinden korkuyorum" dedi.
İmam (a.s.); "Allah'a and olsun ki onlar, kanımı dökmedikçe benden vazgeçmeyeceklerdir. Bunu yaptıkları taktirde de Allah-u Teala, onlara, kendilerini zelil ve hakir kılacak birini gönderecek ve onlar, hanımların hayızlık hâlinde kullandığı bezden daha aşağı ve hor bir hâle düşeceklerdir" şeklinde cevap verdi.
Ebu Said el-Hudrî (r.a), İmam Hüseyin'in (a.s.) yanına gelip, "Ey Ebu Abdullah! Ben, senin için hayırlı bir öğütçüyüm ve şefkatliyim. İşittiğime göre taraftarın olan kavim, sana mektup yazmış. Sakın onları yanına gitme! Küfe için Babandan işitmiştim. Demişti ki: "Vallahi, ben onlara küstüm. Onlar da, bana küstüler. Ben onlara kızdım, onlar da bana kızdılar. Ben, onlardan bir vefa ve hayır görmedim. Onların ne sebatları, ne azimleri, ne de kılıca dayanmaları ve göğüs germeleri var!"
Hac zamanı Mekke'ye gelen Muhammed Hanefiyye'de, ağabeyi İmam Hüseyin'e (a.s.) Abdullah b. Abbas ve Ebu Said el-Hudri'nin düşüncelerine benzeyen fikirler iletti.
İmam (a.s.) kardeşine cevaben şöyle buyurdu: "Ben, Yezid'in beni Allah'ın evinde hile ile öldürtmesinden ve böylelikle de o evin ihtiramının ortadan kalkmasından korkuyorum" dedi.
Ertesi sabah İmam (a.s.), kendisine yapılan tavsiyeleri dinlemeyerek inandığı yolda devam kararı aldı.
Irak istikametine yola çıktığını duyduğunda Muhammed-i Hanefi yolda ona yetişerek şöyle dedi: "Kardeşim, sen dün gece teklifimi dikkate alacağına ve onun üzerinde düşüneceğine dair söz vermedin mi?" diye sordu.
İmam (a.s.) cevabında şöyle buyurdu: "Evet ama birbirimizden ayrıldıktan sonra rüyamda Resulüllah'ı (s.a.v.) gördüm, bana şöyle buyurdu: "Ey Hüseyin! Hareket et, zira Allah-u Teala seni öldürülmüş görmek istiyor." Dedi.
Muhammed bin Hanefiyye bu cevabı alınca, "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" dedi.
İmam Hüseyin (a.s.) "gitme" şeklinde yapılan tüm ikazlara rağmen verdiği karardan dönmemiştir. Hatta şair Ferezdak'dan duyduğu "Kalpleri sizinle ama kılıçları sizinle değil" açıklaması dahi onu (a.s.) vazifesinden döndürmemiştir.
Bu kararlılık, elçi olarak gönderdiği Müslim bin Akil'in ölüm haberini aldığında, "Sevenlerimiz, bize yardım etmekten vazgeçmişlerdir" demiş ama yolculuğuna devam etmiştir.
İmam Hüseyin, kendisine yazılan on beş binin üzerindeki mektubun mesuliyeti ile halifesiz kaldıklarını söyleyen Kûfeliler'e yardım etmeye kararlıydı.
Bu kararlılıkla yoluna devam ederken, "Hacir" adındaki konağa vardığında Müslim bin Akil'e (ölümünden önce) ve Kûfe halkına ikinci bir mektup yazdı:
"Allah'a hamd, Peygamber (s.a.v.)'e salat ve selamdan sonra, bize yardım etmek ve hakkımızı talep etmek için toplanmış olduğunuzu bildiren Müslim bin Akil'in mektubu bana ulaştı.
Allah-u Teala'dan hepimize güzel ihsanda bulunmasını (akıbetimizi hayır etmesini) ve bu ittihada karşı da size en büyük sevapları lütufta bulunmasını niyaz ederim.
Ben de Zilhicce ayının sekizi, salı günü Mekke'den ayrılıp size doğru hareket ettim. Elçim size ulaştığında işlerinizi süratle düzene sokun. Ben de bu birkaç günün içerisinde gelip size ulaşırım." (devam edecek… Geniş bilgi ve hikmetler için bkz İmam Hüseyin eseri Prof. Dr. Haydar Baş) H: Akın Aydın
"Ya Eba Abdullah! Halk, Yezid'e biat etti. Dirhem ve dinar da onun elindedir. Halk ister istemez ona yönelecektir. Bu hanedanın eskiden beri size karşı düşmanlıkları olduğu için ona muhalefet ettiğin takdirde öldürülmenden ve hakeza bir grup Müslüman'ın da bu yolun kurbanı olmasından korkuyorum.
Ben Resulüllah'ın (s.a.v.) şöyle buyurduğunu duydum: "Hüseyin öldürülecektir. Halk ona yardım etmekten el çekerse zillet ve hakirliğe duçar olur. Sen de diğer insanlar gibi biat et ve Müslümanların kanının dökülmesinden sakın."
İmam Hüseyin (a.s.) cevaben buyurdu ki;
"Ey Eba Abdullah! Biliyor musun dünya, Allah katında o kadar hakirdir ki, Yahya bin Zekeriya gibi büyük bir peygamberin kesilmiş başı, Ben-i İsrail'in kötü ve zinakârlarından birisine hediye olarak gönderildi.
Ben-i İsrail (Yüce Allah'a karşı öyle muhalefet etti ki) şafak vaktinden güneş doğuncaya kadar tam 70 peygamber katlettiler.
Sonra sanki hiçbir cinayet işlememişler gibi pazar yerlerinde oturup, alışverişleriyle meşgul oldular. Allah-u Teala, onlara azap göndermede acele etmedi. Onlara biraz mühlet verdi. Sonra intikam sahibi muktedir Allah, onları sert bir şekilde azaplandırdı. Ey Eba Abdullah! Allah'tan kork ve yardımını bizden esirgeme!"
Abdullah bin Ömer ise İmam Ali'ye (a.s.) biat etmemiş, fakat Muaviye ve Yezid'e biat etmiştir. Abdullah bin Ömer, Hz. Peygamber (s.a.v.)'den, "Hüseyin öldürülecektir, halk ona yardım etmekten el çekerse zillet ve hakirliğe düçâr olur" hadisini naklettiği hâlde, İmam Hüseyin'i yalnız bırakmıştır.
İmam Hüseyin (a.s.), Mekke'de de, "ümmetin kanının dökülmemesi için biat etmesi yönünde" başka tavsiyelerde duydu. Ancak O, ne gerekçe ile kıyam ettiğinin kararlılığı içinde bu tavsiyelere aldırmamıştır.
İmam Hüseyin (a.s) Mekke'deyken Yezid'in, kendisi hakkında planladığı suikastı öğrenince, Kûfe'ye gitme kararını netleştirdi.
İmam Hüseyin (a.s.), Yezid'in, kendisini öldürtmek için Amr bin Said bin As'ı, Mekke'ye gönderdiğini öğrendi. Hac mevsiminin yaklaştığı günlerde aldığı bu haber artık Mekke'de de duramayacağının işaretiydi.
Kâbe ve Harem-i Şerif, Resulüllah'ın (s.a.v.) hadislerinde kan dökülmesinin yasaklandığı kutsal topraklardı. İmam, bu topraklara olan hassasiyetini Abdullah bin Zübeyr'e verdiği şu cevapla anlatıyor: "Babam, Mekke'de bir koçun (reisin) bulunmasıyla, o şehrin ihtiramının ortadan kalkacağını bana haber vermiştir; ben, o koç olmayı (Allah'ın evine, benim sebebimle ihanet edilmesini) istemiyorum.
Allah'a and olsun ki, Mekke'den bir karış uzakta öldürülmem, orada öldürülmemden daha iyidir. Yine Mekke'den iki karış uzakta öldürülmem, orada öldürülmemden daha iyidir.
Allah'a and olsun ki, yılanın deliğinde bile olsam, beni öldürmekle hedeflerine ulaşacakları için beni oradan çıkarırlar. Vallahi, Yahudi kavmi cumartesi gününün ihtiramını gözetmediği gibi bunlar da benim ihtiramımı gözetmeyeceklerdir. Fırat kenarında defnedilmem, Kâbe eşiğinde defnedilmemden daha iyidir."
İmam Hüseyin (a.s.) Mekke'de, dört ay ve birkaç gün kaldı. Yukarıdaki gerekçelerle Mekke'den de ayrılma kararı aldı.
Hac yapmaya niyet etmişti. Ancak bu vazifesini ifa etmeden, Zilhicce ayının sekizinde, Irak'a doğru yola çıktı. Ehl-i Beyt'in gerçek imamlar olduğu ve yakın zamanda başına gelecekler ile ilgili halkı ayıktırmadan şehri terk etmeyi de uygun bulmadı.
Bir hutbe irat etti. Hutbesinde, içlerinde akrabaları Ben-i Hâşim soyundan kişilerin de bulunduğu kalabalık bir gruba şu hutbeyi vermiştir;

"Bütün hamdlar Allah'a mahsustur. Allah neyi dilerse o olur. Kuvvet ve kudret ancak Allah'tandır. Allah'ın salat ve selamı O'nun Resulü'ne (s.a.v.) olsun.
Gerdanlık kızların boynuna yazıldığı (ona gerekli olduğu gibi), ölüm de insanoğlunun üzerine yazılmıştır.
Yâkub, Yusuf'u görmeyi arzu ettiği gibi ben de, atalarımı görmeyi arzu ediyorum. Bana varacağım bir katligâh tayin edilmiştir.
Öyle ki, o ıssız çöllerin yırtıcı kurt ve hayvanlarının (Kûfe ordusunun) Nevavis ve Kerbela arasındaki bir yerde benim uzuvlarımı parçaladıklarını, aç karın ve boş dağarcıklarını da benim bedenimle doldurduklarını adeta gözlerimle görüyorum.
Allah'ın kaza kalemi ile yazılmış böyle bir günden kurtuluş yoktur. Allah'ın razı olduğu şeye biz, Ehl-i Beyt de razıyız. O'nun bela ve imtihanı karşısında, sabır ve istikamet gösteriyoruz; sabredenlerin sevabını bize (tamamıyla ) verelecektir.
Resulüllah (s.a.v.)'in bedeninin parçası olan evlatları, O'ndan hiçbir zaman ayrı düşmeyeceklerdir. Cennette de O'nun yanında olacaklardır. Çünkü onlar Peygamber (s.a.v.)'in hoşnutluğu ve gözünün aydınlığına vesile olacak ve vadesi de (ilahi hükümetin istikrarı da) onların vasıtası ile gerçekleşecektir.
Herkes bilsin ki, bizim uğrumuzda canından geçmeye ve Allah'a ulaşmak yolunda kendisini feda etmeye hazır olan kimse, bizimle birlikte hareket etmelidir. Çünkü ben yarın sabah erkenden hareket edeceğim inşallah."
Abdullah b. Abbas, İmam Hüseyin'e (a.s) "bu ayrılığa dayanamadığını, öldürülmesinden, çoluk çocuğunun esir düşmesinden, Irak halkının güvensiz olduğundan, onlara itimat etmemesi gerektiğinden, Mekke'de kalması" gerektiğini vurgulayıp, "illa gitmek istiyorsan Yemen tarafına gitmelisin ve böylece Yezid hükümetinin kudretinden uzak kalır, kendi faaliyetlerine devam eder, mektup ve elçiler vasıtası ile halkı, kendi tarafına davet edebilirsin. Ümit ediyorum ki, bu yolda sıkıntı ve üzüntü duymaksızın kendi hedefine ulaşmış olursun." Dedi.
İmam Hüseyin (a.s.) Abdullah bin Abbas'a şöyle cevap verdi; "Ey amcaoğlu! Allah'a and olsun ki, ben, senin hayır isteyen ve şefkatli bir insan olduğunu biliyorum. Fakat ben, Irak'a doğru hareket etmeye karar aldım."
Abdullah İbn Abbas; "Anlaşılan sefere çıkmaya kararlısın ama hiç değilse hanımları ve çocukları beraberinde götürme. Çünkü seni, onların gözleri önünde öldürmelerinden korkuyorum" dedi.
İmam (a.s.); "Allah'a and olsun ki onlar, kanımı dökmedikçe benden vazgeçmeyeceklerdir. Bunu yaptıkları taktirde de Allah-u Teala, onlara, kendilerini zelil ve hakir kılacak birini gönderecek ve onlar, hanımların hayızlık hâlinde kullandığı bezden daha aşağı ve hor bir hâle düşeceklerdir" şeklinde cevap verdi.
Ebu Said el-Hudrî (r.a), İmam Hüseyin'in (a.s.) yanına gelip, "Ey Ebu Abdullah! Ben, senin için hayırlı bir öğütçüyüm ve şefkatliyim. İşittiğime göre taraftarın olan kavim, sana mektup yazmış. Sakın onları yanına gitme! Küfe için Babandan işitmiştim. Demişti ki: "Vallahi, ben onlara küstüm. Onlar da, bana küstüler. Ben onlara kızdım, onlar da bana kızdılar. Ben, onlardan bir vefa ve hayır görmedim. Onların ne sebatları, ne azimleri, ne de kılıca dayanmaları ve göğüs germeleri var!"
Hac zamanı Mekke'ye gelen Muhammed Hanefiyye'de, ağabeyi İmam Hüseyin'e (a.s.) Abdullah b. Abbas ve Ebu Said el-Hudri'nin düşüncelerine benzeyen fikirler iletti.
İmam (a.s.) kardeşine cevaben şöyle buyurdu: "Ben, Yezid'in beni Allah'ın evinde hile ile öldürtmesinden ve böylelikle de o evin ihtiramının ortadan kalkmasından korkuyorum" dedi.
Ertesi sabah İmam (a.s.), kendisine yapılan tavsiyeleri dinlemeyerek inandığı yolda devam kararı aldı.
Irak istikametine yola çıktığını duyduğunda Muhammed-i Hanefi yolda ona yetişerek şöyle dedi: "Kardeşim, sen dün gece teklifimi dikkate alacağına ve onun üzerinde düşüneceğine dair söz vermedin mi?" diye sordu.
İmam (a.s.) cevabında şöyle buyurdu: "Evet ama birbirimizden ayrıldıktan sonra rüyamda Resulüllah'ı (s.a.v.) gördüm, bana şöyle buyurdu: "Ey Hüseyin! Hareket et, zira Allah-u Teala seni öldürülmüş görmek istiyor." Dedi.
Muhammed bin Hanefiyye bu cevabı alınca, "İnna lillahi ve inna ileyhi raciun" dedi.
İmam Hüseyin (a.s.) "gitme" şeklinde yapılan tüm ikazlara rağmen verdiği karardan dönmemiştir. Hatta şair Ferezdak'dan duyduğu "Kalpleri sizinle ama kılıçları sizinle değil" açıklaması dahi onu (a.s.) vazifesinden döndürmemiştir.
Bu kararlılık, elçi olarak gönderdiği Müslim bin Akil'in ölüm haberini aldığında, "Sevenlerimiz, bize yardım etmekten vazgeçmişlerdir" demiş ama yolculuğuna devam etmiştir.
İmam Hüseyin, kendisine yazılan on beş binin üzerindeki mektubun mesuliyeti ile halifesiz kaldıklarını söyleyen Kûfeliler'e yardım etmeye kararlıydı.
Bu kararlılıkla yoluna devam ederken, "Hacir" adındaki konağa vardığında Müslim bin Akil'e (ölümünden önce) ve Kûfe halkına ikinci bir mektup yazdı:
"Allah'a hamd, Peygamber (s.a.v.)'e salat ve selamdan sonra, bize yardım etmek ve hakkımızı talep etmek için toplanmış olduğunuzu bildiren Müslim bin Akil'in mektubu bana ulaştı.
Allah-u Teala'dan hepimize güzel ihsanda bulunmasını (akıbetimizi hayır etmesini) ve bu ittihada karşı da size en büyük sevapları lütufta bulunmasını niyaz ederim.
Ben de Zilhicce ayının sekizi, salı günü Mekke'den ayrılıp size doğru hareket ettim. Elçim size ulaştığında işlerinizi süratle düzene sokun. Ben de bu birkaç günün içerisinde gelip size ulaşırım." (devam edecek… Geniş bilgi ve hikmetler için bkz İmam Hüseyin eseri Prof. Dr. Haydar Baş) H: Akın Aydın
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.