İnsan, bazen duygu dünyasında, gönül ikliminde dört mevsimi peş peşe yaşar.
Gün olur, durup dururken, dört bir taraf günlük güneşlik iken, aniden kara bulutlar her tarafı kaplar, tipi boran, kış kıyamet, fırtınaları kasırgalar takip eder…
Gün olur, dört bir taraf, tam da yukarıdaki paragrafta anlatıldığı gibi olur ama her nedense, her nasılsa ve mutlaka bir sebebe bağlı olarak insanın içinde, güller açar, güneşler doğar, öyle ki içindeki sıcaklık tüm dünyayı ısıtacak gibi olur ve gönül dünyasındaki aydınlık tüm dünyayı aydınlatacak kadar gürleşir, gürbüzleşir.
İnsan, yapısı gereği, fıtratı gereği elbette dış etkilere açıktır ve çevresinde olup bitenlerden az ya da çok mutlaka etkilenir ama bazen de öyle olur ki, dış etkilere inat ve meydan okurcasına tam tersi bir vaziyet alabilir.
İnsanın iç dünyasındaki, gönül iklimindeki bu iniş çıkışları bu müthiş dalgalanmaları en güzel anlatan her konuda olduğu gibi yine Yunus Emre'dir diyebiliriz:
"Hakk bir gönül verdi bana
Ha demeden hayran olur
Bir dem gelir şâdân olur
Bir dem gelir giryan olur
Bir dem sanarsın kış gibi
Şol zemheri olmuş gibi
Bir dem beşaretten doğar
Hoş bağ ile bostan olur
Bir dem gelir söyleyemez
Bir sözü şerh eyleyemez
Bir dem dilinden dür döker
Dertlilere derman olur
Bir dem çıkar arş üzere
Bir dem iner taht-es-serâ
Bir dem sanarsın katredir
Bir dem taşar umman olur
Bir dem gelir İsa gibi
Ölmüşleri diri kılar
Bir dem girer kibir evine
Fir'avn ile Hâmân olur
Bir dem döner Cebrail'e
Rahmet saçar her mahfile
Bir dem gelir gümrah olur
Miskin Yunus hayran olur"
Zannediyorum ki bu konuda artık hiçbir söze gerek kalmadı, bizim söylemek istediklerimizi beş başı mamur bir şekilde ve en güzel bir biçimde Yunus dedemiz söyledi hem de asırlar evvelinden.
Bir mısrasını başlığa çıkardığımız şiire gelince, o da çağdaş Yunuslarımızdan âşık merhum Mevlüt İhsani'ye aittir.
15 heceli divanlarından biri olan bu şiiri aşığın kendi, hem yanık hem de dertli sesinden dinlemenizi tavsiye ederiz:
"Oyununda yüz yenilmiş zar ararsan işte ben,
Gül yanında kan ağlayan har ararsan işte ben,
Yaktı, yıktı, viran etti feleğin fırtınası,
Dolu döymüş, sel götürmüş yar ararsan işte ben.
Bülbül ötmez, baykuş gitmez, yıkılmış viraneyim,
Al kazmayı, vur bağrıma, göreceksin ben neyim,
Yıllar geçti, eylenmeyen, durmayan pervaneyim,
Odunu yok ateşi var nar ararsan işte ben.
Mevlüt İhsan ağlayarak çaldım gamlı sazımı,
Yüz bin dostum vardır amma toprak çeker nazımı,
Adana'da, Ağustos'ta bulamadım yazımı,
Ağrı gibi başı duman kar ararsan işte ben."
Müthiş olmuş kaleminize sağlık
- Yorgun / 08.04.2025
- Yaratıcının kolu olan kullar… / 28.03.2025
- Reçeteyi cebinde taşıyarak şifa bekleyen bir kitle / 25.03.2025
- Ahlakî ilkeler manzumesi bir sure… / 16.03.2025
- O gün gelmeden evvel… / 13.03.2025
- Doğum yıl dönümünde Kur’an ile dirilmek… / 12.03.2025
- Oruca tutunabilseydik… / 11.03.2025
- Oruç tutsaydı bizi… / 10.03.2025
- Çocukluğumuzun ramazanları / 07.03.2025