Halife Hz. Ömer (ra) bir mecliste hazır bulunanlara sordu:
"Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?"
Birisi, "Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslam'a daha çok hizmet edeyim" dedi.
Bir başkası, "Şu kadar mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarfederek dine faydalı olayım" dedi.
Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer'e sordu: Cevap verdi:
"Ben de İslam'a onlar vasıtasıyla hizmet edebilmek için Muaz, Salim, Ebu Ubeyde gibi adamlar yetişsin isterdim."
Bu kısacık kıssayı saatlerce anlatsak, sınıflarda münazara (tartışma) konuları arasında işlesek neye yarar. Hep kağıt üzerinde kalacak neticeler yerine devlet adamlığının noksanlığı karşısında acilen tedbirler alacağımız toplantı, konun ve her türlü milli çareyi bulmamız lazımdır.
Eskimez tabirle "Kaht-ı Rical" denilen "Adam kıtlığı" bir milletin bütün meselelerinin, sıkıntılarının, çıkış yollarının en hassas çözüm noktasıdır.
Burada Hz. Ömer'in (ra) Nübüvvet pınarından beslenen hikmet ışığının parıltısını görüyoruz.
O iki cihanın serveri daha Mekke'de cahillerin her türlü (fikri, iktisadi, ictimai) engellemeleri karşısında "insan eğitimine" önem vermiştir. Tabiri caizse karda, fırtınada, baharda, her ortamda insan eğitimini ihmal etmemiştir.
Ve nihayet fikirlere ve gönüllere 11 seneye yakın atılan nur tohumlarını yine Mescid-i Nebevi'nin hemen yanına kurdurduğu safta univrsitesinde filizlendirmiştir.
Bu mektepte Hz. Peygamberin (sav) dizinin dibinde yetişen sahabiler ilimde, ihlasta, kahramanlıkta... yetişmiş üstün ve örnek vasıflı öğretmenler, yol göstericiler olmuşlardır...
Tarihten günümüze gelelim... Bugün içinde bulunduğumuz hallere bakalım...
Görülecektir ki, milli ve manevi bünyemize uygun nesiller, adamlar yetiştiremediğimiz müddetçe çıkmaz sokaklarda dolaşıp duracağız.
Sözlerimizi muşahhas (somut) olarak süslemek bir hakkı teslim etmek gerekirse derim ki, sayın Haydar Baş Beyin 1985 yılında vatan caddesindeki bir düğün salonunda o gün not aldığım sözlerini bugün satırlarda hatırlıyorum. Ne diyordu istikbale ışık saçan sözlerle:
"Önce İnsan" diyordu...
Kendi yararına Hak hesabına kazanılması gereken insan...
Özünü, kimliğini, tarihini, ceddini ana ve babasını, milletini, bayrağını... tanıyan ilimle, bilgiyle dopdolu cesur şahsiyetli nesillerin yetiştirilmseninin luzumundan bahsediyordu...
Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey bir kenara çekilip sadece yaldızlı sözler söylemedi. O kendini, hayatını, bütün kaabiliyetlerini, milli ve manevi sorumluluğunun istikametinde meydana indi... Er meydanına...
Hani şairin dediği:
Bu meydan meydana her can giremez Ahdinden sadıklar ölse dönemez denilen aşk meydanı...
O meydan "Adam Kıtlığına" karşı Mevlana'nın dediği gibi: "Ey elinde mum insan arıyorum diyen kişi gel ben sana o insanı bulayım" sırrında resmedilen insanı yetiştirmenin fikir ve aksiyanunu yüklenmiş engin bir mütefekkirimizdir...
Yine bugün dünya çapında hikaye, şiir, tiyatro, makale dalında, fizik, kimya... felsefe, mantık... gibi ilmin her dalında eserleri ahlakı ve karakteriyle arzuladığımz insanı yetiştirebiliyor muyuz?
15 milyon hareket halindeki öğrencimize sahip çıkabilsek dünyaya yetecek örnek, olgun, başarılı nesiller yetiştirebiliriz...
Ne yazık ki sağ-sol ideolojik fikirlerle boğulan-boğuşan politikacıların hırslarından yakamızı kurtarıp da "milli iradenin" saf, dupduru görüntüsüne kavuşamıyoruz...
Hâlâ ideoloıjik gruplaşmalar...
Her türlü değerler: kimlik, çoluk-çocuk, edep, iman, haya... maddi çıkar hesaplar, ideolojik hesaplar karşısında israfta.
"Eğer dileğiniz hemen kabul ediliverecek olsa ne dilerdiniz?"
Birisi, "Benim falan vadi dolusu altınım olsun isterim. Onu harcayarak İslam'a daha çok hizmet edeyim" dedi.
Bir başkası, "Şu kadar mal ve mülküm olsun isterdim. Gerektikçe onları sarfederek dine faydalı olayım" dedi.
Herkes buna benzer şeyler söyledi. Hz. Ömer hiçbirini beğenmedi. Bu defa meclistekiler, Hz. Ömer'e sordu: Cevap verdi:
"Ben de İslam'a onlar vasıtasıyla hizmet edebilmek için Muaz, Salim, Ebu Ubeyde gibi adamlar yetişsin isterdim."
Bu kısacık kıssayı saatlerce anlatsak, sınıflarda münazara (tartışma) konuları arasında işlesek neye yarar. Hep kağıt üzerinde kalacak neticeler yerine devlet adamlığının noksanlığı karşısında acilen tedbirler alacağımız toplantı, konun ve her türlü milli çareyi bulmamız lazımdır.
Eskimez tabirle "Kaht-ı Rical" denilen "Adam kıtlığı" bir milletin bütün meselelerinin, sıkıntılarının, çıkış yollarının en hassas çözüm noktasıdır.
Burada Hz. Ömer'in (ra) Nübüvvet pınarından beslenen hikmet ışığının parıltısını görüyoruz.
O iki cihanın serveri daha Mekke'de cahillerin her türlü (fikri, iktisadi, ictimai) engellemeleri karşısında "insan eğitimine" önem vermiştir. Tabiri caizse karda, fırtınada, baharda, her ortamda insan eğitimini ihmal etmemiştir.
Ve nihayet fikirlere ve gönüllere 11 seneye yakın atılan nur tohumlarını yine Mescid-i Nebevi'nin hemen yanına kurdurduğu safta univrsitesinde filizlendirmiştir.
Bu mektepte Hz. Peygamberin (sav) dizinin dibinde yetişen sahabiler ilimde, ihlasta, kahramanlıkta... yetişmiş üstün ve örnek vasıflı öğretmenler, yol göstericiler olmuşlardır...
Tarihten günümüze gelelim... Bugün içinde bulunduğumuz hallere bakalım...
Görülecektir ki, milli ve manevi bünyemize uygun nesiller, adamlar yetiştiremediğimiz müddetçe çıkmaz sokaklarda dolaşıp duracağız.
Sözlerimizi muşahhas (somut) olarak süslemek bir hakkı teslim etmek gerekirse derim ki, sayın Haydar Baş Beyin 1985 yılında vatan caddesindeki bir düğün salonunda o gün not aldığım sözlerini bugün satırlarda hatırlıyorum. Ne diyordu istikbale ışık saçan sözlerle:
"Önce İnsan" diyordu...
Kendi yararına Hak hesabına kazanılması gereken insan...
Özünü, kimliğini, tarihini, ceddini ana ve babasını, milletini, bayrağını... tanıyan ilimle, bilgiyle dopdolu cesur şahsiyetli nesillerin yetiştirilmseninin luzumundan bahsediyordu...
Sayın Prof. Dr. Haydar Baş Bey bir kenara çekilip sadece yaldızlı sözler söylemedi. O kendini, hayatını, bütün kaabiliyetlerini, milli ve manevi sorumluluğunun istikametinde meydana indi... Er meydanına...
Hani şairin dediği:
Bu meydan meydana her can giremez Ahdinden sadıklar ölse dönemez denilen aşk meydanı...
O meydan "Adam Kıtlığına" karşı Mevlana'nın dediği gibi: "Ey elinde mum insan arıyorum diyen kişi gel ben sana o insanı bulayım" sırrında resmedilen insanı yetiştirmenin fikir ve aksiyanunu yüklenmiş engin bir mütefekkirimizdir...
Yine bugün dünya çapında hikaye, şiir, tiyatro, makale dalında, fizik, kimya... felsefe, mantık... gibi ilmin her dalında eserleri ahlakı ve karakteriyle arzuladığımz insanı yetiştirebiliyor muyuz?
15 milyon hareket halindeki öğrencimize sahip çıkabilsek dünyaya yetecek örnek, olgun, başarılı nesiller yetiştirebiliriz...
Ne yazık ki sağ-sol ideolojik fikirlerle boğulan-boğuşan politikacıların hırslarından yakamızı kurtarıp da "milli iradenin" saf, dupduru görüntüsüne kavuşamıyoruz...
Hâlâ ideoloıjik gruplaşmalar...
Her türlü değerler: kimlik, çoluk-çocuk, edep, iman, haya... maddi çıkar hesaplar, ideolojik hesaplar karşısında israfta.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Feyyaz İnanç / diğer yazıları
- ‘Işıkları açın’ / 07.05.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021
- Kulluğun gerçek tarifi / 06.05.2021
- Asli ihtiyaçlar / 30.04.2021
- Mecnun’un Leylası / 29.04.2021
- Rahman Suresi-II / 21.04.2021
- Rahman Suresi / 19.04.2021
- 14 Nisan / 15.04.2021
- İmam Muhammed Et-Takî’nin (a.s) Öğütleri / 14.04.2021
- Sağlam kale Ehl-i Beyt / 12.04.2021
- Bizi deryaya salan / 08.04.2021