Aslında her şey Türkiye'nin geleceğini, dolayısıyla dünyanın geleceğini belirlemeye çalışan iki temel gücün hamlelerinden kaynaklanıyor. Cenahlardan birinde; Avrupa Birliği taraftarları, Irak'a yapılacak Amerikan Harekatına kayıtsız-şartsız destek vererenler; siyasi ikballerini AİHM'ne ve kiliseye bağlayan muhafazakar postlular, "AB'ye EVET ama Teslimiyete, Mandacılığa HAYIR" abuk subuk sloganlarıyla sözümona milliyetçiler, nihayet globalleşmeci liberaller, "Kutsal Batı İttifakın, Uzlaşmış Müttefiklerini" oluşturuyorlar.
Diğer cenahta ise tabiki "Kuvay-i Milliyeciler" var.
Kuvay-i Milliyeciler de, siyasetteki kolları Bağımsız Türkiye Partisi aracılığıyla, "Milli Güç-Milli Devlet ve Milli Bütünlüğün", "Ulusal Egemenlik-Toprak Bütünlüğü ve Tam Bağımsızlığın", "Yasama, Yürütme ve Yargının", "Asker ve Sivilin", "Ekonomik, Siyasi, Askeri, Demografik, Kültürel, Coğrafi, Bilimsel ve Teknolojik Gücün", "Örf, Adet, Gelenek, Görenek ve Törelerimiz", "Milli Para, Milli Bayrak, Milli Sancak ve Milli Dilimizin", "Milliyet, Maneviyat, Mukaddesat ve Mukadderatımızın" TEHDİT altında olduğunu, delil ve ispatlarla millete anlatıyorlar.
Bu anlatım nedeniyle de, Türk Milleti artık oyuna gelmiyor.
İşte yaşamış olduğumuz siyasi deprem, bu iki gücün siyasi arena da oynadıkları "Gizli Satrancın" hamlelerinin etkilerinden başka bir şey değil.
Mecliste grubu bulunan bütün siyasilerin, birbirlerinden farklıymış gibi gözükseler de, özde aynı olan söylev ve programlarla kutsal(!) Batı ittifakın peşine takılmış oldukları artık ispatlanmıştır.
Propagandanın siyah, beyaz ve gri (acı, tatlı ve orta şekerli) metotlarını kullanan Batı ve garbi gücün bütün desteğiyle, Avrupa ve Kuzey Amerika'ya hizmet eden bu siyasi oluşumlar, bu güne kadar adı geçen medeniyetin hedef ve menfaatlerine hizmet etmiş olsalar da, hizmetlerindeki devamlılık için, kandırılacak ve bu kandırmanın etkisiyle karar verecek olanın Türk Milleti olduğunu biliyorlar.
Çünkü bu gelecek için "Gerek şarttır".
İşte problemde burada ortaya çıkıyor.
Çünkü Türk Milleti eskiden olduğu gibi, kendi istedikleri gibi düşünmüyor.
Ve kanmıyor.
Ve kandırılamıyor.
Dahası yönlendirmeye çalıştıkları yere de gitmiyor.
Bunun en yalın örneği AKP ve Tayyip Erdoğan olayında yaşandı. Muhafazakarlık, mazlumluk, mahsunluk ve takiyyeci takiyyecilik boyasına boyayıp, milletin huzuruna saldıkları AB'ci, Globalleşmeci, İMF'ci, AİHM'ci, Vatikancı, Aydın Doğancı, Tüsiad'cı, Lobici, Dünya Bankacı, Amerikancı, "Hahamlı ve Papazlı" Tayyip ve AKP, artık yüzde 10'luk seçim barajının yakın üstünde değil, yakın altında dolaşıyor.
Bu bir gerçeği anlatıyor.
Millet artık özündeki mutlak doğruya dönüyor.
Hani şu, anasının atasının kendisine verdiği aile terbiyesine...
Ve o terbiyeyi Bağımsız Türkiyecilerde ve Prof. Dr. Haydar Baş'ta görüyor.
Türk insanının hataları ve yanlışları belki var ama, bu millet doğrunun ne olduğunu çok iyi biliyor.
Çok uzun yıllardır üzerine yapılan siyasi, kültürel ve ekonomik bombardımanla doğrularının üstü soğuk küllerle örtülmüştü.
Şimdi o külleri temizleme işini de, Kuvay-i Milleye rüzgarıyla, Prof. Dr. Haydar Baş yapıyor.
Öz ortaya çıkıyor.
Halka güç geçtikçe büyüyor, mukavimleşiyor, saflar sıklaşıyor.
Millet her gün daha bir bilinçleniyor.
O nedenle Türk Milleti artık çanta da keklik değil... Ve her geçen gün, AB'ci, Küreselci, Liberal siyasetten ve siyasetçilerden gittikçe uzaklaşıyor.
Artık Türk Milleti sadece siyasetin fosilleşen dinazorlarına değil, kendilerinin alternatifi olarak piyasaya sürülen, hilkat garibesi minik dinazorlara da inanmıyor.
Ve etki sadece içteki siyasilere ve siyasete de değil...
BTP'nin Isparta Katılım Şöleninde karşılaştığımız Almanya'da görevli bir arkadaşımız; "Avrupa özellikle Almanlar sizden çok korkuyor" demişti.
Kendisine nedenini sorduğumuzda; "Batı Medeniyeti tarafından çizilen AB rotasından çıkacak bir Türkiye'nin, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğuda kendi ulusal çıkarları doğrultusunda kendi inisiyatiflerini nasıl üreteceğini, böylelikle Batı Dünyasının önünün nasıl keseceğinden bahsetti."
Dedikleri çok doğruydu.
Zaten her şey, Türk iradesinin, Türk inisiyatifinin, Türk tasarrufunun "Etki ve İlgi sahalarındaki coğrafyalarda" önünü kesmek için değil mi?
AB süreci denilen şey ise, bundan başka bir şey değil...
Bu sürecin ne olduğunu ise Avrupa biliyor, ABD biliyor, onların Türkiye'de hizmetkarlığını yapanlar biliyor.
Olanlara bir tek millet olaya anlam veremiyordu.
Onu da Kuvay-i Milliyeciler ve onların başındaki Prof. Dr. Haydar Baş Türk Milletine çoktan anlattı.
Artık şimdi hedefleri oltadan kaçan bu millet balığının yakalanmasıyla ilgili...ve çok iyi biliyorlar ki değil geçen her gün, geçen her saat bile aleyhlerine işliyor.
Türk Milleti kendi özüyle tekrar bütünleşiyor.
Ve bu örtüşmenin bir diğer boyutu daha var.
Sadece tarihten, kültürden ve medeniyetten kaynaklanan normlar değil, mevcut hukuk; anayasa, yasalar... özellikle Türk Ceza Kanunu, mevcut siyasilerin yaptıklarına "Hayır" demekte ve müeyyideleri ile "Yapanların, yaptıklarının yanına kar kalmayacağını" gelecekten fısıldıyor.
Bunun böyle olduğunu, yine en iyi Türkiye'deki Avrupa Birlikçiler biliyor.
O yüzden kendilerini sağlama almanın gerekliliğine inanıyorlar.
Kanunların öngördüğü bu bedeli ödeyemezler çünkü...
Bu yüzden fazla zamanlarının kalmadığını biliyorlar ya...
İyi ama?..
Üstleri bıyık, altları sakal...
Seçime gitseler bir türlü, gitmeseler başka türlü...
Peki ne yapabilirler?
Yapabilecekleri tek şey, bir çılgınlık yapıp, kendi ikballeri adına ülkeyi parçalanma tehlikesiyle yüz yüze kalacağı, bir sıcak savaşa sokmak dahi olabilecektir.
Neden olmasın?
Tansu Hanımı dinlemiyor musunuz?
"Savaş" derken gözleri parıldıyordu.
Her halde buna müsaade edilmeyecektir.
Kemal Derviş'in kaçmasına müsaade edilmediği gibi...
Diğer cenahta ise tabiki "Kuvay-i Milliyeciler" var.
Kuvay-i Milliyeciler de, siyasetteki kolları Bağımsız Türkiye Partisi aracılığıyla, "Milli Güç-Milli Devlet ve Milli Bütünlüğün", "Ulusal Egemenlik-Toprak Bütünlüğü ve Tam Bağımsızlığın", "Yasama, Yürütme ve Yargının", "Asker ve Sivilin", "Ekonomik, Siyasi, Askeri, Demografik, Kültürel, Coğrafi, Bilimsel ve Teknolojik Gücün", "Örf, Adet, Gelenek, Görenek ve Törelerimiz", "Milli Para, Milli Bayrak, Milli Sancak ve Milli Dilimizin", "Milliyet, Maneviyat, Mukaddesat ve Mukadderatımızın" TEHDİT altında olduğunu, delil ve ispatlarla millete anlatıyorlar.
Bu anlatım nedeniyle de, Türk Milleti artık oyuna gelmiyor.
İşte yaşamış olduğumuz siyasi deprem, bu iki gücün siyasi arena da oynadıkları "Gizli Satrancın" hamlelerinin etkilerinden başka bir şey değil.
Mecliste grubu bulunan bütün siyasilerin, birbirlerinden farklıymış gibi gözükseler de, özde aynı olan söylev ve programlarla kutsal(!) Batı ittifakın peşine takılmış oldukları artık ispatlanmıştır.
Propagandanın siyah, beyaz ve gri (acı, tatlı ve orta şekerli) metotlarını kullanan Batı ve garbi gücün bütün desteğiyle, Avrupa ve Kuzey Amerika'ya hizmet eden bu siyasi oluşumlar, bu güne kadar adı geçen medeniyetin hedef ve menfaatlerine hizmet etmiş olsalar da, hizmetlerindeki devamlılık için, kandırılacak ve bu kandırmanın etkisiyle karar verecek olanın Türk Milleti olduğunu biliyorlar.
Çünkü bu gelecek için "Gerek şarttır".
İşte problemde burada ortaya çıkıyor.
Çünkü Türk Milleti eskiden olduğu gibi, kendi istedikleri gibi düşünmüyor.
Ve kanmıyor.
Ve kandırılamıyor.
Dahası yönlendirmeye çalıştıkları yere de gitmiyor.
Bunun en yalın örneği AKP ve Tayyip Erdoğan olayında yaşandı. Muhafazakarlık, mazlumluk, mahsunluk ve takiyyeci takiyyecilik boyasına boyayıp, milletin huzuruna saldıkları AB'ci, Globalleşmeci, İMF'ci, AİHM'ci, Vatikancı, Aydın Doğancı, Tüsiad'cı, Lobici, Dünya Bankacı, Amerikancı, "Hahamlı ve Papazlı" Tayyip ve AKP, artık yüzde 10'luk seçim barajının yakın üstünde değil, yakın altında dolaşıyor.
Bu bir gerçeği anlatıyor.
Millet artık özündeki mutlak doğruya dönüyor.
Hani şu, anasının atasının kendisine verdiği aile terbiyesine...
Ve o terbiyeyi Bağımsız Türkiyecilerde ve Prof. Dr. Haydar Baş'ta görüyor.
Türk insanının hataları ve yanlışları belki var ama, bu millet doğrunun ne olduğunu çok iyi biliyor.
Çok uzun yıllardır üzerine yapılan siyasi, kültürel ve ekonomik bombardımanla doğrularının üstü soğuk küllerle örtülmüştü.
Şimdi o külleri temizleme işini de, Kuvay-i Milleye rüzgarıyla, Prof. Dr. Haydar Baş yapıyor.
Öz ortaya çıkıyor.
Halka güç geçtikçe büyüyor, mukavimleşiyor, saflar sıklaşıyor.
Millet her gün daha bir bilinçleniyor.
O nedenle Türk Milleti artık çanta da keklik değil... Ve her geçen gün, AB'ci, Küreselci, Liberal siyasetten ve siyasetçilerden gittikçe uzaklaşıyor.
Artık Türk Milleti sadece siyasetin fosilleşen dinazorlarına değil, kendilerinin alternatifi olarak piyasaya sürülen, hilkat garibesi minik dinazorlara da inanmıyor.
Ve etki sadece içteki siyasilere ve siyasete de değil...
BTP'nin Isparta Katılım Şöleninde karşılaştığımız Almanya'da görevli bir arkadaşımız; "Avrupa özellikle Almanlar sizden çok korkuyor" demişti.
Kendisine nedenini sorduğumuzda; "Batı Medeniyeti tarafından çizilen AB rotasından çıkacak bir Türkiye'nin, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Doğuda kendi ulusal çıkarları doğrultusunda kendi inisiyatiflerini nasıl üreteceğini, böylelikle Batı Dünyasının önünün nasıl keseceğinden bahsetti."
Dedikleri çok doğruydu.
Zaten her şey, Türk iradesinin, Türk inisiyatifinin, Türk tasarrufunun "Etki ve İlgi sahalarındaki coğrafyalarda" önünü kesmek için değil mi?
AB süreci denilen şey ise, bundan başka bir şey değil...
Bu sürecin ne olduğunu ise Avrupa biliyor, ABD biliyor, onların Türkiye'de hizmetkarlığını yapanlar biliyor.
Olanlara bir tek millet olaya anlam veremiyordu.
Onu da Kuvay-i Milliyeciler ve onların başındaki Prof. Dr. Haydar Baş Türk Milletine çoktan anlattı.
Artık şimdi hedefleri oltadan kaçan bu millet balığının yakalanmasıyla ilgili...ve çok iyi biliyorlar ki değil geçen her gün, geçen her saat bile aleyhlerine işliyor.
Türk Milleti kendi özüyle tekrar bütünleşiyor.
Ve bu örtüşmenin bir diğer boyutu daha var.
Sadece tarihten, kültürden ve medeniyetten kaynaklanan normlar değil, mevcut hukuk; anayasa, yasalar... özellikle Türk Ceza Kanunu, mevcut siyasilerin yaptıklarına "Hayır" demekte ve müeyyideleri ile "Yapanların, yaptıklarının yanına kar kalmayacağını" gelecekten fısıldıyor.
Bunun böyle olduğunu, yine en iyi Türkiye'deki Avrupa Birlikçiler biliyor.
O yüzden kendilerini sağlama almanın gerekliliğine inanıyorlar.
Kanunların öngördüğü bu bedeli ödeyemezler çünkü...
Bu yüzden fazla zamanlarının kalmadığını biliyorlar ya...
İyi ama?..
Üstleri bıyık, altları sakal...
Seçime gitseler bir türlü, gitmeseler başka türlü...
Peki ne yapabilirler?
Yapabilecekleri tek şey, bir çılgınlık yapıp, kendi ikballeri adına ülkeyi parçalanma tehlikesiyle yüz yüze kalacağı, bir sıcak savaşa sokmak dahi olabilecektir.
Neden olmasın?
Tansu Hanımı dinlemiyor musunuz?
"Savaş" derken gözleri parıldıyordu.
Her halde buna müsaade edilmeyecektir.
Kemal Derviş'in kaçmasına müsaade edilmediği gibi...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Misafir Kalem (A) / diğer yazıları
- RESUL BALCI: Karlar düşerken / 22.02.2025
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012
- Niçin organik cilt ürünlerini tercih etmeliyiz? / 01.06.2014
- Ali Ekber ARAS / 17.12.2013
- İbretlik ve dramatik bir olay: Yassıçemen Savaşı / 15.10.2012
- Savaşsız işgal ya da kaldırım taşlarını yemek / 12.10.2012
- Gavur Kadı / 21.09.2012
- Doğru söze ne denir? / 14.09.2012
- Süslü cümleler.... / 14.09.2012
- Çözümün önünden çekil! / 07.09.2012
- 2011'de neler olmadı' (Hüsamettin Çalışkan) / 04.01.2012