Avrupa Birliği Komisyonu'nun 8 Kasımda açıklayacağı İlerleme Raporu, her zamanki gibi Türkiye'den istenen birçok tavizlerle dolu.AB, güncellenmiş Sevr'i Türkiye'ye uygulatma konusunda nerede bir engelle karşılaşıyorsa onu bir sonraki İlerleme Raporu'na yansıtıyor.Raporda istenilen tavizlerin adım adım olması dikkat çekici. Yani hemen hepsi talep edilerek, kafesteki kuşun uçması, Türkiye'nin AB limanından başka bir limana demir atması istenmiyor.Benim bu raporda üzerinde duracağım konu ise sivil-asker ilişkilerine ısrarla vurgu yapılması.Çünkü raporda, AB'yi en fazla rahatsız eden konu, askerin siyaset üzerindeki etkisi olarak ifade ediliyor.AB, askerin sivil üzerindeki etkisinden neden rahatsız? Sivillerin asker üzerinde etkinliğinin artmasını neden ısrarla istiyor? Askerin konuşmak için neden sivilden izin alması gerektiğini vurguluyor?Bu sorulara cevap vermeden önce, Osmanlı'nın son dönemlerinden başlayarak günümüze kadar asker-sivil ilişkilerini genel olarak bir değerlendirelim.Türkiye'de asker millet, millet de asker demektir. Tarih boyunca Türk milleti asker bir millet olmuştur.Türk milleti ve de vatanı korumak ve kollamakla görevli askerimiz birçok tarihi başarıya, zafere, ve de destana imza atmıştır.Fakat Atatürk'ün başında olduğu Cumhuriyetin ilk yılları hariç, gerek Osmanlı'nın son dönemlerinde, gerekse Atatürk'ün vefatından sonraki dönemlerde bu zaferler neticesinde bileğimizin hakkıyla elde ettiğimiz kazanımların, sivil iradenin, siyasilerin basiretsizliği ya da ihaneti sebebiyle elimizden bir bir çıktığını gördük. Zaten dikkat ederseniz, Atatürk, Gençliğe Hitabesi'nde bu konuya vurgu yapmaktadır: "?Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve delalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler?"Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'ni koruma ve kollama görevini Türk Silahlı Kuvvetleri'ne verirken, Türk milletine olan güvenini ise her fırsatta dile getirirken, siyasilere olan güvensizliğini ise bu şekilde ifade etmektedir. Bu ifadelerle siyasetin her zaman kaypak bir zeminde olduğunu, niyetlerin bozulabileceğini işaret etmekte, uyarmakta ve de ikaz etmektedir.Tarihten örnek vermek gerekirse, Çanakkale Savaşı'nı Türk milleti ve askeri bir destan yazarak zaferle sonuçlandırmış, her türlü imkansızlığa rağmen, ülkemizi işgal etmek isteyen yedi düvele "Çanakkale Geçilmez" dedirttirmiş, ama ruhunu ve beynini işgal kuvvetlerine satmış olan siyasiler, masabaşında Mondros ve Sevr anlaşmalarını imzalayarak ülkemizi işgale açmışlardır.Asker ve millet işgali durdurmuş, siyaset ise işgale kapı açmıştır.Yakın tarihimizden bir örnek verelim.Türkiye, 1974 yılında, Rumların Batıyı da arkasına alarak Kıbrıs'ta yaptıkları Türk soykırımını durdurmak amacıyla, uluslararası garantörlük hakkını da kullanarak barış harekatı düzenlemiş, yine askerimiz o günden bugüne adada bulunduğu için hiç kimsenin burnu bile kanamamış; ama AB aşkı ile yanıp tutuşan siyasilerimiz şehit kanıyla elde ettiğimiz bu kazanımı, yine masabaşında, eskisinden de daha kötü olacak şekilde geri verecek noktaya gelmiştir.Yine askerin ve milletin zaferi, ama siyasilerin basiretsizliği, yanlış politikaları.Bu misalleri çoğaltabiliriz. Tabii ki Atatürk, milletimizi ve de geleceğimizin teminatı gençliğimizi siyasiler konusunda uyaracak, tabii ki askere güvenecek. Başka bir yol var mı?İşte bu sebeple AB askerden ve askerin sivil üzerindeki etkisinden rahatsız. Siyasiler yıllarca AB'nin Sevr projesini desteklemişler, asker ise sürekli bu işgal projesinin karşısında dimdik durmuş. Adamlar aradaki engelleri kaldırmak istiyor, bu sebeple ısrarla askeri susturmak istiyor.Bugün susturmak, yarın ise tamamen dağıtmak. AB için bu mutlak bir hedeftir.Bu oyunlara gelmemek için tek bir çözüm var: Prof. Dr. Haydar Baş Bey'in ifade ettiği gibi "asker-sivil, devlet-millet tek bilek tek yürek olmak"; milli projelerle, kendi ayaklarımızın üzerinde durarak tam bağımsızlığımızı yeniden sağlamak.Atatürk bunu kendi döneminde başardı. Biz de onu örnek alalım, onun ayak izlerine basarak milli politikalar üretenleri destekleyelim ve de başaralım. Bu noktada hakkını vermek lazım, Milli Ekonomi Modeli'ni ortaya koyarak milli çözüm sunan ve de Atatürk gibi asker-sivil birlikteliğini ulusal bağımsızlık zeminine oturtan tek lider Prof. Dr. Haydar Baş'tır.
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Murat Çabas / diğer yazıları
- 23 Nisan neden çocuklara armağan edildi? / 23.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025
- Türki cumhuriyetlerin 'Kıbrıs' kararı, dış politikadaki zafiyetimizdir / 22.04.2025
- Ege politikamız da, Kıbrıs politikamız da fiyasko! / 19.04.2025
- Don felaketi tarımı vurdu, peki şimdi ne olacak? / 17.04.2025
- Prof. Dr. Haydar Baş’ı tanımak sorumluluk gerektirir / 16.04.2025
- 'O'nun yetiştirdikleri bu vatanın garantörleri, bu milletin yılmaz savunucularıdır' / 14.04.2025
- Birlik ve beraberliğe adanmış bir ömür / 12.04.2025
- Öcalan açılımı, terörsüz Türkiye’ye götürür mü? / 10.04.2025
- Siyasette 3. yol tek seçenek / 09.04.2025
- Milli Ekonomi Modeli’ne artık duyarsız kalabilir miyiz? / 08.04.2025