'Kazanan niye üzülsün?' diyebilirsiniz. Ancak bu seçimi kazanacak olan parti ve başkan adayı 25 Haziran'da kısa bir mutluluk ve zafer sarhoşluğu yaşadıktan sonra koltuğa oturup da sorunlar bir bir önüne gelmeye başladığında ancak gerçekle tam olarak yüzleşmiş olacak.
Her ne kadar Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun herkes artık farkında olsa da tam anlamıyla neyin ne olduğu koltuğa oturana 25 Haziran günü daha da ayan olacak. Zira iktidar partisinin seçim manifestosu aslında ülkemizin durumunun bir itirafı niteliğinde. 'Ahdim olsun ki işsizlik azalacak, enflasyon düşecek, dış borç düşecek' cümlelerinin meali şudur ki; 'Şu anda bu değerler çok yüksek, 16 yıldır biz bunları düşürmeyi başaramadığımız gibi cumhuriyet tarihinin rekor seviyesine ulaştırdık.'
Burada akla şu soru da gelir; '16 yıldır yapamadığınızı itiraf ettiğiniz şeyleri yeniden seçildiğinizde nasıl olacak da yapacaksınız?' Ya da gerçekten yapabilecekseniz, formülünü biliyorsanız şimdiye kadar niye yapmadınız?'
'Emekliye her iki dinî bayramda 1000'er TL ikramiye vereceğiz' dediler mesela. Bu emeklinin bayram bile yapamadığının ilanıdır. Üstelik daha önce 'böyle bir ödeme yapılamaz, kaynak yok, bütçe açık verir' diyenlerin bugün bunu nasıl verecekleri ayrıca merak konusudur. Bütçede zaten bu kadar açık varken, dış borç almış yürümüşken, dolar 4.27'yi görmüşken, yeni borç alınmasının da zorluğu ortadayken bunun boş bir seçim vaadi olmaktan öteye geçemeyeceği aşikardır.
Aynı şeyi muhalefet partilerinin vaadlerine bakınca da görebiliriz. Örneğin önceki gün açıkladığı bir vaadinde Sayın Meral Akşener vatandaşın borçlarını satın alacaklarını ve ödeyeceklerini, vatandaşı kredi borcundan kurtaracaklarını söyledi. İyi güzel de bu tek başına bir çözüm olabilir mi? Çünkü asgari ücretin 1603 TL ama yoksulluk sınırının 5331 TL olduğu bir ülkede vatandaş tekrar borçlanmadan kaç gün geçinebilir?
İşsizlere iş bulana kadar vatandaşlık maaşı vereceğini söyledi yine Sayın Akşener. Öncelikle bunun adı işsizlik primi ya da ödemesi olabilir. Vatandaşlık maaşı bundan çok farklı bir mantığa dayanır ve Milli Ekonomi Modeli'nin ortaya koyduğu bir kavramdır. Öyle ucundan kenarından alıntılayıp kapitalist sisteme monte edilemez.
Tabii bu vaadlerin uygulanamayacağını iktidara gelen koltuğa oturduğunda anlayacak. Çünkü gerçekten kaynak da yok şu anda ülkemizde. Tarım, hayvancılık bitmiş. Bunlardan elde edilen ihracat geliri çok azaldığı gibi samanı bile ithal eden bir ülke olarak ithalat giderimiz çok fazla. Bütün fabrikalarımız, devlete gelir getiren kamu iktisadi teşekküller özelleştirme sebebiyle elden çıkarılmış durumda. Madenler yabancıların elinde, gelirinin sadece %2'si bize kalıyor. Yabancı kredi kuruluşları ha bire kredi notumuzu düşürüyor. Yeni borç alma ihtimalimiz çok düşük, döviz artışıyla her geçen gün eski borçlarımız da katlanıyor. Ayrıca sürekli borçlanarak nereye kadar gidebiliriz?
Diğer taraftan ateş çemberinin ortasındaki Türkiye, dış siyasette de zorlanmaya devam edecek. Amerika İran'a saldırmaya hazırlanıyor. Suriye ile durumumuz ortada, askerimiz hala Afrin'de. Eğitim, sağlık, adalet gibi alanlarda çok ciddi sıkıntılar var. Ve bunların hiçbiri öyle basit vaadlerle çözülecek gibi değil.
İşte bu yüzden 24 Haziran'da seçilen pişman olabilir, üzülebilir, keşke seçilmeseydim diyebilir. Ancak bunu dememenin tek bir yolu var. O da Prof. Dr. Haydar Baş ile birlikte olmak, O'nunla birlikte hareket etmek. Kendisine ait olan Milli Ekonomi Modeli, gerek ülkemizin gerekse tüm dünya ülkelerinin içinde bulunduğu açmazın tek çözümüdür. Kapitalizmin doğurduğu sıkıntıların tek çaresidir.
MEM dünya iktisat literatürüne sosyalizm ve kapitalizmden sonra 3. ekonomi modeli olarak geçmiş, 4 milyar insanın uyguladığı bir modeldir. MEM'e bağlı sosyal devlet, milli devlet uygulamaları her derdimizin devasıdır. Bunun halkımız da farkındadır. Ciddi bir ekonomik krizin ayak sesleri bugün herkes tarafından duyulmaktadır. İnsanımız aç, cebinde parası yok, iş bulamıyor. Bugün ülkemizin en temel sorunu ekonomidir. Bunu çözemeyecek bir hükümet Türkiye'yi daha da batağa götürür. Bunu kökünden halletmek kapitalizmle, AB'ye ya da ABD'ye bel bağlamakla olmaz. İçinde bulunduğumuz sorunlar zaten kapitalizmin emperyalist bakışının bir sonucudur. Dolayısıyla kendi kuralları içinde çözülemez. Bu oyunu bozacak bambaşka bir düzene ihtiyaç var. O da sadece ve sadece MEM olabilir.
Ez cümle, 25 Haziran'da üzülmek istemeyen, 'Ben şimdi bu sorunların üstesinden nasıl geleceğim?' demek istemeyen ve seçimin gerçek galibi olmak isteyen Prof. Dr. Haydar Baş'la olmalıdır. O'nun rehberliğine, dik duruşuna, inancına, öngörüsüne ve projelerine sığınmalıdır. Böyle bir durumda onlar seçimin galibi olurlar, halkımız da hak ettiği güzel, mutlu, müreffeh yaşam şartlarına kavuşur. Aksi takdirde hep beraber sıkıntı çekmeye, üzülmeye devam ederiz...
Her ne kadar Türkiye'nin içinde bulunduğu durumun herkes artık farkında olsa da tam anlamıyla neyin ne olduğu koltuğa oturana 25 Haziran günü daha da ayan olacak. Zira iktidar partisinin seçim manifestosu aslında ülkemizin durumunun bir itirafı niteliğinde. 'Ahdim olsun ki işsizlik azalacak, enflasyon düşecek, dış borç düşecek' cümlelerinin meali şudur ki; 'Şu anda bu değerler çok yüksek, 16 yıldır biz bunları düşürmeyi başaramadığımız gibi cumhuriyet tarihinin rekor seviyesine ulaştırdık.'
Burada akla şu soru da gelir; '16 yıldır yapamadığınızı itiraf ettiğiniz şeyleri yeniden seçildiğinizde nasıl olacak da yapacaksınız?' Ya da gerçekten yapabilecekseniz, formülünü biliyorsanız şimdiye kadar niye yapmadınız?'
'Emekliye her iki dinî bayramda 1000'er TL ikramiye vereceğiz' dediler mesela. Bu emeklinin bayram bile yapamadığının ilanıdır. Üstelik daha önce 'böyle bir ödeme yapılamaz, kaynak yok, bütçe açık verir' diyenlerin bugün bunu nasıl verecekleri ayrıca merak konusudur. Bütçede zaten bu kadar açık varken, dış borç almış yürümüşken, dolar 4.27'yi görmüşken, yeni borç alınmasının da zorluğu ortadayken bunun boş bir seçim vaadi olmaktan öteye geçemeyeceği aşikardır.
Aynı şeyi muhalefet partilerinin vaadlerine bakınca da görebiliriz. Örneğin önceki gün açıkladığı bir vaadinde Sayın Meral Akşener vatandaşın borçlarını satın alacaklarını ve ödeyeceklerini, vatandaşı kredi borcundan kurtaracaklarını söyledi. İyi güzel de bu tek başına bir çözüm olabilir mi? Çünkü asgari ücretin 1603 TL ama yoksulluk sınırının 5331 TL olduğu bir ülkede vatandaş tekrar borçlanmadan kaç gün geçinebilir?
İşsizlere iş bulana kadar vatandaşlık maaşı vereceğini söyledi yine Sayın Akşener. Öncelikle bunun adı işsizlik primi ya da ödemesi olabilir. Vatandaşlık maaşı bundan çok farklı bir mantığa dayanır ve Milli Ekonomi Modeli'nin ortaya koyduğu bir kavramdır. Öyle ucundan kenarından alıntılayıp kapitalist sisteme monte edilemez.
Tabii bu vaadlerin uygulanamayacağını iktidara gelen koltuğa oturduğunda anlayacak. Çünkü gerçekten kaynak da yok şu anda ülkemizde. Tarım, hayvancılık bitmiş. Bunlardan elde edilen ihracat geliri çok azaldığı gibi samanı bile ithal eden bir ülke olarak ithalat giderimiz çok fazla. Bütün fabrikalarımız, devlete gelir getiren kamu iktisadi teşekküller özelleştirme sebebiyle elden çıkarılmış durumda. Madenler yabancıların elinde, gelirinin sadece %2'si bize kalıyor. Yabancı kredi kuruluşları ha bire kredi notumuzu düşürüyor. Yeni borç alma ihtimalimiz çok düşük, döviz artışıyla her geçen gün eski borçlarımız da katlanıyor. Ayrıca sürekli borçlanarak nereye kadar gidebiliriz?
Diğer taraftan ateş çemberinin ortasındaki Türkiye, dış siyasette de zorlanmaya devam edecek. Amerika İran'a saldırmaya hazırlanıyor. Suriye ile durumumuz ortada, askerimiz hala Afrin'de. Eğitim, sağlık, adalet gibi alanlarda çok ciddi sıkıntılar var. Ve bunların hiçbiri öyle basit vaadlerle çözülecek gibi değil.
İşte bu yüzden 24 Haziran'da seçilen pişman olabilir, üzülebilir, keşke seçilmeseydim diyebilir. Ancak bunu dememenin tek bir yolu var. O da Prof. Dr. Haydar Baş ile birlikte olmak, O'nunla birlikte hareket etmek. Kendisine ait olan Milli Ekonomi Modeli, gerek ülkemizin gerekse tüm dünya ülkelerinin içinde bulunduğu açmazın tek çözümüdür. Kapitalizmin doğurduğu sıkıntıların tek çaresidir.
MEM dünya iktisat literatürüne sosyalizm ve kapitalizmden sonra 3. ekonomi modeli olarak geçmiş, 4 milyar insanın uyguladığı bir modeldir. MEM'e bağlı sosyal devlet, milli devlet uygulamaları her derdimizin devasıdır. Bunun halkımız da farkındadır. Ciddi bir ekonomik krizin ayak sesleri bugün herkes tarafından duyulmaktadır. İnsanımız aç, cebinde parası yok, iş bulamıyor. Bugün ülkemizin en temel sorunu ekonomidir. Bunu çözemeyecek bir hükümet Türkiye'yi daha da batağa götürür. Bunu kökünden halletmek kapitalizmle, AB'ye ya da ABD'ye bel bağlamakla olmaz. İçinde bulunduğumuz sorunlar zaten kapitalizmin emperyalist bakışının bir sonucudur. Dolayısıyla kendi kuralları içinde çözülemez. Bu oyunu bozacak bambaşka bir düzene ihtiyaç var. O da sadece ve sadece MEM olabilir.
Ez cümle, 25 Haziran'da üzülmek istemeyen, 'Ben şimdi bu sorunların üstesinden nasıl geleceğim?' demek istemeyen ve seçimin gerçek galibi olmak isteyen Prof. Dr. Haydar Baş'la olmalıdır. O'nun rehberliğine, dik duruşuna, inancına, öngörüsüne ve projelerine sığınmalıdır. Böyle bir durumda onlar seçimin galibi olurlar, halkımız da hak ettiği güzel, mutlu, müreffeh yaşam şartlarına kavuşur. Aksi takdirde hep beraber sıkıntı çekmeye, üzülmeye devam ederiz...
Yorumlar
Yorum bulunmuyor.
Asude Havuzlu / diğer yazıları
- Mutluluk… / 22.11.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020
- Üniversite sınavındaki sorunları değil sistemi tartışalım / 02.07.2020
- Kaynakların sınırsızlığı üzerine / 23.04.2020
- Artık kimse... / 18.04.2020
- Yetim kalmak / 03.04.2020
- #HayatMEMleevesığar / 30.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın-II / 26.03.2020
- Covid-19’a bir de buradan bakın / 25.03.2020
- Başkalarının acısına bakmak / 05.03.2020
- Coğrafya kader midir? / 03.03.2020